Mizahın Ustası: Hikmet Aksoy
Röportaj: Bilge Çakır/Antalya
Sizden her yerde “Gazeteciliğe Adanmış Ömür” olarak bahsedilmesini neye borçlusunuz?
İnsan yaşama tutunmak için bir sevdanın peşine düşer. Bunlar iştir, aşktır… Böyle bir şeyin peşine ben ortaokul sıralarında düştüm. Öğrenciyken gazeteci olmaktan öteye gazete okuma heyecanım vardı. Rahmetli babam gazete alıyordu fakat onlar bana yetmiyordu. Ben de gazete almak istiyordum. Ama gizlice alıyordum. Çünkü okulda öğretmenlerimiz de gazete almamızı hoş görmüyordu. Ben başarılıydım ama yine de gazete okumam hem ailem hem öğretmenlerim tarafından hoş görülmüyordu. Aldığım gazeteleri gömleğimin, ceketimin altında, çantamın bir köşesine gizler ve öyle okurdum. Haberleri okurken bir gazetenin nasıl oluştuğu konusunda içimde sorular oluştu. O dönemde Kore’de savaş vardı. Oraya Hürriyet, Cumhuriyet, Yeni Sabah gazeteleri özel muhabirler gönderdiler. O muhabirlerin haberleri Türkiye’de ilgiyle izleniyordu. Ben haritaya bakıyordum, Kore dünyanın öbür ucundaydı. Haber oradan buraya nasıl geliyordu? Bütün bu araştırmalar beni bir yöne çekti, yani gazeteciliğin peşine. “Haber nasıl yazılır, haberin içeriği nasıl olmalı” şeklindeki kavramlarla kendi kendime boğuşurken öyle bir şeyin peşine takıldım. Gazeteci olmak istedim. Ortaokul sıralarında başlayan bir olaydı. Çeşitli süreçlerden geçtim. Ders almadım bu konuda. Üniversitede Ekonomi okudum ama gazeteciliği tercih ettim. Büyük bir aşktı gazetecilik benim için. Bu yüzden İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ni de bıraktım. Vakfıkebir’de muhabir olarak başladım ama İstanbul’a gidince orada daha farklı boyutlara geçti.
Gazetecilikten karikatüre nasıl karar verdiniz?
O da ayrı bir öykü tabi. Gazeteciliğin içinde ayrı bir iştir karikatür. Ortaokuldayken ben iyi resim yapıyordum. Az önce bahsettiğim o aldığım gazetelerde karikatür çizenler vardı. O zaman 1950’li yıllarda karikatür çok önemseniyordu gazeteyi yapanlar, genel yayın yönetmenleri, yazı işleri müdürleri tarafından. Hatta gazetelerde iki kadro karikatüristler vardı. Ben karikatürü o gazetelerde gördüm.“Ben de çizerim bunları resim yaptığıma göre”dedim.Okarikatürleri önce taklit ettim. Hatta üzerlerinden geçerek kopya yaptım bilek alışkanlığı ve çizgi işini kazanmak için. Sonra baktım ki ben de çiziyormuşum. Yine gazete okumaktan geliyor yani. Ben köşe yazısı da yazıyorum. Onları okuya okuya ben de bir fıkra makalenin nasıl yazılacağını öğrendim. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Falih Rıfkı Atay, Burhan Felek, Çetin Altanlar gibi yazarların hepsini okudum. Bu bir öğrenim sürecidir. Ondan sonra “Ben de yazarım” dedim. Gazetecilik zaten yazmak çizmek demektir.
Sizin karikatürü bir tanımlama şekliniz var mı?
Karikatür çok önemlidir. Ben karikatürü toplumsal olayların panzehiri olarak görüyorum. Yani bir olumsuzluk varsa bir yerde, karikatür de onu eleştirir. Mesela günümüzde bir olaya bakıyorsun, tam bir mizah konusu. Onu karikatürleştiriyorsun. Çizdiğiniz karikatür o olayın panzehiridir. Yani “Bu böyle olmamalıydı” diyorsunuz karikatürü çizdiğiniz zaman.Karikatür orda bir sağlık görevi yapıyor, iyileştirme görevi yapıyor. Onun için karikatür toplumsal olaylarda bir panzehir görevi yapıyor ama bir başka görevi daha var kikarikatürü daha ötesinde ve daha boyutlu kılar. Karikatür demokrasilerin en büyük savunu silahıdır. Karikatür orda o olayı savunu görevi yapar. Doğrusunu öğretir. Karikatür ayrıca bir öğreti sanatıdır.
Bir düşünceyi anlatmak, bir düşünceyi eleştirmek açısından karikatürün yazıdan farkı nedir?
Yazıyla çok çok uzun konuşursunuz meramınızı anlatamazsınız. Yine de eksikleri kaldı dersiniz. Ya da karşı taraf size anlatamaz. Ama karikatür bilen, mizahı bilen, karikatür bir çizgi sanatı olduğu için ona yorum getirmekte hürdür. Yazıda size söylenenle yetinirsiniz ama karikatürü kendiniz yorumlayabilirsiniz.
Türkiye’de karikatürist olmak zor mu?
Türkiye’de karikatürist olmak zor değil. Aslında şimdi zor olan bir tarafı var. İş vermiyorlar. Karikatür bir eleştiri,bir çizgi sanatı elbette ama eleştiri yönüyle beraber maalesef bugün basın dünyasında iş bulamıyor çoğu. Bulanlar da etliye sütlüye pek karışmıyor. Demin bahsettiğim demokrasiyi savunma işine pek soyunmuyor. Gündemi geçiştirme peşinde oluyorlar. Bu yanlış. Bir de şuna kaçıyorlar: Karikatürü,çizgiden öteye düşünce balonlarının içine yazı yazarak yapıyorlar. Böyle bir karikatürcülük olamaz.Çünkü o karikatür, içindeki yazıdan ibarettir. Türkçe yazıyorsa Fransız biri okarikatürü çözemez. Çizgiyle anlatacaksınız karikatürlerinizi. Evrensel bir dil olmalıdır karikatür.Siz o çizgileri kapatın sadece yazıları okuyun, fıkra okumuş olursunuz. Ama karikatür öyle olmamalıdır.
Karikatürlerinizde sadece Türkiye geneline mi bir mesaj gönderme çabası var, yoksa Vakfıkebir içinde de size ilham veren bir şeyler de var mı?
Çizdiğim karikatürler ülkenin bir çok yerinde yayınlandığı için yerel anlamda karikatürün oralarda geçerliliği olmadığı için, her yere hitap eden şeyler çiziyorum. Genelleme yaparak, herkes tarafından kucaklanması, algılanması, anlaşılması peşindeyim. Karikatür sanatında evrensel boyutta kalıcı karikatürler var. Çizdiğimiz karikatürler güncel olayları içerdiği için ve bir müddet sonra gündemden kalktığı için günlük olarak kalıyor. Benim Paris sergimden kalan karikatürlerim var. O karikatürler tamamen evrensel. Önemli olan evrensel boyutta çizilmesidir; çünkü kalıcı olan odur.
Bu alanda yetiştirdiğiniz öğrencileriniz var mı?
1981’de Trabzon’da yayınlanan bir gazetede mizah sayfası yaptım.“Taka Mizah Sayfası” diye. O sayfada bir çağrıda bulundum karikatür çizmek isteyen gelsinler diye. Geldiler. Mesela MuammerKotbaş, bugün Türkiye çapında bir karikatürist kardeşimdir. İlkokuldan öğrenciler var onlar geliyor. Küçük çocuklar için öğretmenlik olur ama lise öğrencisi için ben öğretmenim demek yanlış olur çünkü onar yeterli eğitimi almıştır. Mesela Muammer Kotbaş da öyledir.
Çizgilerinizden bahsettik, biraz da yazılarınızdan, gazeteciliğinizden bahseder misiniz?
Ben habercilik ötesinde gazeteciliğin bir gerçeği olan köşe yazarlığına yöneldim. Gazete yönetimine geçtiğim 1960’tan itibaren köşeyazısı yazmaya başladım. Trabzon’da Hizmet gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği İstanbul Temsilciliği yaptığım dönemde orda köşem vardı orda yazdım ve hala da yazıyorum. Türkiye’nin 76 ilinde gazetem var hergün ama hergün yazdığım yazıları, çizdiğim karikatürleri oraya gönderiyorum, para da almıyorum. Sevdiğim için yapıyorum tabi ki, insanın yaşama tutunması için sevdiği şeyleri yapması lazım. Ama bir de şu var: Oradaki arkadaşlara destek olmak lazım. Yerel gazetelerin maddi imkanları yoktur. Onlara katkı açısından 20 yıldan uzun bir zamandır sürüyor, böyle de gidecek. Anadolu basını benim başka bir sevdam. Onların destek görmesini istiyorum, elinden geleni de yapıyorum.
Hem karikatüre hem gazeteciliğe yerel basının ilgisini yeterli buluyor musunuz?İlk önce başladığım zaman “Karikatür göndereyim ben” dedim. Teker teker o 76 şehre telefona ulaştım. Anladığım kadarıyla para isteyecek mi diye düşündüler önce. Ben peşinen para istemediğimi söyleyince kabul ettiler. Mesela Balıkesir’deki Yeni Haber gazetesi memnuniyetle kabul edeceğini söyledi. Çeşitli gazetelere de böyle ulaştık. Maddi imkanları olmayınca, ben de ücretsiz bu işi yapacağımı söyleyince kabul ettiler. İmkanı olmayana yardım etmek gerekir. Ben kendimi değil başkasını düşünüyorum hiç önemi yok.
Bugüne kadar birçok ödül aldınız. Bunların arasında sizin için değeri en büyük olan hangisidir?Gazeteciliğin hemen her dalında ödüller aldım. Bu ödülleri taçlandıran en önemli ödülüm 2010 yılında İstanbul’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin verdiği Burhan Felek Hizmet ödülüdür. Burhan Felek Hizmet Ödülü’ne talip olmazsınız. O ödülü, bir seçici kurul sizin hakkınızda araştırma yaparak veriyor. Meslekte 50 yıl çalışmış olduğunuzu araştırıyor. 50 yıl üzerine hala çalışır olmanızı araştırıyor. Bir de 70 yaşından gün almanız gerekiyor bu ödülü almak için. O açıdan çok önemsiyorum. Ödül almak bizim yaştakileri hayata bağlar bir şeydir ama genç kuşak gazetecilere heyecan veren, o mesleğe daha çok bağlayan bir şeydir. Bu ödülleri burada sergilememin sebebi, genç arkadaşlar görsünler ve örnek olsunlar, başarı sağlasınlar diye.
Gazeteci adaylarına göndermek istediğiniz mesajlar, vermek istediğiniz tavsiyeler var mı?
Her şeyden önce yabancı dil öğrenin. İngilizce şart. Başarılı olursanız dikkat çersiniz. Dikkat çekerseniz sizi bir yerler alır götürür.
Mutlaka ve mutlaka doğu ve batı klasiklerini okuyun.
Günceli iyi takip edin. Hiçbir şeyin gerisinde kalmayın. Siyasi olayların üstünde olun her zaman.
Genç gazeteciler önce kendilerini tanısınlar, ne yapmak istediklerini bilsinler. Çıkacak oldukları yolda kendilerine ne lazım olduğunu bilsinler. Rehber olarak daha önceki izleri takip etsinler, kalıcı izleri olan. Mesela yazar olarak Peyami Safa, Yakup Kadri, Falih Rıfkı gibi. Onların aslı hep gazeteci.Onların kitaplarını okursanız kendinize çok güzel yol bulursunuz.