Gençliğin depresyonda olduğunu ifade eden Psikolog Zeynep Yengil, ‘’Son yıllarda gençlerle yaptığımız görüşmelerde ortak bir duygu giderek daha fazla öne çıkıyor. Tükenmişlik. Üniversite öğrencilerinden yeni mezunlara, iş arayanlardan hayata tutunmaya çalışanlara kadar pek çok genç; yoğun bir belirsizlik, yalnızlık ve yetersizlik hissiyle baş etmeye çalışıyor. Zihinsel olarak yorgun, duygusal olarak kırgın ve gelecek konusunda fazlasıyla umutsuzlar. Bu tablo bireysel bir ruh hâlinden çok, artık toplumsal bir gerçeğe dönüşmüş durumda’’ açıklamasını yaptı.
18-30 yaş arasındaki gençler tarih boyunca belki de en fazla “kaygı” kelimesiyle anılıyor
18-30 yaş arasındaki gençlerin tarih boyunca belki de en fazla “kaygı” kelimesiyle anıldığını söyleyen Yengil, ‘’Ekonomik belirsizlikler, işsizlik, yüksek yaşam maliyeti, gelecek güvencesizliği, sosyal karşılaştırmalar, başarısızlık korkusu ve bir türlü karşılık bulamayan aidiyet arayışı. Tüm bunların ortasında, gençlik denen o canlılık çağı adeta buharlaşıyor. Geriye kalan, çoğu zaman derin bir tükenmişlik’’ değerlendirmesinde bulundu.
Bu kuşağın öfkesi de, suskunluğu da, isyanı da anlaşılmayı bekliyor
Yengil, ‘’Çok çalışıyorlar ama tatmin olamıyorlar. Sosyalleşiyorlar ama yalnız hissediyorlar. Geleceğe dair plan yapmaya çalışıyorlar ama hiçbir şeyin zemini sağlam değil. Bu kuşağın öfkesi de, suskunluğu da, isyanı da anlaşılmayı bekliyor. Çünkü birçoğu artık içinden şunu söylüyor: “Ben ne yaparsam yapayım, bu sistemde yerim yok. Bazen en yüksek ses, hiç çıkmayan ses. İşte bu gençler artık bağırmıyorlar. Sessizce çekiliyorlar. Sosyal medyada gülümsüyorlar ama gece uykusuzlar. Ailelerine “iyiyim” diyorlar ama içten içe çöküyorlar. Çünkü artık mutsuzluklarını da minimize etmeyi öğrendiler. “Benden daha kötü durumda olanlar var” diyerek kendi acılarını yok saymayı da’’ dedi.
Gençler arasındaki tükenmişlik kişisel değil, toplumsal bir mesele
Gençler arasındaki tükenmişliğin kişisel değil, toplumsal bir mesele olduğunu sözlerine ekleyen Psikolog Yengil, ‘’Gençliğin umudu kırıldığında, bir ülkenin geleceği solar. Ruh sağlığına erişimin kolaylaştırılması, psikolojik desteğin yaygınlaştırılması, gençlerin yalnız olmadığını hissettirecek sosyal politikaların üretilmesi şart. Ama en çok da, onları dinleyecek yetişkinlere ihtiyaçları var. Sadece akıl veren değil, yanında oturup “anlıyorum” diyebilen yetişkinlere. Aileler, eğitimciler ve yöneticiler gençlerin sesini duymalı; başarı baskısı yerine esenlik odaklı yaklaşımlar benimsenmeli’’ şeklinde konuştu.
Ruh sağlığı yatırımı, sadece birey için değil, şehrin huzuru ve geleceği için de en kıymetli adım
Yengil, ‘’Belki de en çok şunu hatırlamamız gerek; bir gencin hayattan umudunu kesmesi, sadece o bireyin değil, hepimizin kaybıdır. Onların sesine kulak verirsek, sadece onları değil, geleceği de iyileştirebiliriz. Çözümün bir parçası olmak mümkün. Bugünün gençlerini yalnız bırakmak, yarının toplumunu riske atmak. Çünkü onlar sadece geleceğimiz değil, bugünün en sessiz ama en gerçek çığlığı. Gaziantep gibi dinamik, genç nüfusu yüksek ve hızla gelişen bir şehirde; bu sessiz tükenişi görmek, önlemek ve birlikte iyileştirmek hepimizin ortak sorumluluğudur. Ruh sağlığı yatırımı, sadece birey için değil, şehrin huzuru ve geleceği için de en kıymetli adım’’ ifadelerini kullandı.