Raporda, 2000’li yılların başında ivme yakalayan sivil toplumun, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından büyük bir alan daralması yaşadığı vurgulandı.
Rawest Araştırma’nın, “Doğu ve Güneydoğu’da Sivil Toplum Manzarası ve Covid-19 Etkisi” başlıklı araştırmasının sonucunu geçtiğimiz ay kamuoyu ile paylaştı.
Diyarbakır, Van, Mardin ve Urfa ağırlıklı olmak üzere yüzde 30'u diğer illerde yapılan araştırmaya, 40 STK temsilcisi ve sivil toplum alanında çeşitli pozisyonlarda çalışan 379 kişi katıldı.
Araştırmada, bölgedeki sivil toplum kuruluşlarının mevcut durumu, yürüttükleri çalışmaları, STK temsilcilerinin sivil toplum alanına dair değerlendirmeleri ve Covid-19’dan ne ölçüde etkilendikleri iredelendi.
Araştırmanın sonucuna göre; sivil toplum kuruluşu temsilcileri, STK’lerin etki kapasitesini siyasi konjonktürle bağlantılı olarak değerlendiriyor. Özellikle bölgedeki sivil toplumun lokomotifi durumundaki insan hakları kuruluşlarının etki kapasitesi, Kürt meselesi başta olmak üzere siyasi ve sosyal gelişmelerle paralel seyrediyor.
Araştırmanın sonucuna göre; sivil toplum alanını hedef alan baskılar, devletin alanı daraltması, yerel yönetimlere kayyım atanması gibi sebeplerle sivil alanın etki gücünün azalıyor.
2000’li yılların başında ivme yakalayan sivil toplumun, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından büyük bir alan daralması yaşadığı vurgulanan raporda özetle şöyle denildi:
“STK’ların aktifliği ve görünürlüğünün azalması verilere de yansıyor. Her 5 kişiden 3’ü STK’ların öncesine göre aktif ve etkili olmadığını düşünüyor. Katılımcılar STK’ların aktif ve görünür olmamalarını genellikle siyasi gelişmelere bağlıyor. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası sivil topluma yönelik bir baskı başladığı, Kanun Hükmünde Kararnamelerle kapatılan STK’ların alanda bir boşluk bıraktığı, ana akım medya kuruluşlarının sivil toplumun sesini topluma taşımadığı belirtildi.
"STK’ların mali açıdan zorluklar yaşadığı, sivil toplumun bu sebeplerle aktif ve görünür olamadıkları sıkça tekrar ediliyor. Medya görünürlüğünün sivil toplumu internet mecralarına yönlendirdiği ancak bunun da dezavantajları olduğu vurgulanıyor.
"Türkiye’de sivil toplum alanı, özellikle son on yılda çalkantılı bir seyir izliyor. Demokratikleşme adımlarının atılmasıyla 2000’li yılların başında yükselen bir ivme yakalayan sivil toplum, siyasi ve sosyal dönüşümlerle özellikle de 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde büyük bir alan daralması yaşadı.
"2013-15 arasında devam eden Çözüm Süreci özellikle Kürt sorunu ile ilgili çalışmalar yürüten ve Kürt illerinde bulunan sivil toplum örgütlerine geniş bir kamusal alan açmıştı. Ancak 2015 yılında çözüm sürecinin sona ermesi ve çatışmaların bu kez şehir merkezlerinde ve daha şiddetli bir şekilde başlaması sivil toplumun da kamusal alanını daralttı.
"2016 yılında gerçekleşen darbe teşebbüsü ve ardından başlayan Olağanüstü Hal uygulamaları sivil toplumun daralmış olan kamusal alanını neredeyse tamamen ortadan kaldırdı. İnsan Hakları Ortak Platformu’nun (İHOP) verilerine göre; 20 Mart 2018 itibariyle tespit edilebilen 1419 dernek, 145 vakıf, 174 medya/yayın kuruluşu kapatıldı.Bu durum, yüz binden fazla insanın kamudan ihraç edilmesi ve/veya yargılanması, belediyelere kayyımların atanması gibi gelişmelerle birlikte düşünüldüğünde sivil toplum alanındaki hareketliliğin hızla durma noktasına geldiği anlaşılacaktır.
"Kürt meselesinin, özelde insan hakları mücadelesinin ve genelde sivil toplum çalışmalarının önemli merkezlerinden biri olan Diyarbakır ve bölgedeki diğer şehirlerin sivil toplum dinamiği, şehirlerde başlayan çatışma hali ve darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL’den yıkıcı bir şekilde etkilendi. Belediyelere kayyım atanması, belediye ve kamu çalışanlarının ihraç edilmesi, STK’ların kapatılması bölgedeki sivil toplum çalışmalarını büyük ölçüde durdurdu."