Birleşik Tekstil Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası (Birtek-Sen) Türkiye’nin ve Antep’in en önemli sektörleri arasında yer alan tekstilin son durumunu içeren raporu kamuoyuna açıkladı
Söz konusu raporda, tekstilin yoğun olarak yapıldığı Antep, Urfa, Malatya, Adıyaman, Maraş, Batman, Mardin ve Van olmak üzere 8 ile yer verildi. 2024 yılının ocak ayında 6 bin 297 iş yerinin bulunduğu 8 ilde bu rakam 2025 yılının aynı haziran ayında 6 bin 43’e düştü. Çalışan işçi sayısının ise 229 bin 168’den 222 bin 810’a düşmesi dikkat çekti.
Antep’te son 1,5 yılda tekstil sektöründe 5 bin 780 kişi işsiz kaldı
Ayrıca raporda Antep ile ilgili çarpıcı istatistiki bilgiler de yer aldı. 2024 yılının ocak ayında 3 bin 128 iş yerinin bulunduğu şehirde bu sayı 2025 yılının haziran ayında 201 azalışla 2 bin 927’ye geriledi. İşçi sayılarına bakıldığında 2024 yılının ocak ayında 85 bin 339 işçinin çalıştığı tekstil sektöründe bu yılın haziran ayında çalışan sayısı 79 bin 559’e düştü. Yani son 1,5 yıllık dönemde tekstil sektöründe 5 bin 780 kişi işsiz kaldı.
İşçileri alacaklarını almak için muhatap bile bulamıyor
Birleşik Tekstil Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası (Birtek-Sen) Genel Başkanı Mehmet Türkmen, ‘’Son 1 yılda Antep, Urfa, Adıyaman, Malatya, Maraş, Mardin, Batman, Van’da on binlerce işçi ahlaksız kodlarla tazminatsız işten atıldı. Yine on binlerce işçi aynı şekilde ücretsiz izne gönderiliyor. Fabrikaların büyük bir çoğunluğunda uzunca bir süredir ücretler geç ödeniyor. İflas gösteren veya konkordato ilan eden fabrikaların işçileri ise içerideki alacaklarını almak için muhatap bile bulamıyor’’ dedi.
Antep'te halı ve iplik fabrikaları yeniden yapılanmaya da gidiyor
Antep’te işyeri sayısı düştüğünü ancak ihracat ilerlediğini söyleyen Türkmen, ‘’Antep'te halı ve iplik fabrikaları yeniden yapılanmaya da gidiyor. Patronların, Uluslararası İş Sözleşmeleri ve ihracat yaptığı AB Ülkeleri ile anlaşmaları gereği, tekstil üretiminin sözde çevreye zararı en aza indirilmesi gerekiyor. Halı üretiminde kullanılan akrilik ipliği, içerdiği kimyasallar nedeniyle çevreye son derece zararlı. Bir süredir, patronlar akrilik ipliğinden polip ve cotton (pamuk) ipliğine geçiyor. Akrilik üretimi yapan fabrikalarda makineler değiştiriliyor. Patronlar, bu makinelerde çalışan işçileri ‘Küçülmeye gidiyoruz’ bahanesiyle, tazminatları gasp ederek işten çıkarıyor ya da ücretsiz izne gönderiyor. Makineleri değiştirdikten sonra fabrikaya yeniden işçi dolduruyor. Bu değişime ayak uyduramayan işyerleri kapanmak ya da geçici olarak kapanmak zorunda kalıyor’’ tespitini yaptı.
Kâr hırsıyla düşünen ve sürekli buna göre çözümler üreten anlayışı kabul etmiyoruz
Tekstilde yaşanan krizin ve daralmanın sadece patronların açıklamaları, onların daha fazla destek ve teşvik talepleri üzerinden tartışıldığını sözlerine ekleyen Türkmen, ‘’Diğer sektörlerde olduğu gibi tekstilde de yüzbinlerce işçinin insanca çalışma koşulları ve insanca bir yaşam talebi ve çığlığı, patronların daha fazla kâr hırsına endekslenmiş olan daha fazla üretim, daha fazla ihracat naraları arasında boğulmak isteniyor. Üretimi ve istihdamı desteklemek deyince akla ilk gelen patronlara daha fazla kaynak aktarmak, işçileri daha düşük ücret, sefalet ve kölelik koşullarında çalıştırmak oluyor. Üretimi ve ekonomiyi işçilerin insanca çalışma ve insanca yaşam koşullarına sahip olmasından tamamen bağımsız, sadece patronların doymak bilmeyen kâr hırsıyla düşünen ve sürekli buna göre çözümler üreten anlayışı kabul etmiyoruz’’ açıklamasını yaptı.
Aynı gemideyiz edebiyatı yapan ve patron ağzıyla konuşan sendikal anlayışı reddediyoruz
‘Evet bir kriz var. Kapanan binlerce işyeri, işinden olan yüzbinlerce işçi var’ diyen Birleşik Tekstil Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası (Birtek-Sen) Genel Başkanı Mehmet Türkmen, konuşmasını şöyle sürdürdü: ‘’Krizin bedelini patronlar ve işçiler eşit bir şekilde ödemiyor. Bir taraf, yani işçiler, kelimenin tam anlamıyla açlık, sefalet içinde büyük bir çaresizlik yaşarken; diğer taraf, yani patronlar, bu kriz durumunu bile işçileri daha ağır koşullarda, daha düşük ücretle daha çok çalıştırmanın, mevcut haklarını gasp etmenin ve tazminatlarına çökmenin fırsatı olarak değerlendiriyor. Ortada işçi tarafının aleyhine bu kadar büyük bir eşitsizlik ve keskin bir çatışma varken, patron ve işçi tarafını eşitleyen, ‘aynı gemideyiz’ edebiyatı yapan ve patron ağzıyla konuşan sendikal anlayışı reddediyoruz.’’