Türk Tabipleri Birliği, gıda zehirlenmelerine ilişkin, "Artan toplu gıda zehirlenmeleri, yıllardır süregelen yanlış politikaların, kurumsal yetersizliklerin ve ekonomik baskıların bir sonucudur. Sağlıklı gıdaya erişim, teknik bir detay değil; halk sağlığının ve yaşam hakkının temel unsurudur. TTB olarak bilimsel, etik ve kamusal sorumluluğumuz gereği sürecin takipçisi olacağımızı kamuoyuna duyururuz." açıklamasını yaptı.
Türk Tabipleri Birliği, gıda zehirlenmeleri ve denetimlere ilişkin yazılı açıklama yaptı.
Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"Türkiye’nin farklı illerinde art arda yaşanan gıda zehirlenmeleri, artık münferit olaylar olarak değerlendirilemeyecek ölçüde yaygınlaşmıştır. Yaşanan tablo, yalnızca denetim eksikliklerinin değil; ekonomik kriz, kurumsal zafiyet, uluslararası yükümlülüklere uyumsuzluk ve piyasalaştırma politikalarının birleştiği çok boyutlu bir kamu sağlığı krizini gözler önüne sermektedir. Adıyaman, Sakarya, Rize ve İstanbul’da son haftalarda yüzlerce kişi benzer yakınmalarla hastanelere başvurmuş; İstanbul’da 12 yaşındaki bir çocuğun yaşamını yitirmesi ise sağlıklı gıdaya erişimdeki sorunların çocuklar için ölümcül sonuçlar doğurabileceğini acı biçimde göstermiştir. Bu vakaların ortak noktası, çiftlikten çatala uzanan gıda zincirinin herhangi bir aşamasında yeterli ve etkin kamusal denetimin çalışmadığını ortaya koymasıdır.
Türkiye, sağlıklı gıdaya erişimi güvence altına alması gereken pek çok ulusal ve uluslararası mekanizmaya taraftır: 5996 Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Yasası, gıdayı üretimden tüketime tüm aşamalarıyla düzenleyen temel yasal çerçevedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Uluslararası Sağlık Tüzüğü, gıda kaynaklı acil durumlarda bildirim ve hızlı yanıt yükümlülüğü getirmektedir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Codex Alimentarius Komisyonu standartları, üretim ve denetim süreçlerinde uyulması gereken bilimsel kriterleri belirlemektedir. Ancak son dönemde tarımsal ürünlerin yüksek pestisit kalıntısı nedeniyle uluslararası pazarlardan geri çevrilmesi, Türkiye’nin bu yükümlülükleri yerine getirmediğini ve denetim kapasitesinde ciddi bir gerileme olduğunu göstermektedir. Bu ürünlerin iç piyasaya düşük fiyatlarla yönelmesi ise halk sağlığı açısından ek risk yaratmaktadır.
"SAĞLIKLI GIDAYA ERİŞİMİN BOZULMASINDA EKONOMİK KRİZ BELİRLEYİCİ HALE GELMİŞTİR"
Sağlıklı gıdaya erişimin bozulmasında ekonomik kriz belirleyici hale gelmiştir: Üreticiler artan girdi maliyetleri nedeniyle ruhsatsız, kaçak veya doz aşımı pestisit ve veteriner ilacı kullanımına yönelmektedir. Halkın alım gücünün düşmesi, ucuz ve denetimsiz gıdaların tüketimini artırmaktadır. Besinlerin bozulmaya elverişli koşullarda saklanması ve taşınması riski büyümektedir. Küçük işletmelerde hijyen ve gıda yönetim sistemleri son derece yetersizdir. Bu süreç, sınıfsal eşitsizliklerin sağlıklı gıdaya erişim üzerinden yeniden üretildiğini; en çok yoksullar, çocuklar, işçiler ve turistik bölgelerdeki tüketicilerin etkilendiğini göstermektedir.
Türkiye’de gıda kaynaklı hastalıkları izleyen bütüncül bir ulusal kayıt sistemi bulunmamaktadır. Bildirilen vakaların, gerçek vaka sayısının yalnızca yüzde 5-10’u olabileceği ifade edilmektedir. Bu durum; salgınların geç fark edilmesine, bilimsel analiz yapılamamasına, gerçek ölüm sayılarının kayıtlara yansımamasına yol açmaktadır. Veri yokluğu, sorunun köküne inmeyi ve koruyucu sağlık politikalarının oluşturulmasını engellemektedir.
Türkiye’deki gıda kontrol görevlisi sayısı Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ve Avrupa Birliği (AB) ortalamalarının oldukça altındadır. Tarım ve Orman Bakanlığı laboratuvarlarında analiz sonuçları 7-14 gün içinde çıkmakta, bu süre erken uyarı sistemini işlevsiz hâle getirmektedir. Tespit edilen uygunsuzlukların önemli bir kısmı yaptırıma dönüşmemekte, aynı işletmelerin tekrar tekrar listelere girdiği görülmektedir. Bu tablo, sağlıklı gıda alanında kalıcı bir cezasızlık kültürünün yerleştiğini göstermektedir.
2000’li yıllardan itibaren belediyelerin gıda denetim yetkileri sistematik biçimde sınırlandırılmıştır. Yerel düzeyde hızlı müdahaleyi mümkün kılan denetim mekanizmalarının işlevsizleşmesi, sağlıklı gıdaya erişimin yönetimini kırılganlaştırmıştır. Bilimsel temeli olmayan açıklamalar, medya manipülasyonları ve piyasaya bağlı bilgi üretimi, halkın doğru gıda bilgisine erişimini engellemektedir. Bu durum, salgın dönemlerinde 'yanlış bilgi-hastalık yayılımı' döngüsünü hızlandıran önemli bir halk sağlığı sorunudur. Mevcut erken uyarı sistemi; Gerçek zamanlı çalışmamaktadır, saha bildirimleriyle entegre değildir, dijital izleme araçlarını kullanmamaktadır. Bu nedenle olaylar ancak klinik vakalar ortaya çıktıktan sonra fark edilmektedir.
Okul kantinlerinde denetim yetersizdir. Taşımalı eğitim kapsamında dağıtılan yemeklerde zehirlenmeler artmaktadır. Yoksul mahallelerde çocuklar düşük maliyetli ve yüksek riskli sokak gıdalarına maruz kalmaktadır. Çocukların sağlıklı gıdaya erişimi, doğrudan sınıfsal eşitsizliklerle ilişkilidir. Cumhuriyet
