ANASAYFA arrow right Güncel

İki yıl geçti, aileler kayıplarına ulaşamadı

İki yıl geçti, aileler kayıplarına ulaşamadı
YAYINLAMA: 05 Şubat 2025 / 12.39
GÜNCELLEME: 05 Şubat 2025 / 12.39

6 Şubat depremlerinin üzerinden iki yıl geçerken hala kayıplarına ulaşamayan aileler var. 24 yaşındaki oğlunu kaybeden 6 Şubat Deprem Kayıpları Platformu’nun sözcüsü Sema Güleç, ''Tüm yetkililere sesleniyorum. Ellerinden ne geliyorsa yapsınlar. Her şeyi deneyip bizim kayıplarımızı versinler canlı ya da vefat şeklinde biz razıyız yeter ki versinler. Gidecek bir mezarımız olsun öldülerse” çağrısında bulundu. Babaları İsmet Durur’un akıbetini arayan kızı Pınar İnglet, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ya seslenerek, ''6 Şubat bitmeyen bir gece, bizim için 6 Şubat hiçbir zaman bitmedi. Biz hep orda kaldık. Biz kayıp aileleri toplanıp dev ekranda kayıpların fotoğraflarına bakmayı rica ediyoruz'' dedi.

6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremlerde 11 il büyük bir yıkıma uğradı. Depremde en az 53 bin 725 kişi hayatını kaybetti, 107 bin 213 kişi yaralandı. 11 il arasında olan Hatay ise en büyük yıkımın meydana geldiği şehir olarak kayıtlara geçti. Sayısal verilere ilişkin farklı tespitler bulunsa da deprem sonrası oluşan barınma ve temel ihtiyaçlara erişim krizi nedeniyle yaklaşık 2 milyon kişinin de deprem bölgesinden göç ettiği tahmin ediliyor.

Depremin ikinci yılı biterken yılına girerken hala depremde kaybettikleri, akıbetlerini bilmedikleri yakınlarına ulaşamayan aileler var. Yakınlarına ulaşamayan ailelerin kurduğu ''6 Şubat Deprem Kayıpları Platformu''nun sözcüsü olan depremde İskenderun’da 24 yaşındaki mimar oğlu Mustafa Batuhan Güleç’in akıbetini soran Sema Güleç ile babaları İsmet Durur’un akıbetlerini soran kızları Nazlı Özçetin ve Pınar İnglet konuştu.

"Vefat ettiyse mezarlıkta mı kayboldu? Yaşıyor mu? Gerçekten hiçbir bilgim yok"

İskenderun’da yıkılan 5 katlı apartmanın enkazında oğlunun bulunamadığını ama sonradan öğrendikleri kadarıyla oğlunun yan binanın üstüne savrulduğunu, etraftakilerin ambulansı durduklarını ancak dolu olduğu için almayınca arkadan gelen beyaz bir arabaya konulduğunu söyleyen Güleç, "Ondan sonrası yok. Hastanede mi kaydoldu? Vefat ettiyse mezarlıkta mı kayboldu? Yaşıyor mu? Gerçekten hiçbir bilgim yok"  dedi. Sekiz gün enkazda kaldıklarını ve sonrasında Türkiye genelinde ailesi ile birlikte tüm hastaneleri, mezarlıkları, morgları gezdiklerini bildiren Güleç, "Ben ve babası DNA örneği verdik, sonra kıyafetlerinden saç teli bulduk. Hiçbiri eşleşmedi yok, yani oğlum yok" ifadelerini kullandı.
Yetkililere kayıplarının bulunması için çağrıda bulunan Güleç, şunları söyledi:

"Söz vermişlerdi, Türkiye geneli vefat edenlerin fotoğraflarına bakılacaktı. Onlara bakmak istiyoruz"

"Platformu kurarak hükümete, devlete, yetkililere ulaşmaya çalıştık. Twitter’dan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ya ulaştık. AFAD Daire Başkanı Abdullah Özçelik’i görevlendirdi Bakan Yerlikaya. Ben Ankara’ya gittim ve platform adına Abdullah Bey ile görüştüm. Görüşmelerimizde İçişleri, AFAD, Milli İstihbarat Teşkilatı ve Emniyet’ten oluşan bir ekip kurarak kayıplarımızı arayacaklarını söylediler ve aramaya başladılar. Birçok şey yapıldı platformdan iki kişiyi buldular, bizim kayıplarımızı ararken başka kayıplara da ulaşıldı. Onları da yakınlarına teslim ettiler. Fakat sonra tıkandık yine. Epeydir bulunan yok. Bizim isteğimiz, bize söz vermişlerdi onu bekliyoruz. Türkiye geneli vefat edenlerin fotoğraflarına bakılacaktı. Onlara bakmak istiyoruz. Çünkü karışmış olabilir cenazelerimiz. Birisi benim cenazem diye alıp götürmüş olabilir.

"Vefat edenlerin ailelerinden DNA alınsın ve kimsesizlerde yatanlarla eşleştirilsin"

Bizim bir isteğimiz daha var. Mezarlıklar açılmasına belki aileler izin vermeyebilir, zor keşke açsalar ilk isteğimiz o. Açılmıyorsa da vefat edenlerin ailelerinden DNA alınsın ve kimsesizlerde yatanlarla eşleştirilsin. Ben inanıyorum eşleşenler olacak. O zaman diyecekler ‘senin gömdüğün kim?’ Böyle birkaç kişinin bulunacağını düşünüyorum. İsteğimiz hükümetimizden, devletimizden daha çok önem verilmesi.
Gerçekten belirsizlik çok zor. Biz platform olarak bir Whatsapp grubu kurduk. Resmen birbirimizi tedavi ediyoruz çünkü bizi bizden başka kimse anlamıyor. İki sene oldu her telefon çalışında ben ve diğer aileler de ‘acaba bir haber mi geldi’ ya da kapı çaldığında biliyorum beynim diyor ki ‘vefat etmiştir yoksa çıkardı’ ama kalp diyor ki ‘acaba gelecek mi?’ Her kapı çaldığında bir umut koşuyorum gidiyorum açıyorum ama yok birşey. Belirsizlik gerçekten kötü. İki sene nasıl geçti bilmiyorum. Vefat edenler yaslarını tuttular belki normal hayatlarına döndüler, o da çok kötü onlar için. Ama biz yas tutup daha normal hayatımıza dönemedik. Biz bir arayış içerisindeyiz.

"Son 2 yılımı ‘çaresizlik’ diye tanımlıyorum"

Son 2 yılımı ‘çaresizlik’ diye tanımlıyorum. İlk başlarda sesimizi duyuramadık sonra 2024’ün 5’inci ayından sonra aramaya başlanıldı. Daha önce olsa belki bulunurdu. Büyük bir çaresizlik hissediyoruz hepimiz. Bütün kayıp aileleri adına konuşuyorum kocaman bir çaresizlik hissediyoruz.
Tüm yetkililere sesleniyorum. Ellerinden ne geliyorsa yapsınlar. Her şeyi deneyip bizim kayıplarımızı versinler canlı ya da vefat şeklinde biz razıyız yeter ki versinler. Gidecek bir mezarımız olsun öldülerse. 6 Şubat’ta ben geçen sene enkaza gittim çiçeğimi bıraktım. Bu sene de öyle olacak. Gidecek bir yerimiz bile yok. Seneye enkazın üstüne bina yapılacak oraya da gidemeyeceğim. Bir an önce kayıplarımızın bulunmasını istiyoruz, başka hiçbir isteğimiz yok.

"Biz canlı veya cansız arıyoruz"

Almanya’da yaşayan Nazlı Özçetin ve Pınar İnglet de babaları İsmet Durur’un akıbetini soruyor. Almanya'dan telefon üzerinden görüntülü görüşme ile ilk olarak konuşan Nazlı Özçetin, "Annem enkaz altındaydı üç gün boyunca Antakya’da merkezde. Annem babamın çıktığını söylüyor. Hatta babamı başkalarıyla konuşurken duymuş. Biz canlı veya cansız arıyoruz. İki sene içerisinde çok şey yaşadık. 2023 yılının dördüncü ayına yakın Sivas’taki bir karakoldan ihbar geldi, babamın sim kartı aldığını söylediler. Biz hemen Almanya’dan bunu duyar duymaz uçarak Sivas’a gittik. Karakola gittiğimizde bana bilgi vermediler ‘sizi tehlikeye atamayız, biz peşindeyiz’ diyerek. Ama bugüne kadar o ihbardan hiçbir şey çıkmadı. Görgü tanığı çok babamı sonradan mahalleli olsun, bazen çok insan ulaştı babamı gördüğüne dair ama biz babama hala ulaşamadık" dedi.

İçişleri Bakanı Yerlikaya'ya seslendi: "Biz bir bütçe konuşmasında iki üç satır geçmek istemiyoruz. Bu bizim biraz ağrımıza gitti"

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın kayıp aileleri ile bir araya gelmesini istediklerini söyleyen Pınar İnglet, "Biz bir bütçe konuşmasında iki üç satır geçmek istemiyoruz. Bu bizim biraz ağrımıza gitti. Çok zor süreçlerden geçtik. Bizim tek istediğimiz aileler ile toparlanmak Bakanlıkta. Zaten 25 aileyiz kayıp olarak, bizim kendi platformumuzda 13 aile var. Biz toplanarak o kayıp fotoğraflarına bakmak istiyoruz. Bir de milletimizden, devletimizden, halkımızdan, 81 ilden, yurt dışından gelen insanlarımız yardıma; gerek askerimiz, polisimiz, sağlık çalışanımız, gönüllülerimizin kayıplarımızın fotoğraflarını düzenli şekilde paylaşmalarını istiyoruz" çağrısında bulundu.

"6 Şubat bitmeyen bir gece, bizim için 6 Şubat hiçbir zaman bitmedi. Biz hep orda kaldık"

Son 2 yılda yaşadıkları süreci değerlendiren İngret, şunları söyledi:

"6 Şubat bitmeyen bir gece, bizim için 6 Şubat hiçbir zaman bitmedi. Biz hep orda kaldık. İnsanların hayatında ritüeller önemlidir. Biz cenazemizi alıp o ritüelleri yapamadığımız için kendimizi çok eksik hissediyoruz. Biz her ne kadar ‘ İki yıl oldu öldü’ desek de bir yanımız ‘ölmedi’ diyor. Almanya’da çok güzel bir söz vardır, ‘umut her zaman en son ölür’ diye. Biz umudumuzu öldürmek istemiyoruz. Ben babamın yaşadığına inanıyorum. Çok kötü bir süreç. Bilimsizlik en zor, bilmemezlik çok zor. Geceleri zaten anlatılmaz birşey. Çünkü nasıl öldü, öldü mü, acı çekti mi, beni aradı mı, beni düşündü mü diye her gece kahroluyoruz biz.

"Bizim tek isteğimiz bir mezarımız olsun"

Biz anlamadık sanki depremi biz yaptık. Sanki insanlardan para istiyoruz. Hayır. Bizim tek isteğimiz bir mezarımız olsun. Öldülerse de şu an bir yerde yatıyor bu insanlar. Başlarına giden, bir dua okuyanları yok, çiçek koyanları yok. Acımız anlatılmaz. Yeri geldi gülüyorsun, iki yıl geçti ama acı hala orada ve hiç gitmiyor, azalmıyor da. Hani biz müslümanlar deriz ya ‘vefat edince senden yavaş yavaş uzaklaşır’ ama bizde o his yok, hiçbirimizde yok.

"Telefonun, hayvanın değil; baban, çocuğun, torunun, kızın kayıp ve kimse nerde bilmiyor"

Bizim hikayelerimiz de çok değişik. Mesela bir Ayfer Öz öğretmenimiz var, kendisi arabasıyla kayıp. Görgü tanıkları var, öğrencileri var kendini gören depremden sonra ama şimdi ne arabası var ne kendisi var. Melike Kılıç var, eşi ve oğlu vefat etmiş. Onların vefatını gördüğü için psikolojik sorun yaşamış ve orada yerle bir olmuş. Komşuları polis çağırmış, polisler götürmüş sonrası yok. Sevdiğiniz kayıp, bunu bir herkesin idrak etmesini istiyorum. Telefonun, hayvanın değil; baban, çocuğun, torunun, kızın kayıp ve kimse nerde bilmiyor. İki yıl oldu bazen bir süreç geliyor ‘tamam artık bulamayacağız’ diyoruz. Ama ertesi sabah kalkıyoruz ve devam ediyoruz. Çünkü bizim durmak gibi bir lüksümüz yok. Duramıyoruz çünkü hayatımızın bir yanı eksik. Ve bu ufak tefek birşey değil. Bu bir insan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Çoğu öğretmen. Ayfer Öz öğretmen, Tuğba Koçar öğretmen, Mustafa Batuhan Güleç mimar…

Tek isteğimiz İçişleri Bakanlığımızdan, tüm devlet büyüklerimizden bizim için bu süreci kolaylaştırmalarıdır. Bir de lütfen bize ilk başta söz verildiği gibi AFAD Başkanı’ndan olsun, Sayın İçişleri Bakan Yardımcısı Münir Bey’den olsun biz kayıp aileleri toplanıp dev ekranda kayıpların fotoğraflarına bakmayı arz ediyoruz, rica ediyoruz, lütfen diyoruz." Cumhuriyet

Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *