24 Nisan ve Antepli Sona

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

 Bir Ermeni olarak Türkiye’nin ‘Soykırım var’ demesine ihtiyacım yok. Bir devletin yaptığı kötülüğü orada yaşayan insanlara maletmemek gerektiğini öğrendim” diyordu

Sona Tatoyan bir süre önce okuduğum röportajında.

Türkiye yıllardan beri her yıl 24 Nisan’da gözünü Batı’ya dikip, yüreği gerp-gürp ederek, “Soykırım” denecek mi denmeyecek mi diye bekleyip, “soykırım” yerine mesela bu sefer de olduğu gibi “büyük felaket” denmişse, sanki “büyük felaket” “soykırım”dan daha iyi birşey miş gibi, “Neyse bu sene de atlattık” diye kendini aldatıyor.

Obama, “soykırım” demiyor ama,  "Bugün Meds Yeghern'i anıyor ve 20. yüzyılın en kötü mezalimlerinden birinde can verenleri onurlandırıyoruz" diyerek, "98 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu'nun son günlerinde 1,5 milyon Ermeninin katledildiğini ya da ölüm yürüyüşüne zorlandığını" söylüyor.

                                                               ***

Sona Tatoyan, Amerika’da doğup büyümüş.

Oyuncu ve film yapımcısı.

Şu günlerde çok büyük bir film yapmaya hazırlanıyor.

Michelin Ahromyan Marcom’un “Gökten üç elma düştü” kitabını sinemaya uyarlayacak.

Senaryoyu eşi Jose Rivera yazmış. Filmi Hintli yönetmen Shekhar Kapur yönetecekmiş.

Sona bir Ermeni.

Bu film için Ermeni diasporası beni kınayacak. Eminim Türkler de soykırımı anlatmaya çalıştığım için beni kınayacak” diyordu, bir süre önce Radikal’den Ezgi Başaran’a verdiği röportajda.

İşin bizi ilgilendiren yönüyse, Sona’nın ailesi dolasıyla bir Antepli olması.

Ailesini, “Bir sabah Antep’teki evlerinden kalkıp, Halep’e sığınmışlardı” diye anlatıyor.

Acaba onlardan kalan eve- mala mülke kim el koydu acaba, doğrusu merak ettim.

                                                               ***

DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk, bir süre önce yaptığı açıklamada, 1915'te Ermeniler, Süryaniler ve Yezidiler’e uygulanan politikalara Kürtler’in de dahil olduğunu söyleyerek, "Burada Kürtlerin de payı var. Dedelerimiz, bu halklara zulmetti. Torunları olarak özür diliyoruz. Bu özrü kabul etmek önemlidir" demişti.

Ama Türkiye devleti, soykırımı reddettiği için böyle bir özüre yanaşmıyor.

Sona Tatoyan, “Bir Ermeni olarak Türkiye’nin ‘Soykırım var’ demesine ihtiyacım yok. Bir devletin yaptığı kötülüğü orada yaşayan insanlara maletmemek gerektiğini öğrendim” derken, bir süre önce film için araç kiralayarak Doğu illerine yaptıkları gezide yaşadığı ilginç bir anıyı anlatıyor.

Harput’ta antikalar satan bir dükkana girmiştik. Dükkanın sahibi tercümanlığımızı yapan arkadaşıma beni göstererek, ‘O buralı değil mi’ diye sordu. Nedenini sorduğumda, ‘Çünkü’ dedi, ‘Gözlerinde Anadolu var. Anadolu bir ailenin adıdır. Bizlerin yaşadığı bir ailenin parçalanmasıydı, ama bu hala aile olduğumuz gerçeğini değiştirmez’ dedi. O anda Türkiye’ye öfkem azaldı.

                                                               ***

Ailem bir sabah Antep’teki evlerinden kalkıp Halep’e sığınmıştı. Onları uyaran Türk arkadaşları sayesinde kaçıp kurtulmuşlardı” diye anlatan Sona, “Ermeni soykırımının Schindler Listesi’ni yazacağım. Kötüler kadar iyiler de olacak. Canavarlar kadar komşularını kurtarmak için kendilerini tehlikeye atan iyi kalpli insanlar da 1. Dünya Savaşı döneminde Türkler’in, Ermeniler’in, Kürtler’in, yani Anadolu’nun hikayesi bu” diye ekliyor.

Sona’nın filmini dört gözle bekliyorum.

                                                               ***

 

Yayıncı Osman Köker, soykırım öncesi Anadolu’da Ermenilerin sosyal, kültürel ve ekonomik hayattaki rollerini anlatırken, Diyarbakır, Sivas ve daha pek çok yerleşim merkezinde sosyal ve ekonomik hayatın 1910’ların başlarında 1970’lere göre daha iyi seviyede olduğunu belirtiyor.

 Osmanlı’nın dışa açılmasında, ithalat ve ihracatta Ermenilerin ciddi payları var.

İzmir’de kuru incir ve kuru üzüm önemli sektörlerden biri. Eskişehir’de lületaşı, Bursa’da ipekçilik önemli. Bunların hepsinde Ermeniler etkin.

Bursa-Yalova arasında Çengiler diye bir köy var, şimdiki adı Sugören. 5 bini aşkın bir nüfusu var köyün. Zeytincilik başlıca tarımsal faaliyet ama demircilik, dericilik, bakırcılık, kalaycılık, kuyumculuk gibi zanaat dallarının yanı sıra ipekçilik de çok gelişkin. Yüzlerce kişinin çalıştığı dokuma tezgâhları var.

Köyde kurulmuş olan kooperatifin Lyon’da da şubesi vardı. Kooperatif aracılığıyla Marsilya, Lyon, Milano ve Londra’ya ipek ihraç ediyorlardı. Bu sadece bir köy” diye çarpıcı örnekler veriyor.

                                                               ***

Türkiye bir türlü cesaretini toplayıp da, “Evet bir soykırım yapılmış ve 1.5 milyon insan yurdundan ve canından olmuştur” deyip, bu kötü tarihle yüzleşemiyor.

Eeeee… Yıllarca akan kanın, sönen ocakların ardından kart-kurt’un aslında Kürt olduğunu kabul eden Türkiye, bir gün soykırımı da kabul edip, bu korkunç vebal ve günah azabından bu ülkeyi kurtaracaktır elbet

24 Nisan ve Antepli Sona