Okurların sayesinde tanıyıp öğrendiklerim
Yazı yazıyorsunuz, yayınlandıktan sonra yazıyı kimlerin okuduğunu, nerelere ulaştığını, kimlere ne mesaj verdiğini bilemiyorsunuz. Şimdi internet olduğu için, kimlere ulaştığı konusunda az da olsa fikir sahibi olabiliyorsunuz. Yazınızın ulaştığı kitle konusunda bilgi sahibi olmak için mutlaka okurun size şu veya bu şekilde geri dönmesi gerekiyor.
Geçen sene “bir şişenin peşinden” başlığı ile beni Arapgir’e götüren üzüm ve şarap hakkında bir yazı yazmıştım. Yazıda sadece Arapgir ve köylerinde yetişen köhnü üzümünden, bölgenin coğrafi güzelliğinden filan bahsediyordum. Yazıyı okuyan Ziraat Mühendisi Mustafa Altıokka bana bir mail atıp, üzümlerini, köylerini, bölgelerini tanıttığım için teşekkür etti. Bu şekilde yazışma, telefon trafiği devam etti. Mustafa Bey Adana Büyükşehir Başkanlığı’nda çalışıyor. Ben, Arsuz’a gelince mesafe çok uzak olmadığı için görüşmeye karar verdik. Bir Cumartesi günü kız arkadaşıyla çıktı geldi. Elinde de birkaç şişe, dört arkadaşı ile ürettiği Kilikya Şarabı vardı. Yasemin ve Begonvil ağaçlarının altında koyu bir sohbete daldık. Bana, şarabın hikayesini de anlattı. Kilikya şarabının yapımında köhnü üzümünün yanısıra öküzgözü de kullanıyorlardı. Yani Mustafa Bey, kendi köyünün üzümlerini değerlendiriyordu. Kilikya ismini, halen yaşadığı ve hayatını kazandığı bölgenin tarihi ismi olduğu için seçmişlerdi. Bu arada hafif de bir öğle yemeği yedik. Ve bir sonraki hafta bu kez Adana’da buluşmaya karar verdik.
Bir hafta sonra Adana’da sevgili Tülin Erdemışık da bize katıldı. Hep birlikte Mersin’in İhsaniye Köyü’ne gittik. Burada mübadele ile Girit’ten gelen göçmenler yaşıyor. Bol miktarda bağ ve zeytin yetiştiriyorlar. Girit kültürünü biraz bildiğim için, aradan neredeyse doksan sene geçmesine rağmen, kültür, gelenek ve yemeklerini korumalarını biraz da imrenerek izledim. Köyde yetişen zeytin, yani bir önceki sezonun hasadı, Ağustos ayında bile gayet sert ve aromasını koruyarak durmuştu. Köyün ekmeği köylüler tarafından imal edilen fırınlarda pişiyor ve olağanüstü lezzetli. Zeytinyağı ise, oldukça hafif ve tadı gayet güzel. Verilen bilgiye göre özellikle salatada kullanıldığında iyi sonuç veriyormuş.
Ethem Şen, İhsaniye Köyü’nde bize ev sahipliği yaptı. Evin bahçesine bir çardak yapıp, içini oda gibi döşemiş. Epey kalabalık olmamıza rağmen hepimizi rahatlıkla aldı, çardak… Köyde bol miktarda bağ; çeşitli üzümler olduğu için şarap yapmak oldukça yaygın bir gelenek. Diğer taraftan, Ramazan ayı içerisinde olduğumuz için köylü kadınlarla sohbetim sırasında hepsinin oruç tuttuğunu öğrendim. Hatta, köyün minübüsü fırancala ve ramazan pidesi getirmişti. Benim çok beğendiğim kendi yaptıkları ekmek yerine, dışardan getirilmiş ekmekle oruçlarını açmayı tercih ediyorlardı. Doğaldır! İnsan, sürekli yediği şeyden bıkar! Ayrıca, çıtır çıtır Ramazan pidesini kim özlemez ki?
Ethem Bey’in verdiği bilgiye göre, ismi “İhsaniye” olan tüm köylerin Giritlilikle ilgisi varmış… İhsaniye’de ismi ise, ihsan edildiğinden geliyormuş.
Köyde, Alphonso, Tarsus beyazı, Boğazkere ve kel karası isimli üzümler yetişiyor. Alphonso, yuvarlak taneli, siyah renkli, pek lezzetli bir üzüm. Aynı zamanda şarap yapımında da kullanılıyor. Tarsuz Beyazı ise, yine yuvarlak, tatlı beyaz üzüm. Her ikisinde de ikram ettiler, tadlarını çok beğendim.
Mustafa Bey ve Esin Hanım’ım harika bir dost çevreleri var. İhsaniye Köyü’ne giderken doktor Can Bey ve eşi Dilek hanım’ın minibüsleri ile gittik. Karşılıklı oturabildiğimiz için yol boyu, sanki bir oda da oturuyormuşuz gibi sohbet ettik. Konular hep yemek ve yiyecekler etrafında döndü durdu. Tabii, Mustafa Bey ve Esin Hanım doktoralı ziraat mühendisleri, Tülin Hanım yılların çiftçisi, Can Bey ve Dilek Hanım, yılların deneyimli hekimleri. Esin Hanım, konumu gereği yiyecek üreten veya restoran işleten yerleri denetliyor. Etrafta ziraatçiler ve sağlıkçılar olunca konular ister istemez yiyecek etrafında dönüyor. Ben de büyük zevkle dinleyip öğreniyorum.
Akşam, baraj kenarında metrelik kebaptan yedik. Kebabın yanına getirdikleri meze ve salatalar gayet güzeldi. Kebaplarını pek beğenmedim, ama salatalar ve özellikle incecik doğranmış marul ve turşu ile yapılan salata pek değişikti.