KARİNA

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Üniversiteye ilk başladığım yıllarda Büyük Millet Meclisi’nin hemen arkasında, barakalardan oluşan dersliklerde eğitim görürdük. Derslere yetişmek için bir o barakaya, bir bu barakaya koşarak üniversite yıllarımıza böyle başlamıştık. Üniversitemize, rahmetle andığımız Kemal Kurdaş tarafından, hiç bir şahsi menfaat güdülmeden, hem bu günkü arazi, hemde Eymir Gölü olarak bilinen göl ve civarı okulun mülkiyetine büyük bir maharetle satın alınmıştı. Üniversite kuruluşu için Projeleri çizilmeye başlandığı tarihlerde, inşaat yapılana kadar geçici bir mekan olarak Meclisin arka bahçesinde eğitim verilmekteydi.
O tarihlerde Büyük Millet Meclisi’nin etrafında bu günkü gibi etten duvar yoktu. Okuldan çıkınca eve gitmek için Meclisin içinden yürüyerek , hatta yağmurlu havalarda binanın içinden geçerek giderdik. Ne kapılarda kimlik soran polisler, nede Meclisin içinde kapılarda geçiş kartı soran görevliler yoktu. Hatta şifreli kartlı geçiş turnikeleri bile yoktu. Elimizi kolumuzu sallıyarak bu binaların içinden yürüyerek geçer giderdik. O tarihlerde bizim bir endişemiz yoktu, hatta millet vekillerininde talebelerden bir endişeleri yoktu.
Ayşe diye bir kız arkadaşım vardı, gönlünü bir Lübnanlı çocuğa kaptırmıştı. Hatta Ayşe çok güzel voleybolda oynardı . Bir gün meclisin bahçesinde Ayşe ile oturduk, o sene mezun olacak erkek arkadaşının, Ayşe’ye evlenme teklifi ettiğini söylemişti bana. Ne yapması gerektiği üzerinde bana dert yanmıştı. Evlenip Lübnan’a gitmeyi teklif etmiş, fakat mezun olmasına Ayşe’nin iki senesi daha vardı. Meclisin duvarında yaslanmış bunu bütün bir gece konuşmuştuk. Oradan gece yarısı ayrıldığımızda Ayşe, çaresiz göz yaşı dökmüştü.
Sene sonunda okulu bırakıp arkadaşı ile evlenip Lübnan’a gittiğini hatırlarım. Ayşe ile irtibatım kopmamıştı. Daha sonra Beyrut tan Amman ‘a göçtüklerini öğrenmiştim. Amman a gittiğim bir seyahatimde , Ayşe ile beraber bir yemek yemiştik. Evliydi , mutluydu eğitimini tamamlamamış olması kendine bir şey kaybettirmemişti. O tarihte bir kaç çocuğu vardı, kendine birde pastahane açmış onu işletmekteydi.
Üniversite yıllarımda ben zaman zaman Rüzgarlı sokağa gider, Ulus gazetesinde bazı genç gazeteci arkadaşlarla konuşurdum. Heybeliada’ya yazın Milli Şef gelir, meşhur çivilemesini bizim aramızda yapardı. Heybeliada plajında bu deniz banyosunu yapan rahmetle andığım Sayın İnönü, ada halkı için özel bir mana ifade etmekteydi. Denizde en fazla beş on dakika kalır, merdivenlerden çıktığında bornozunu giyip, ‘ Çivilemem iyi idi, değilmi ? ‘ diye bize sorardı. Aslında söylediği sözlerin içinde mutlaka siyasi bir kaç mana olurdu, ve bunu en iyi Metin Toker tanımlardı. Milli şef Heybeliada da yüzerken , halk arasında gezerken bizim gözümüze ne resmi nede sivil bir polis takılmazdı. Bir koruma çemberi yoktu, zaten bunu Sayın İnönü’de istemezdi. Bir gün Ayten Sokak’ta karşılaştığımda, ‘ Paşam sizinle beraber bir resmim var, benim için imzalarmısınız’ diye sorduğumda ‘Bizim eve gel de orada imzalıyayım, ‘ diyerek beni evine götürdüğünü hatırlarım.
Bu günlerde ülkemde garip olaylar olmakta. Aylardır ve hatta yıllardır bu ülkede Yasama, Yürütme ve Yargı erklerinin tamamını bir kişinin kontrol etmesi ilkesinin, çok yalnışlıklara neden olacağı apaçık ortadadır. On sene önce sorunsuz bir ülke olan Türkiye, bütün komşuları ile bir dalaşma haline gelmesi, hatta komşu olmayan ülkelerlede iyi ilişkilerimizin kötüye gitmekte olduğunu seyretmek, çok acı olduğunu düşünmekteyim. Kişilerin evlerinde kolluk kuvvetleri tarafından yapılan aramalarda neler bulunduğu, beni ilgilendirmemekte. Ülkenin altını üstüne getirmek, her insanın harcı olmasa gerek. Bu bir beceri meselesi olduğunu düşünmekteyim. Polis devleti olma yolunda epey yol kat ettiğimiz muhakkak. Bu günler, FRUKO dönemini andırmakta. Halk polisle karşı karşıya , yargı ile polis çatıştırılmakta olduğunu görmek hiç te hoş olmasa gerek.
Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratma planı , Üniversite Rektörleri ile girişilen sürtüşme, hekimlere karşı yapılan yıpratma düzenlemeleri, hatta Türk Hukuk sistemini sallamanın artcı sarsıntıları, ülkemizi çok sarsacağına inanmaktayım. Bazıları ekranlarda hatta mikrofonlarda konuşarak, şüpheli kişiler hakkında ‘Masumiyet Karinesi’ diyerek müdafaa edilmesi ne kadar doğru olur anlamamaktayım.
Karine veya Karina çeşitli lisanlarda başka anlamlara gelmektedir. Ermenice Karina SAF anlamına gelmesi yanında Yunancada da aynı anlama gelen Temiz i ifade eder. Ayrıca İtalyancada Karina, güzel anlamına gelir, Japoncada ise nazik anlamına gelmektedir. Rusça’da ise EKATARİNA aynı anlama gelir ve bayanlara verilen isimlerin içinde yer alır. Türkçede böyle bir kelime olmadığı için ne anlama geleceğini tayin etmek zordur. Ülkeyi cemaat, tarikat , halk , ve taraf olarak bölmeye çalışarak, yolsuzluk ve rüşvet cennetine dönüştürülmeye çalışılması gerçekten omurgası parçalanmış gemi anlamına getirmeye kimsenin hakkı olmasa gerek diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.



KARİNA