Konuşma

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Konuştuğumuz lisanın çok esnek olduğunu düşünmekteyim. Ne söylemek istediğimizi farkında olmadan yanlış anlamlara çekilebilen bir şekilde kullanmaktayız. Bir çok kez böyle yanlışlıkları ifade ederek, insanların dikkatlerini o yöne çekmeye çalışıp, doğru anlam çıkarılabilmesine yardım etmek amacını her zaman gütmüşümdür.

Bir binaya girersiniz, hemen karşınızda bir masa çıkar üzerinde ‘Danışma’ ibaresi yazılı durur. Ben ise bu masaya hiç yanaşmadan yürüyüp gitmeye kalkarım.  Masanın arkasından kalın bıyıklı bir görevli başını uzatarak :

Nereye gidiyorsunuz Bey? 

Bu soru aslında bana sorulmaması gerek. Çünkü masanın üzerindeki kelimeye bakarsanız, nereye gideceğim kimseyi ilgilendirmez, istediğim yere gitmekte hür olmam gerekir. Durup sorarsınız.

 

Bana mı soruyorsunuz?

Evet size soruyorum. Bize sormadan çekip gidiyorsunuz.

Eski kelimelerle ifade edilirse ‘Müracaat‘ kelimesi bu yere daha yakışacağını düşünmekteyim. Bu kelime de Türkçe olmadığı için geçerli olmamakta. Danışma kelimesine bakarsanız kökü itibariyle yine Türkçe bir kelime değil. Hani deseler ‘Danış’ işte o zaman gidip danışabileceğiniz bir masa bulmuş olursunuz. Ben böyle anlamı ile mütenasip yerde kullanılmayan bütün kelimelerin yerine başka kelimeler üretilmesi taraftarıyım.

 

Bilmem hatırlar mısınız, Atatürk zamanında Türk Dil Kurumu genel sekreterliğini kim yapmıştır?

22 Mayıs 1895 yılında doğan Agop Martayan  bu müessesede  yıllarca bu görevi yapmıştır. Türkçe dili üzerinde çok çalışmalar yaptığı için Atatürk tarafından kendisine ‘Dilaçar

soyadı verilmiştir. 1915 yılında Robert Kolej’den mezun olan Agop Dilaçar, konuştuğu anadili yanında Türkçe, İngilizce, Yunanca, İspanyolca, Latince, Almanca, Rusça ve Bulgarca dillerini çok iyi bilmekteydi.

 

Diğer gayri müslim cemaatin aksine I. Dünya Şavaşı’nda yedek subay olarak Kafkasya cephesinde subay olarak görev yapmıştır.  Ayrıca Atatürk soyadının Mustafa Kemal Bey’e verilmesi için Büyük Millet Meclisine teklif hazırlayan bu kişidir. 

Eski Türkçe ve Eski Uygur Türkçesi üzerine çalışmalarda bulunmuş ve kitapları vardır. 

1942 yılı ile 1960 yılları arasında Türk Ansiklopedisi hazırlanması için büyük çaba sarf etmiştir. Türk Dil Kurumu’ndaki dil çalışmalarında çok emeği geçen bir bilim insanı olduğuna inanırım. Yakın tarihimizde 12 Eylül 1979 senesinde hayata veda ettiğini biliriz. Bir çok eserler bırakmış olan Agop Bey’in vefatında radyoda yanlışlıkla ‘Adil Dilaçar’ Bey’in vefat ettiği haberi verilmiştir.

 

Bugünleri, yani Türkçe’mizin yozlaşmış olduğu bugünleri görmemiş olması, onun adına talih olduğuna inanırım. Konuşma Türkçesi, ekranların artması ile yozlaşmış, anlamsız kelimeler kendiliğinden türemeye başlamış olduğunu üzülerek dinlemekteyiz. Bir ülkede kendi kültürünü yıkmak istiyorsanız onun lisanına etki ederek yozlaştırın. O toplum artık birbirini anlamakta güçlük çeker ve kültür değerleri yıpranır.

 

Değil mi’ kelimesi değişime uğrayarak ‘Di mi’ kelimesine dönüşmesi, bu değişimin tipik bir örneğidir. Sokaklarda yürüyün, ticarethanelerin adı değişik, berber yerine ‘kuaför’ kelimesinin yerleştiğini görmekteyiz. Lokanta, aşevi yerine ‘restoran’ kelimeleri ikame etmeye başlamış. Coffee Shop, Big Chef, MidPoint gibi kelimeler üretilmiş ana lisanımızdan oldukca uzaklaşmış olduğumuzu görürüz.

Bu yozlaşmaya siyasilerin de ekranlardan katılması oldukca üzücü olmakta.

Hergün bütün televizyon ekranlarının karşısına devamlı çıkarak bir şeyler söyleme adına ısrarla görüntüyü işgal eden hazretin kullandığı kelimeleri dikkatle dinlerseniz, hergün temcit pilavı kaşıklayan insan misali saçmalamaya başlar ve insanlara kim olduklarını, hatta diplomatlara bile anlamsızca bu soruyu Kasımpaşalı tavrı ile sorarlar, hem de Türkçe’yi katlederek diye bir sözüm geldi söyledim, hem nalına hem mıhına.

 

 

 

 

Konuşma