Kaçakçılık

YAYINLAMA: 03 Ocak 2012 / 18.00 | GÜNCELLEME: 03 Ocak 2012 / 18.00

Güneyde sınır kentlerinde yaşayıpta ‘kaçakçılık’ nedir, kimler kaçakçılık yapmıştır, hangi servetlere sahip olmuşlardır, bu servetler çocuklarına nasıl intikal etmiştir, onlar bu serveti nasıl değerlendirmişlerdir, hangi işletmelerin, fabrikaların temeli olmuştur, 66 yıldan beri yayın hayatını sürdüren bu gazetenin dikkatli okuyucuları çok iyi bilirler.

                                                                            ***

Pehlivan tefrikası gibi ‘kaçakçılık’ anekdotları, hikayeleri anlatılır. Bu bölgenin gerçeklerini bilmeyenler, bu kelimeden irkilirler ama burada yaşayanlar için ‘kaçakçılık’ derin bir anlamı olmayan, nerede ise sıradan sayılabilecek bir ‘suç’ çeşididir.

                                                                             ***

‘Kaçakçılığın’ çok ilginç bir tarifi beni şaşırttı! Hiç bu kadar ‘masumane’ bir kaçakçılık tanımı duymamıştım!

Dün TBMM’deki siyasi partilerin ‘Grup toplantıları’ günüydü. Ben Salı günlerini iple çekiyorum! Galatasaray’ın maçları kadar heyecanlı, sloganlı, barık-çağrıklı, agresif tavırlı-hatta saldırılı- geçiyor!

Bazen düşünüyorum da, acaba bu sinirli ve öfkeli insanların torunları 30-40 sene sonra ‘Grup taoplantıları’nın videolarını izeyince ne derler?

Vay be dede. Sen neymişin?” mi derler, yoksa olan biteni anlamakta zorluk mu çekerler?

İşte bu vaveyla içerisinde, BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Başbakan Erdoğan’a sert söylemler yöneltirken yaptığı ‘kaçakçılık’ tanımı çok hoşuma gitti!

Demirtaş, sınır köyünde yaşayanların, evlerinin ihtiyaçlarını karşılamak için sınır ticareti yapanları anlatırken şöyle diyor:

Bu yıllardır, doğal olarak oluşmuş bir sosyal bir ticari realitedir. fiimdi ben bir şey söyleyeyim. Buna kaçakçılık deniyor, ama hangi mal kaçaktır, vergisi ödenmeyen mal. Oysa bunun vergisi ödeniyor. Tek farkla vergi dairesine değil, karakola ödeniyor. Ortada bir kaçakçılık da yok. Resmen sınır ticaretidir. Cumhuriyet tarihi boyunca sınır ticareti suç olarak tanımlanmıştır. Ve bunlar, 'kaçakçılık yapıyor' adı altında her zaman katledilmişlerdir. AKP iktidarı döneminde sınır ticareti yapan 50 köylü katledilmiştir. Roboski köylüleri de yıllardan beri bu ticareti yapıyorlar. Metropollerde içtiğiniz sigarayı getiriyorlar, arabalarına koyduğunuz mazotu getiriyorlar. Ama bunlar Türkiye'de yapılan kaçakçılığın yüzbinde biridir."

                                                                                 ***

Benim bu konuşmadan aklımda kalan ve hep kalacak olan olgu şu: Kaçakçılık, doğal olarak oluşmuş bir sosyal ticari realitedir ve de aslında sınır ticaretidir!

Bu kadar güzel tanımlamayı, dediğim gibi, buralarda yaşamayanlar anlamazlar! Ama tarif ‘cuk’ oturmuştur!

                                                                                  ***

Geçen Mayıs ayında Yaşar Kemal’in ‘Röportaj Yazarlığında 60 Yıl’ isimli kitabının çıktığını okuyunca hemen bir tane satın aldım. Alır almaz da Antep’i aradım kitabın sayfalarını hoyratça karıştırırken. Tahmin ettiğim gibi Yaşar Kemal, Antep ile, yani kaçakçılıkla ilgili uzun bir ropörtajını aktarmış kitabına.

“… Ortağım ceket satıyor, pazarlarda… Antep’te her gün pazar kuruluyor. İki pazarları var. Birisi kalenin altında, öteki şehrin içinde. Bir gün birinde, bir gün birinde…”

                                                                                    ***

Tabii ben en masumane olanı, ceket işini, alıntı yaptım! Yoksa çok ilginç şeyler anlatılıyor. Merak ederseniz alın kitabı okuyun. ‘Kaçakçı Hasan’ bile var kitabın içinde, daha bir sürü başka ismin yanında...

                                                                                    ***

Selahattin Demirtaş’ın söylediklerini keşke bu coğrafyadan olmayanlar da anlayabilse, kavrayabilse, belki de hak verirlerdi!

Kimseyi itham etmiyorum, ama bu coğrafyaya ‘sermayeMars’tan mı geldi?

Demirtaş’ın deyimiyle, doğal olarak oluşmuş sosyal ticaretin birikimi dersek, yanlış anlamayı önleriz diye düşünüyorum.

 

 


 

 

“İthalat üstü az ihracat...”

 

CHP Gaziantep İl Başkanı Ali Peri, hükümetin ithalat-ihracat politikalarını eleştirerek, “İhracatımız rekor kırmış diyorlar. Peki ithalatımız ihracatın kaç katı? Cari açık ne durumda?” demiş.

Söyledikleri doğru. Hem de “İthalat üstü az ihracat...” söylemini çok veciz ve ilginç buldum.

Ancak risk almış!

Ahmet Uzer bunları okuyunca çok kızar vallaha, “Senden böyle bir şeyi asla ummazdım” serzenişinde bulunursa, Peri dayanabilek mi Uzer’in küslüğüne!

                                                                                         ***

Hatta…

Böyle ithalat politikası olmaz. Böyle üretim politikası olmaz. Bu ülke ve Gaziantep böyle kalkınamaz. Gazintep bugün ülkemizin en önemli sanayi şehirlerinden birisi. Ama üretimin hammadde girdisinin çok büyük bir bölümü ithal. Yönetenler yanlış yatırım ve teşvik politikaları ile sanayimizi, üretimimizi, tarımımızı ve tabii ki ekonomimizi vuruyor. Gaziantep doğru desteklerle makina ve yerli hammaddeye dayalı üretimde lider olabilir” diyen Ali Peri’ye, Ahmet Uzel bugünkü Sabah’ı gösterip, “Bak Ali’ciğim, Türkiye için tamam ama Gaziantep için eleştirinde haksızsın! Bu şehrin ihracatı, ithalatının önünde, haksızlık yapma. Ayrıca, hammadde üretimi ve ithalatı önleyici projelerimiz var. Yakında çıkaracağımız yeni teşvik paketi ile bu konuda ne kadar hazırlıklı olduğumuzu göreceksin” derse, Peri ne der bilemiyorum!

                                                                                          ***

Ama alttan almasın, söylecek çok şey var!

Kaçakçılık