AKDENİZ USULÜ BESLENİN, PARKİNSONA YAKALANMA RİSKİNİ YARIYARIYA AZALTIN…
Dun Gifford, Amerikan Cumhurbaşkanı John F. Kennedy’nin konuşmalarını yazan Beyaz Saray görevlisiydi. Yemeğe çok meraklı olduğu için, Beyaz Saray’dan emekli olduktan sonra Oldways (Eski adetler) adında bir vakıf kurmuştu. Ben de aynı meraklar içerisinde olduğum için yolumuz kesişti. Daha doğrusu arkadaşım Paula Wolfert tarafından kesiştirildi. Dun’ın yaptığı bir dolu etkinliğe katıldım. Ondan ve düzenlediği toplantılardan çok şey öğrendim. Dun, 70 li yaşlarında 2010 yılında öldü. Çok gezen, gayet lezzetli ve sağlıklı yemekler yiyen bu adamın, hep daha uzun yaşayacağını düşünürdüm. Ama öyle olmadı...
Ben Dun sayesinde “Akdeniz diyeti”nin niteliğini öğrendim. Dun bize, beslendiğimiz, daha doğrusu atamızdan gördüğümüz beslenme şeklinin doğru olduğunun farkına varmamızı sağladı. Dun’ın düzenlediği toplantıda konuşacaksam, bana “evde ne pişirdiğini, çocukluğunda neler yediğini anlat bizi sizin gibi beslenmeye özendir” derdi.
Bir olay anlattı, buraya yazmadan geçemeyeceğim... 1950 li yıllar. Eisenhower Cumhurbaşkanı.. Kronel kalp yetmezliği hastalığı ile boğuşuyor. Doktorları, “asla et yememelisiniz...Zeytinyağı yemelisiniz, Akdeniz usulü beslenmelisiniz” diyorlar. Eisenhower, Akdeniz diyeti ne demek onun farkında değil. Üstelik koca koca biftekler yemek; et ağırlıklı beslenmek, Beyaz Saray’ın ve Amerika’nın milli geleneği... Eisenhower, çaresiz, ölünceye kadar Akdeniz diyeti ile besleniyor ve bunu bir devlet sırrı olarak senelerce saklıyorlar.
Misafirlerle yemek yediği zaman, onun da önüne biftek koyuyorlar, ama o biftek değil aslında! Biftek şekli ve görünümü verilmiş Akdeniz yiyeceği!
Amerikalılar İkinci dünya savaşından sonra, herkesin öldüğünü, ama Girit adasında yaşayanların uzun ömürlü olduklarını keşfediyorlar. Rockfeller Vakfı, bu işe para yatırıp, Giritlilerin neden diğer Avrupalılar gibi kısa ömürlü olmadıklarını araştırıyorlar. Ve ortaya zeytinyağı gerçeği çıkıyor... Yani, doktorları Eisenhower’a Akdeniz diyetini, zeytinyağını tavsiye ederken son derece bilinçliler. Bu konuyu uzun seneler çalışmışlar. Biliyorsunuz artık Amerika’da ciddi bir zeytinyağı rekoltesi de var. Kaliforniya’da zeytin ağaçları yetiştiriliyor.
Bütün bunları, bir İngilizce haber bülteninde okuduğum “Akdeniz diyeti, Parkinson hastalığına yakalanma riskini yarıyarıya azaltıyor” başlıklı yazı için yazdım.
Vücudumuza giren zararlı maddeleler, yani kötü beslenme şekli, sağlıklı hücrelere saldırıp tıpkı, bir arabanın parçalarının paslanması gibi, vücudumuzu paslandırır.
Meyve, sebze, balık ve baklagiller yüksek oranda antioksidan ihtiva ederler, bu da zararlı maddelerin vücudumuza zarar vermelerini engellerler.
İngiltere’de her sene 10 bin hastaya Parkinson teşhisi konulmaktadır.
Özellikle ileri yaşlarda ki hastalarda, hareketlerde bozukluk kesin şekilde artmaktadır. 60 yaşındaki her bin kişiden beşi; 80 yaşındaki her bin kişiden kırkı parkinsona yakalanmaktadır.
Beyindeki hareketi kontrol eden hücreler ölünce parkinson gelişmektedir. En önemli belirtileri arasında kontrolsüz titreme; kaslardaki tutukluk; haraketlerde yavaşlık bulunmaktadır. Ayrıca parkinsona yakalananlar, yürüme, konuşma, yutkunma ve yazı yazmakta zorluk çekerler.
Parkinsonu tedavisi yoktur. Ancak, belirtilerin/semptonların şiddetini kontrol etmek; dopamin eksikliğini gidermek için bazı ilaçlar bulunmaktadır. (Dopamin; beynin bölümlerinde hareketi ve uyumluluğu sağlayan sinyali veren kimyasaldır)
Tokyo Üniversitesinin son araştırmalarında 249 yeni parkinsona yakalanmış hastanın yeme alışkanlıkları ile 368 sağlıklı gönüllü değerlendirilmiştir. Denekler üç guruba ayrılmıştır: Sağlıklı beslenme gurubundakiler... Bunlar ağırlıklı olarak taze meyve, sebze, balık, baklagil, mantar ve deniz yosunu yiyenlerden oluşur. İkinci gurup: Batı tarzı beslenme gurubunda olanlar. Bunlar, kırmızı et, işlenmiş et ve yüksek dozda hayvani yağ içeren yiyecekler yiyenlerden oluşur. Üçüncü gurup ise yukarda yazdıklarımızın her iki beslenme gurubuyla da eşit şekilde beslenenlerden oluşur.
Alınan sonuca göre: sağlıklı yiyecek tüketen gurupta olanlar, yani ekilmiş bitkiler ve balıkla beslenenlerin sadece yarısı parkinsona yakalanma riskine sahipken, ikinci gurupdakilerin hemen hemen tamamı parkinson riski ile karşı karşıya kalmıştır. Diğer iki beslenme gurubunda bulunanların ise Parkinsana karşı herhangi bir koruyucu etkiye sahip olmadıkları da görülmüştür.
Araştırmacılar, Akdeniz tipi, yüksek miktarda sebze, meyve ve balıkla beslenmenin parkinson hastalığına yakalanma riskini azalttığını rapor ettiler.
Parkinson hastalığı için internete baktım. Vikipedi’ye göre: Parkinson hastalığı, beynin alt kısımlarındaki gri cevher çekirdeklerinin bozukluğuna bağlı bir sinir sistemi hastalığı. Genellikle orta yaş hastalığıdır. Adını hastalığı ilk defa 1817'de titremeli felç olarak tarifleyen James Parkinson'dan almıştır. Binde bir sıklıkla görülen, müzmin, ilerleyici, tedavisiz iyileşmeyen bir hastalıktır.
Temel bozukluk, koordine hareketleri düzenleyen beyin bölümlerindendir.
Hastalığın ana temel belirtileri titreme, sertlik ve hareketlerin yavaşlamasıdır. Titreme ilk ortaya çıkanı olup, genellikle başlangıçta tek eldedir. Zamanla aynı taraf bacağa ve karşı ele geçebilir. Sıklıkla hastalıktan vücudun bir yarısı baskın olarak etkilenir.
Titreme dinlenirken olur ve uyurken kaybolur; sinirlilik ve yorgunluk titremeyi arttırır. Sertlik veya katılık boyun kaslarından başlar ve başın gövdeden önde tutulmasına sebep olur. Bel kemiği de etkilenip bel hafif öne eğilir, diz kalça ve kol eklemleri bükük hal alır. Hasta, küçük hızlı adımlarla sendeleyerek yürür, hantallaşır, saatlerce oturur. Yazıya büyük başlar, harfler gittikçe küçülür ve yazının okunması güçleşir. Monoton bir konuşması vardır. Kaslar tonusu sertleştikleri için bükülü kolun açılmaya çalışılması sırasında dişli çark hareket ettiriliyormuş hissi alınır. Yüz adale faaliyetleri (mimik ve jestler) silinir, donuk, anlamsız çehre (maske yüzü) vardır. Hareketlere başlamakta güçlük çeker, cildi yağlanır ve %40 hastada bunama görülür. Kelimelerin son hecesini tekrar eder. Gözünükırpma hareketini kontrol edemez. Gözlerin yukarıya doğru dakikalar hatta saatlerce kayması da, hastayı çok rahatsız eden bir durumdur.