Üç kutuplu Türkiye

YAYINLAMA: 02 Şubat 2012 / 18.00 | GÜNCELLEME: 02 Şubat 2012 / 18.00

Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, CHP lideri Kılıçdardoğlu’nun önceki gün “Türkiye’yi dindarlar-dinsizler diye ikiye ayırıyor’ yorumuna şu sözlerle net bir yanıt verdi:

“Benim konuşmamda dindarlar-dinsizler diye bir ifade yok. Dindar bir gençlik yetiştirme var. Biz muhafakar, demokrat, dindar, tarihi değerlere bağlı bir nesil yetiştireceğiz.”

Benim gibi düşünen, yani “Çağdaş ve demokratik değerlere bağlı laik nesiller” yetişmesini bekleyenler varsa Erdoğan’ın net tavrını bir kez daha değerlendirip, ne yapmak istediği konusunda kararlı duruşunu görebilirler.

                                                          ***

Erdoğan’ın söyledikleri, 10 yıllık iktidarın imbiğinden süzülen bir sonuç mu?

Hayır! Bu bir netice değil, bu bilinenin faş edilmesi.

Erdoğan artık karından konuşulanları terennüm ediyor.

Zülfü Livaneli Aralık/2003 yılında Vatan Gazetesi’nde “Üç kutuplu Türkiye” diye bir yazı kaleme almış ve özetle şöyle yazmıştı:

“....din eksenli siyaset, Kürt hareketi ve Türk milliyetçiliği yoğunlaşması var. Yani 1993 yılından beri ısrarla savunduğum, üç kutuplu bir Türkiye.

Evet, üç kutuplu bir Türkiye’ye gidiyoruz. Halk muhafazakarlık-laik, milliyetçilik ve Kürtçülük ekseninde üçe bölünüyor.

Daha doğrusu ve gerçeği, bölündü!

                                                          ***

Paul Auster, dünyaca tanınan, kitapları milyonlar satan çok ünlü bir yazar. Hele şu sıralarda formunun zirvesinde, bütün dünya onu konuşuyor.

Paul Auster ne demişti ki Erdoğan bu kadar kızdı!

İşte söyledikleri:

"Hapiste yatan yazar ve gazeteciler yüzünden Türkiye’ye gelmeyi reddediyorum! Kaç kişi oldu? 100’ü geçti mi? Biz demokratlar Bush’lardan kurtulduk. Bir savaş suçlusu olarak yargılanması gereken Cheney’den kurtulduk. Neler oluyor Türkiye’de! En çok endişelendiğim ülke. Demokrat yasaları olmayan ülkelere gitmiyorum davet alsam da. Aynı sebeple Çin’den gelen davetleri de geri çeviriyorum. Bu hükümetleri protesto ediyorum."

Ne var bunda? Paul Auster bir düşünür ve yazar. Özgürlükleri onun seslendirmesi kadar doğal ne olabilir?

Fransa’da ifade özgürlüğüne hapis cezası veriliyor, bu insan haklarına aykırıdır, tarihi bir hatadır diye bütün bir ülke bir olup adamların üzerine yüklenmedik mi? Protesto yürüyüşleri organize etmedik mi?

Eee şimdi ne oldu?

İşte kazın ayağı öyle değil!

Bakın Erdoğan, Paul Auster’i nasıl suçluyor:

Bu yazar en son 2010'da İsrail'e gitmiş. Güya İsrail demokrat, laik, insan hak ve hürriyetlerinin sınırsız olduğu bir ülke. Sen ne cahil bir adamsın. İsrail tam bir din devleti. Gazze'de bombalar yağdıran bunlar değil mi? Nasıl oluyorsa İsrail'deki hak ihlallerini görmüyorlar.”

Bu kadar işin arasında Erdoğan’ın muhatap alıpta Paul Auster’e yanıt vermesinin altında yatan gerçek şu:

Paul Auster o kadar güzel ve net  gollük bir pas attı ki Başbakan Erdoğan’ın ıska geçmesi düşünülemezdi.

                                                                ***

Beklenen yanıt ve yorumlar gecikmedi.

Önce Paul Auster yanıt verdi: "Başbakan İsrail’le ilgili ne düşünürse düşünsün, gerçek şu ki orada düşünce özgürlüğü var ve ne yazarlar ne de gazeteciler hapiste. Orası demokrat bir ülke.

Sonra, İsrail’de faaliyette olan Yılmazlar Holding’in sahibi Ahmet Reyiz Yılmaz, din devleti olmasının İsrail’in ayıbı değil aksine demokratik başarısı oluğunu belirtti. “İsrail’in din devleti olması bir ayıp değil, İsrail’in dünyanın en demokratik ülkesi” olduğunu iddia etti.

                                                               ***

Demek ki, din devleti olmak ne ayıp, ne de antidemokratik.

Bunu Erdoğan söylemiyor, Paul Auster söylüyor, başkaları da söylüyor...

O halde...

 

 

Üç kutuplu Türkiye