Bir zamanlar Diyarbakır
Eski Diyarbakır’da kültürel çeşitlilik isimli sergi Tophane’deki Tütün deposunda açıldı. “Bir zamanlar yayıncılık” tarafından hazırlanan eski fotoğraf sergisi, önce Diyarbakır’da açılmıştı, Mart’ın 10 nuna kadar İstanbulda açık, daha sonra da diğer illerde açılacak.
Bir zamanlar yayınevinin sahibi Osman Köker, fotoğrafları konuşturmakta çok usta. Yayınevini ilk kurduğunda “100 yıl önce Türkiye’de Ermeniler” adıyla bir kitap yayınlamıştı. Kitapta Orlando Carlo Columeno’un koleksiyonunda yer alan ve Türkiye sınırları içerindeki kentleri gösteren 750 kartpostaldan yola çıkarak görsel bir tarih yazılmıştı adeta. O kitabı okuduktan sonra fotoğraflarla oluşturulan kitapların nasıl yapılması gerektiği konusunda engin bilgi sahibi olmuştum. Kitap da pek ilginç şeyler vardı. İşte birisi: İstanbul’lu Ermeni bir kız, Mısır’a gelin gitmiş. Çocuğu olmuş, annesine gönderdiği kartpostalda göğsünün çatladığını ve ıstırap duyduğunu anlatmış. Annesi, kızın yazdıklarına hemen cevap verip, mektup kağıdı olarak kullandığı kartpostalın bir tarafına göğüs çatlağına iyi gelecek, otlardan oluşan bir merhemin formülünü yazmayı unutmamış. Bugün de halen uygulayabileceğiniz gayet güzel bir reçete...
Diyarbakır sergisi de aynı tadda bir sergi. Osman Bey, bütün dünyadan ve yerli insanlardan çeşitli fotoğraflar toplamış. Bunların arasında aile fotoğrafları olduğu gibi, hasat fotoğrafları, imalathane fotoğrafları, haritalar, şehir manzaraları gibi farklı katagoride birçok fotoğraf var. Her fotoğrafın yanına konuyu açıklayacak çok detaylı bilgi yazmış. Sergide yer alan bir haritada Diyarbakır surları yer alıyor. Şehrin tarihi 5000 yıl kadar önceye giderken, surların yapım tarihi 1600 sene evveli olarak yazılmış. Diyarbakır surları tam bir kalkan balığı şeklinde. 5 kilometre uzunluğunda 82 burca sahip surlar, vaktinde dört kapı ile dış dünyaya açılırmış. Kuzeyde Dağ Kapı (Harput Kapı), batıda Urfa Kapı (Rum kapı), güneyde mardin Kapı ve Doğuda Yeni kapı. Bugün, sadece Yeni kapı ayakta duruyor diğerleri yıkılmış.
1932’de yol ve yer açmak niyeti ile surları yıkmaya başlamışlar. O sırada Diyarbakır’da bulunan Fransız Albert Gabriel ciddi bir uğraş vererek yıkımı durdurmuş, başarılı da olmuş. Bu arada Albert Gabriel’in (1883-1972) uzun yıllar ülkemizde yaşadığını, mimar, arkeolog ve gezgin olarak kentlerin, kasabaların fotoğraflarını çektiğini de buraya yazalım. Albert Gabriel’in ülkemizin kent ve kasabalarını gösteren fotoğrafları 2006 yılında Yapı ve Kredi Bankası Kültür Merkezinde sergilenmiş.
Sergide not aldığım dikkatimi çeken fotoğraflardan birisi “hülle” denilen ve Dicle kıyısında yapılan bostancı barınakları... Sazdan yapılan barınaklarda Dicle kıyısında bostancılık yapan insanlar kalıyordu herhalde. Bu barınakları özellikle hasat zamanı kullanmış olmalılar.
İçme suyu, Diyarbakır’a “kantara” ismi verilen kemerlerle getirilmiş eskiden. Kantaraları gösteren güzel bir fotoğraf da mevcut sergide.
Diyarbakır’da “Fiskaya” diye bir şalele var, bugün çok zayıf akan. Fiskaya’nın coşkun aktığı eski günlerden mükemmel bir fotoğraf gördüm sergide. Bir zamanlar, o kadar su taşıyan şalale bugün insanı çok etkiliyor.
1914’de Diyarbakır vilayetinde 619.825 kişi yaşarmış. Bunların 492 bini Müslüman. (Müslümanların içerisinde Türk, Kürt, Arap, Çerkes var, hepsi aynı katogoride toplanmış) 55 bin Ermeni Gregoryan, 10 bin Ermeni Katolik, 7,500 Protestan Ermeni, 38 bin Süryani, 6 bin Keldani, 2 bin Yahudi, 2 bin Rum Ortodox, 113 Rum Katolik ve 2500 Yezidi’den oluşuyormuş.
Bugün restore edilerek Diyarbakır’a kazandırılan Meryem Ana Süryani Kilisesi tam 3 bin yıldan beri oradaymış. Geçtiğimiz sene içerisinde yine büyük bir mabet, Surp Giragos Ermeni Kilisesinin de restore edildiğini buraya yazayım.
Antep Amerikan Hastanesinin ünlü hekimi Dr. Shepard’ın da sergide bir fotoğrafı olduğunu gördüm. Dr. Shepard, bir kürsüye oturmuş, Gölcük’deki kampında hastalarına ilaç yazıyor.
Sergide önünden ayrılamadığım fotoğraflardan birisi de tahtıveranla seyahat eden bir din adamının resmiydi. Tahtıveranın üzerine oturduğu tahtadan yapılmış zemin, önde ve arkada yer alan beyaz atların sırtına yerleştirilmiş. Önde ve arkada her atın yanında bir adam var. Tahtıveranın içerisinde Kapusen isimli, oldukça iri yapılı bir din adamı oturuyor. Bu şekilde seyehat etmek oldukça zahmetli olmalı. Ama, yayan yürümekten daha iyi herhalde.
19. yüzyılda Diyarbakır’da ipekli kumaş üreten 10 imalathane var. Bunlardan birisi Mendilciyan ailesine ait. Ayrıca, Çulciyan isimli ailenin de bir bakır fabrikası var. Surp Grigaros ve Surp Sarkis kilisesinin yanlarında okulları bulunuyor. Yine kentte, Angakh Dikris diye bir de gazete çıkıyor o yıllarda...