REMBRANT VE ÇAĞDAŞLARI

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Hollanda ile diplomatik ilişki kuruşumuzun dört yüzüncü yılı nedeniyle İstanbul’da çok güzel etkinlikler var. Bunlardan birisi, Sakıp Sabancı Müzesindeki “Rembrandt ve Çağdaşları” sergisi. Sergide, Hollanda Sanatının altın çağında yapılan tablolar izleyiciye sunuluyor.
Sergide Rembrandt’ın yanısıra Johannes Vermeer, Frans Hals, Jan Steen, Jacob van Ruisdael, Jan Lievens gibi büyük ustaların tabloları da var...
Hollanda Sanatının altın çağında resim yapanlar bize 17. Yüzyılın Hollandasının coğrafik yapısının yanısıra, ailevi sosyal yaşamı, yiyecekleri, zanaat dallarını, denizcilik yaşamını, kırsal alemi de anlatmışlar. Fırça darbeleri o kadar mükemmel ki, adeta 17. Yüzyıl Hollandasının fotoğrafları çekilmiş de tuvale aktarılmış gibi.
Rembrandt, 1606-1669 yılları arasında yaşayan Hollandalı büyük ressam ve baskı ustasıdır. Babası değirmenci, annesi bir fırıncının kızıdır. Resme olan kabiliyeti küçük yaşta ortaya çıkınca çırak olarak bir ressamın yanına girer. Üç senelik bir çalışmanın sonucunda kendi atölyesini açar. Ve buraya öğrenci kabul etmeye başlar. Sanatı ünlü matematikçi Christiaan Huygens tarafından keşfedilince tablolarını Prens Frederik Hendrik satın almaya başlar.
Rembrandt, bir avukatın kızı olan Saskia ile evlenir. Zaman içerisinde Amsterdam’ın Yahudi Mahallesine taşınırlar. Ancak, bu seneler içerisinde doğan çocukları çeşitli nedenlerle ölür. Çiftin Titus isimli oğlu yetişkin oluncaya kadar yaşar. Ancak, Titus’un doğumundan bir sene sonra Saskia tübekülozdan ölür. Rembrandt, önce oğluna bakan Geertje daha sonra kendisine bakan Hendrickje ile sevgili olur. Hendrickje’den bir kızı olmasına rağmen, mirasının Titus’a kalması için onunla resmi olarak evlenmez.
Dağıtılan İngilizce broşürde Rembrandt için “karanlıkla ışığı buluşturan adam” deniyor. Gerçekten de tablolarında ışığı mükemmel kullanmış. 17. Yüzyılın ünlü ressamı ışıkla gölgeyi iyi kullanarak üne kavuşmuş.
Sergideki tabloların tümü güzeldi. Özellikle kulakla dinlediğimiz bilgilerden, Hollanda hakkında şimdiye kadar duymadığımız birçok şeyi öğrendik. Jan Steen isimli sanatçı 1658’de Leidenli Fırıncı Arent ve karısı Catharina’yı gösterdiği şahane bir tablo yapmış. Fırıncı ve karısı fırından henüz çıkarttıkları ekmekleri tezgaha dizmişler müşteri bekliyorlar... Tabloda çeşit, çeşit ekmeleri görüp, Hollanda’nın 17. Yüzyıldaki ekmek kültürünü öğreniyoruz. Beschuit isimli çöreğin Hollanda gevreği olduğunu ve tabloda asılmış olarak resmedilen yuvarlak simit şejkinde gevreklerin de krakelingen diye isimlendirildiğini anlıyoruz.
Rotterdamlı bira üreticisi Dirck Jansz Pesser’in eşinin resmedildiği tablo, serginin simgesiydi. 17. Yüzyıl Hollandasında adet olduğu üzere siyahlar giyen, kolalı beyaz başlık ve kırmalı iri boyunluk takan kadın, orta yaşlıdır. Yüzündeki kalın kaşları, pembe yanakları, göz çerçevesindeki ince kırışıklıkları, burnunu öne çıkaran parlaklık gibi ayrıntılarla tablo neredeyse bugün çekilmiş detaylı bir fotoğraf gibi...
Pickenoy’un yaptığı Johanna Le Maire tablosu da çok ilginçdi. Tabloda kadının giydiği düğün takılarının hepsini ve özellikle de eldivenini görmek mümkün. İğne işi dantelli başlığı, altın takıları ve altın kemeri ile Johanna’nın güzel bir görünümü var. Herhalde soylu olduğundan olsa gerek, kendisine düğün için yapılan eldivenler bugün günümüze intikal etmiş durumda ve müzede onlar da sergileniyor. Tablo da görülen bir çift eldiveni canlı olarak görmek de pek heyecan verici birşey.
Eldivenler, anladığım kadarı ile 17. Yüzyıl portrelerinde sıklıkla görülüyor. Tabii resimde de gördüğünüz gibi sıradan eldivenler değil bunlar. Düğün de çiftler arasında birbirlerine verilen en pahalı ve değerli hediyelrden birisi... Deriden yapılmış ve bileğe isabet eden kısımları altın tel, inci ve renkli ipekle çok dikkatli bir şekilde işlenmiş. Düğün günü gelin ve damat eldivenleri giyer, sağ ellerini birleştirerek evlilik anlaşmasını mühürledikleri ana kadar da çıkarmazlardı.
Hollanda Sanatının altın çağının at ressamı Wouwerman’ın yaptığı kır at tablosu da hoşuma gitti. Erken dönemde yapılan bu tablo, günümüze kadar çok iyi şartlarda saklanmış. Tablo o kadar gerçek ki... İyi korunan tablo, sadece birkaç figür kullanılarak güçlü bir imge yaratılmasına vesile olmuş.
Amsterdam’ın 17. Yüzyıldaki denizcilik yaşamı Bakhuizen’e tablo konusu olmuş. Yüzlerce geminin hergün üzerinde dolaştığı su kütlesi hareketli bir haliçmiş eskiden. Bu nedenle de rıhtımlar canlı, telaşlı yerlermiş. Tabloda çeşitli boylarda gemilerin yanaştığı iskeleye kara tarafından bakılmaktadır. Gemilerin büyük faaliyet içerisinde oldukları resmedilen tabloda, büyük gemiler açıkça demirlemiş görünmekte, taşıma ve boşaltma ise küçük kayıklarla yapılmaktadır. Tablonun gösterdiği Mosselsteiger, adından da anlaşılacağı gibi midye ve istiridye boşaltma iskelesi olarak kullanılmış, çok yakınında ise bir balık pazarı kurulmuştur.
Brekelenkam, terzihaneleri gösteren onbir tablo yapmıştır. Tabloda terzi ve yardımcıları yüksek bir platformda oturmakta ve pencereden sızan güneş ışığından faydalanmaktalar. Burada müşteri ile terzi bir ceket tamiri üzerinde konuşmaktalar. Tablonun 17. Yüzyılda önemli bir dokumacılık merkezi olan Leiden’le yakından ilgisi vardır. Kent, tekstil işinde pek çok dokumacıya, boyacıya, eğiriciye ve doğal olarak terzilere iş alanı yaratıyordu.
Sergiden dışarı çıktıktan sonra bizim sosyal alanda Avrupa’dan hep geri olduğumuzu bir kez daha anladım. Tablolardan edindiğim izlenime göre, 17. Yüzyılda kadınlar kocaları ile birlikte üretip, beraberce satıyorlar. Kadınların saçları hep kapalı, ama yüzleri açık.
Zengin bir kadın, erkek ressama günlerce poz verip resim yaptırtabiliyor. Ressam, kadının yüzüne o kadar dikkatli bakıyor ki, kaşlarının tellerini ayrıntılı olarak görüp, tuvale yansıtıyor.
Bir terzi atölyesinde, terzi erkek, ama çalışanların ikisi de kadın... Küçük bir alanda yanyana oturup çalışıyorlar.
Ülkemizde ise, 21 yüzyılda Facebook’da sayfa açmak kadını öldürmek için bir cinayet nedeni olabiliyor.

REMBRANT VE ÇAĞDAŞLARI