Sani Konukoğlu

YAYINLAMA: 15 Ocak 2019 / 20.00 | GÜNCELLEME: 15 Ocak 2019 / 20.00

Bu yazıyı Sani Ağabey’in 16 Ocak 1994 tarihinde vefatından sonra yazmıştım. Aradan tam 25 yıl geçti, neler neler değişti! Ama Sani Ağabey’in görüşleri, hayat felsefesi, yaptıkları çeyrek asır sonra, bugün, şu an için de aynen geçerli. Unutulması gerçekten çok zor, tarihi bir insan...

“Son 4 ay içinde, sevgili Selahattin ağabeyden sonra sevgili Sani ağabeyi de kaybetmek beni çok etkiledi. Bu olağanüstü değerli, yerleri doldurulması zor insanların zamansız ölümü, yakınları ve sevenleri için derin üzüntü kaynağı olurken, Türkiye ve Gaziantep ekonomisi de büyük kayıplara uğradı.

 Her işin hilesi dürüstlüktür” diyen Sani Konukoğlu, bir felsefe adamıydı. Yaşamında düstur edindiği ilginç görüşleri vardı. Ellenme, bellenme, dillenme felsefesi ona aitti… Gerçi bugünkü elektronik haberleşme ve medya çağında bu felsefeye sığınmak zor, ama o bunu başarmış ketum bir işadamı idi.

Ben bu eşsiz ve muhterem insana yaklaşabilen belki de ender insanlardan biriyim. Gaziantep Sanayi Odası için kurucu heyeti belirlerken, yanına gittim, fikir alışverişinde bulunduk. Gaziantep'e bu Oda’nın gerekli olduğuna gerçekten inanıyor, ancak hizmete soyunmakta tereddüt ediyordu. Şimdiye kadar ibadetini ve yardımlarını hep gizli yapmaya alışmış birisi olduğu için, kamu önünde verilecek bir mücadelenin doğru olup olmayacağını epey düşünmüştü. Gaziantep Sanayi Odası’nın onsuz kurulamayacağını bildiğimden, beni de sempatik bulmasından yararlanarak, ikna için çok gayret sarf ettim. Böylece, bir yıl sürecek, 18.00-23.00 akşam mesaileri başladı. Sani ağabeyi daha yakından tanıma fırsatını buldum. Gitgide artan yakınlaşma, “Sen de benim bir oğlumsun…” dedirtecek kadar aramızda yakın bir ilişki doğurdu.

Sani ağabey, pırıl pırıl zekâya sahip, ileri görüşlü ve sezgileri çok güçlü bir insandı. En önemli ve büyük yatırımlarını 1980 İhtilali’nden sonra yaptı. Büyük cesaret ile dev projeleri gerçekleştirdi. Nereden mi buldu bu cesareti? İleriyi görebilen, cin gibi bir insan olduğu için…

Turgut Özal Devlet Planlama Müsteşarı olmuştu. Yanına gittim. İplik için görüşlerini almak istiyordum. O zaman ilkel şartlarda çalışıyorduk. Aklımdan 25,000 iğlik bir fabrika geçiyordu. Ki, bu bizim için hayal edilmesi bile zor ve büyük bir projeydi. Ooo, bir de baktım ki, Sayın Özal havalarda uçuyor. Bana 100,000 iğden bahsediyor. Bu adam şaşırmış, bu konuyu bilmiyor, dedim ve döndüm.”

Bu sözler, sohbetlerimizden bölük pörçük aklımda kalanlar… Sani ağabey, 1980 ihtilalinden sonra, yıllar önceki görüşmede hayali bile zor hedefler ileri süren Özal'ın Türkiye ekonomisini nereye götüreceğini sezinlemişti… Özal'ın kafasından neler geçtiğini tahmin etmesi zor olmadı. Hemen kolları dev yatırımlar için sıvadı. Daha sonra Adıyaman, İnegöl ve Sanko ek yatırımları için aldığı teşvik, o yılın DPT tarafından tüm ülkeye verilen yatırım teşviklerinin yarısını kapsıyordu.

Sani Konukoğlu büyük yatırımlarını hep kriz dönemlerinde yaptı. Dünyanın en büyük pamuk ipliği makinaları üreten fabrikaları, onu ekonominin en durgun olduğu dönemlerde karşılarında görünce önce ellerini ovuşturdular. Ancak karşılarında dehşet pazarlık yapan öyle çetin bir ceviz vardı ki, Avrupalılar, Sani Bey’e en kıymetli makinalarını hep maliyetinin altında satmak zorunda kaldılar. O dev fabrikaların koca koca genel müdürlerinin, blöflerini gören Sani Bey’i uçağın merdivenlerinden döndürdükleri çok oldu.

Sani ağabey, teknolojiye çok önem verirdi. En son sistem makinalar ve en ileri teknoloji ile çalışırdı. “Eğer bir işyeri kendini yenilemezse, o iş yeri sahibini yeniler” felsefesi yine ona aittir ve başarısının sırlarından biridir.

Sani Bey, narin yapılı, mütevazı, zarif ve tam anlamıyla bir İstanbul beyefendisiydi. Genel Yayın Müdürümüz silahlı saldırıya uğradığında, birkaç kez telefon açarak, yanımızda olduğunu hissettirdi ve gönlümüzü fethetti.

Sakin tabiatlı idi. Sinirlendiği, bağırıp çağırdığı pek görülmemişti.

Geride olağanüstü bir servet, daha da önemlisi kıymetli evlatlar bıraktı. Sani ağabey, çocuklarını hiyerarşik düzende yetiştirdi. En büyük oğlu Abdulkadir Konukoğlu da babası gibi mütevazı, çalışkan, kadir kıymet bilir, beyefendi bir insan. Babasından aldığı emaneti daha da ileri götüreceğinden hiç kimsenin endişesi yok.

Kim bilir, yaşasaydı ve sağlıklı olsaydı neler yapardı? Gücünün doruğunda, Gaziantep'ten dünyaya meydan okurken, ansızın ve erkenden aramızdan ayrıldı. Tanrı'dan rahmet dilemekten başka elimizden bir şey gelmiyor. Toprağı bol, mekânı cennet olsun.

Sani Konukoğlu