Bir özür ve devamı…

YAYINLAMA: 30 Ocak 2019 / 20.00 | GÜNCELLEME: 30 Ocak 2019 / 20.00

Pazartesi günkü yazımda şöyle demiştim:

Bu haftaki gelişmeler, 31 Ekim 2019 Gaziantep Yerel Seçimini etkileyebilir.

İtalyanlar’ın dediği gibi, questa settimana, yani bu hafta…

 

31 Mart 2019 olması gerekirken, dizgi hatası 31 Ekim 2019 olmuş. Özür dilerim.

 

Tahminim doğru çıktı. Celal Doğan bugün Antep’e geliyor. DSP’nin adayı olarak Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na talip!

Yani Gaziantepliler’i heyecanlı bir yarış bekliyor.

 

Henüz merkez ilçe adaylarını bilmiyorum. Ama Şahinbey ve Şehitkamil’de heyecan yaratacak karizmatik adayların bulunabileceğini de düşünemiyorum.

 

 

Kime işadamı denir?

Baba: Oğlum, benim sana seçtiğim kızla evleneceksin!

Oğul: Hayır!

Baba: Ama Bill Gates’in kızı!

Oğul: O zaman tamam.

Baba, Bill Gates’e gider.

Baba: Kızını oğluma istiyorum.

Bill: Olmaz!

Baba: Benim oğlum Dünya Bankası’nın CEO’su.

Bill: O zaman peki!

Baba, Dünya Bankası Yönetim Kurulu Başkanı’na gider.

Baba: Oğlumu bankanızın CEO’su olarak atayın.

Başkan: Olmaz!

Baba: Ama oğlum Bill Gates’in damadı.

Başkan: O zaman tamam.

 

İşte buna işadamlığı deniyor!

 

 

 

 

Konkordato mu?

 

Atatürk, dinlenmek için gittiği İstanbul’daki Florya Köşkü’nden, yanında yalnızca şoförü ile Küçükçekmece’ye doğru giderken tarlasında sabanla çift süren bir çiftçi görür. Çiftçinin sabanında koşulu olan öküzün yanında koşulu bir de merkep vardır. Şoförüne; Arabayı durdur, der.

 

Arabadan iner, tarlaya doğru yürür. Çiftçi kendisine doğru geleni görmüştür. Sabanında koşulu olan öküzü ve merkebi durdurur. Atatürk, yanına gelince;

Kolay gelsin ağa, der.

Sağolasın Bey! Hoşgeldin.

Hoşbulduk ağa. Yoldan geçerken dikkatimi çekti. Öküzün yanına merkep koşmuşsun. Hiç öküzün yanına merkep koşulur mu? Bunlar denk değil.

 

Köylünün canı sıkkındır. Biraz da alınmıştır. Bezgin bir ses tonuyla, merkeple öküzün yan yana koşulmayacağını bilmiyom mu sanıyon Bey. Sen bunu bana mı söylüyon?

Kime söylemeliyim ağa?

Sen bunu git vergi memuruna söyle.

Vergi memuruna mı?

 

He ya! Bu sene ürünüm kıt oldu. Vergi borcumu ödeyemedim. Dört gün önce vergi memurları öküzün eşini, “Vergi Borcunu Karşılar” diyerek alıp götürdüler. Sattılar. Benim öküzün eşi sizin gibi beylerin sofrasına et, sucuk oldu Bey.

 

Atatürk, çok sinirlenmiştir. Alışkanlığı gereği, kızdığı zaman kaşlarını çatmaktadır. Onun bu halini gören köylü:

 

Bana niye kaş çatıyon Bey. Yalan söylediğimi mi sanıyon? Sana ne söylediysem hepsi doğru. Ben Küçükçekmece köyündenim. Muhtara sor istersen.

Neden Kaymakam Bey’e Gidip Durumu Anlatmadın Ağa?

Gittim Bey.

 

Köylü duraksamıştır. Bunu anlayan Atatürk, devam eder.

Kaymakam ne dedi?

Git borcunu öde, dedi.

Sen de Vali Bey’in yanına gitseydin.

Köylü Atatürk’ü bir müddet süzer. Atatürk, konuşmadan dinlemektedir. Köylü konuşmaya devam eder.

Sen hiç Vali’nin yanına gitmemişsin Bey. Halından belli oluyor.

Halimden belli mi oluyor?

He ya! Hem gitseydin bilirdin.

Neyi bilirdim?

Kapıdaki Jandarmaların adamı içeri koymadığını, Bey.

Başvekil İsmet Paşa’ya telgraf çekip, durumunu niye izah etmedin?

Köylü gülümseyerek...

İnsanı güldürme Bey. Başvekilin kulağı sağır, duymaz diyola!

 

Atatürk, kızmıştır.

Peki! Gazi Paşa’ya niye telgraf çekmedin?

Onun da bir gözü kör, görmez diyola. Hem, sen zenginsin. Tomofilin bile var. Bunları heç duymadın mı?

 

Atatürk, cüzdanından elli lira çıkarır.

Bunu kabul et ağa. Öküzün yanına bir eş alırsın.

Elleri titreyen köylünün, elini sıkar. Yanından ayrılır. Hızlı adımlarla arabasına doğru yürür. Florya köşküne döner. Başbakan İsmet Paşa’ya şu telgrafı çeker.

Derhal Heyeti Vekileyi (Bakanlar Kurulu’nu) topla, İstanbul’a gel.

 

Uzatmamak için Köşk’teki konuşmaları yazmıyorum.

Beyler, ben çiftçinin koşumluk hayvanını sattıran kanun istemiyorum.

Ben çiftçinin tohumluk buğdayını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tarım aletini, sağımlık hayvanını sattıran kanun istemiyorum.

Ankara’ya dönecek ve bu işi hemen halledeceksiniz.

 

Bu olaydan sonra aşağıdaki kanun bir gecede hazırlanıp yasalaştırılmıştır.

İcra İflas Kanunu Madde 82/4.: Borçlu çiftçi ise, kendisinin ve ailesinin geçimi için zorunlu olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer teferruatı ve tarım aletleri haczedilemez..."

 

Benim yorumum...

Konkordatolara kızmayın.

Yukarıdaki çiftçinin olayı ile benzerlik taşıyor. Kötü niyetli olanları tabii ki ayrı tutuyorum. Ama çoğu iyi niyetle üretim, ticaret yapan, bugünün şartlarını öngöremeyen işadamları.

Fabrikaları, makineleri yok pahasına sattırmak doğru değil.

Haksızlık yapmamalıyız.

 

 

Bir özür ve devamı…