MARAŞ’IN YÖRESEL YEMEKLERİ VE MOZAİKLERİ
Bir sabah erken vakit, daha doğrusu müze açılır açılmaz Oldways ekibiyle kendimizi Zeugma’nın şahane mozaikleri arasında bulduk. Müze gerçekten de güzel olmuş... Bir de bu yazıyı yazarken mozaikleri kurtaran ve tamir eden Roberto Nardi’yi seyredince, o kadar titiz çalışmanın nasıl güzel bir görsel olarak ortaya çıktığını anladım. Lütfen mozaikleri seyrederken şunu aklınızda tutunuz: o gördüğünüz herbir mozaik taşının – herhalde bir santimetrekare falan- üzerinde birden fazla insanın emeği var. Mozaikleri güzel seyredebilmeniz için bıkmadan usanmadan o minicik taşları defalarca temizlemişler.
Girişte olacak herhalde bir Zeugma panaroması var. Panaromada Zeugma’nın iki tarafını birbirine bağlayan Fırat üzerinde bir köprü resmedilmiş. Bu yanlış olmuş! 20 sene evvel Prof. Dr. David Kennedy’nin Zeugma hakkında yazdığı makaleyi tercüme etmiş, Sabah gazetesinde yayınlamıştım. O yazıda Dr. Kennedy, Zeugma üzerinde bir köprü olduğunu, bu köprünün deriden imal edilmiş dubaların üzerine yüzer olarak yapıldığını yazmıştı. Halbuki bugün sergilenen panaromada taştan bayağı ayaklı köprü yapılmış. Çok önemli bir ayrıntı yanlış yapılmış, değiştirilmesi lazım bence.
Dilek Aytemiz, Kahramanmaraş Ticaret Odası’nın Halkla İlişkilerden ve organizasyondan sorumlu. Fiziken çok hoş bir kadın. Genç, yeni nesil Türk kadınını başarıyla sergileyen bir tip. Maraş hakkında bir kitap yazdığım için yolumuz keşisti. Sorduğum soruları ciddiye alıp, cevap alabilmem için beni çok güzel insanlarla tanıştırdı. Dileğe Ceyhan üzerindeki Kılavuzlu barajının hemen yanında bulunan yüzen restorana hayran olduğumu söyledim. Ayrıca Amerika’dan gelecek 40 gurmeyi Kılavuzlu’ya getirip göstermek ve balık yedirmek istediğimi de belirttim. “Lütfen getirin, biz misafirlerinizi ağırlarız” dedi. Durumu Oldways’den Sara’ya anlatınca proğramın bir gününü Maraş’a ayırdı. Neyse, ziyaret günü yaklaşırken, Dilek telefon etti: “Ayfer hanım, onca misafiri bir alabalıkla ağırlayamayız. Onlara nefis Maraş yöresel yemeklerini yedirelim. Yemekleri sıcak yedirebilmek için ağırlama bölümünü Maraş’ın Gaziantep tarafından girişindeki Mado Evinde yapacağız” dedi. Kabul ettim, ama “Kılavuzlu yüzen restoran ne olacak?” dedim. “Merak etmeyin oraya da sizi çay kahve içmeye götürürüz” dedi.
Maraş’a, daha doğrusu Gaziantep yolu üzerindeki Mado Evine pek bir fiyakalı girdik... Eskortlar, kapıda karşılamalar, her türlü hürmet... Mado Evi’nin Maraş’daki binası pek güzel. Bizi üst katta ağırladılar. Mado’nun yönetim kurulu başkanı Mehmet Sait Kambur, misafirlerle konuştu, hal hatır sordu. Kızı, Esra Kambur’la tanışmak beni pek memnun etti. Esra Hanım, Mado’nun yeni kuşak yöneticilerinden birisi... Bir tarafta Dilek Aytemiz, diğer tarafta Esra Kambur, Türkiye’nin güzel yüzünü misafirlere başarıyla gösterdiler.
Maraş Mado Evi, yöresel yemekler yiyebileceğiniz bir restoran aynı zamanda. Bize; ekşili çorba; gavurdağ salatası, zeytinyağlı dolma-sarma, yoğurtlu köfte, sömelek köfte, içli köfte, mimbar, ekşili aya sulusu, kuzu tandır ve fıstıklı özel pilav ikram ettiler. Tatlı olarak da özel baklava, cevizli kıvrım ve dondurma yedik.
Bu yemekleri şahane bir ayran eşliğinde yedim. Hepsi birbirindn lezzetliydi. Tüm misafirler ekşili çorbanın tarifini almak istediler. Kimisi, sırf ekşili çorbanın içerisine koyabilmek için sumak pekmezi satın aldılar. Yemekler, lokanta yemeğinen öte, ev yemeği gibiydi. O kadar lezzetli mumbarı uzun senelerdir yememiştim.
Tatlı yemeden önce bir dondurma show vardı. Kocaman çengele asılmış, kocaman bir dondurma kitlesini elimize verilen kesici bir aletle parçalamamız söz konusuydu. Gerçekten, orkide kökü ve keçi sütünden yapılmış dondurmayı satırla kesmek, belli bir birikim ve beceri istiyor. Birçok kişi denedi ve Prof. Dr. Milton Kotelchuk dondurmayı satırla kesen en başarılı kişi oldu. Hepimiz hayretle onun ustalığını seyrettik, sanki bu işi kırk yıldır yapıyormuş gibiydi.
Bu arada misafirlere Maraş hakkında bilgi verdik. Pamuk yetiştirmekten, ürünün elbise olarak üretilmesine kadar geçen hikayesini anlattık. Kırmızıbiberden, dondurmadan bahsettik. Ben ilave olarak, Maraş’ın bataklıklarında seneler evvel bulunan filin babası kabul edilen fosilden bahsettim. Tabii, Maraş’ta yaygın olarak üretilen çelik mutfak eşyalarından da bahsetmeyi unutmadık.
Yemek boyunca Maraş Ticaret Odası yönetim kurulu üyeleri Salman Kaynar, Sermet Çuhadar ve Kadir Gülkesen bize eşlik ettiler. Maraş çarşısını gezerken Salman Kaynar ve Sermet Çuhadar bizi yalnız bırakmadılar.
Maraş’a yeni bir müze yapılmış. Henüz açılmadığı halde, sağolsun Dilek Hanım bizi gezdirdi. Tavsiye ederim, o müzeyi mutlaka görün. Yazı, çok uzayacağı için Dilek’ten her satırda söz edemiyorum, ama burada etmek zorunda hissediyorum kendimi. Müze’de Maraş’ta yakın zamanda bulunan mozaiklerden bir kısmı da sergileniyor. Dilek tutturdu: “Ayfer hanım, bu mozaiklere dikkatle bakmanızı rica ediyorum, bizim mozaiklerin taşları sizin Zeugma mozaiklerinden daha ufak...” Gerçekten de Dilek haklı. Bazı mozaikleri meydana getiren taşlar, neredeyse topluiğne başı kadar, ufacık. Seyrederken hayran oluyorsunuz.
Maraş’ın çarşıları çok güzel... Ünlü Maraş tarhanasını taze olarak görebildiğiniz gibi, kurutulmuşunu kutu içerisinde de satın alabiliyorsunuz. Ben kutu içindekini aldım, hiç kırılmadan İstanbul’a getirmeyi başardım. Amabalajını gayet iyi yapmışlar.
Ünlü Bertiz üzümünden yapılmış sucuk, pestil gibi tatlıları çarşıdan 12 ay boyunca almanız mümkün. Bizim girdiğimiz yiyecek satan dükkan pek bonkördü, hepimize “revanda şerbeti” ikram etti. Revanda şerbeti, Antep’in tah pekmezine benziyor. Mevsiminde buruşan, ekşiyen hatta çürüyen üzümlerin sıkılarak güneşte koyulaştırılmasıyla yapılıyor. Tadını nasıl tarif edeceğimi bilemedim, unutamayacağız tat bırakan bir içecek.
Sumak pekmezi, tarhana, sucuk, salep, kuru sumak ekşisi, nane, yemeni alındıktan ve kocaman bakır kazanlara hayran hayran bakıldıktan sonra çarşı turumuz bitti. Misafirlerden birisi bana: “ahhh genç olsam, bu kocaman bakır kazanı satın alıp Amerika’ya götürsem. Arka bahçemde üzüm pekmezimi kendim kaynatsam, bu arada komşulara da şöyle bir hava atsam, ne hoş olurdu değil mi?” dedi.
Kılavuzlu’daki Ceyhan Nehri üzerinde bulunan yüzer restoranı sevmeyen yoktu. Özellikle de hareketli salla, kıyıdan, nehir içerisindeki restorana geçmek herkesin yüzünde tebessüme neden oldu. Yüzer restoran maceramız akşam üzerine denk geldiği için etrafta şahane manzalar da oluşmuştu. Güneş batarken Maraş ve çevresi pek güzeldi.
Kahramanmaraş Ticaret Odası ve Dilek, bende ve misafirler de unutulmaz anılar bıraktılar. Hani, Anadolu’dun dünyada meşhur olan misafirperverliğini en iyi şekilde gösterdiler.