Eğitim mi dediniz!

YAYINLAMA: 15 Nisan 2012 / 20.00 | GÜNCELLEME: 15 Nisan 2012 / 20.00

Karadenizli’ye sormuşlar, “Aşk nedir?” diye.
“Bayılaysunuz boş gonuşmaya!..” demiş!
Duyunca çok hoşuma gitti.
Keşke Karadenizli’ye bir de, “Eğitim nedir?” diye sorsalardı.
Kimbilir, o espri küpleri bu soruyu nasıl yanıtlardı?
                                               ***
Daha önce yazmıştım, müthiş güzel ve anlamlı bir hikayeydi.
Elazığlı Agop, Ermeni papazdan aldığı kartvizit ile İzmir’deki kiliseye iş bulma umudu ile gider. Zangoçluk (Kilisede çanı çalana denir) işi bulur. Ama ilkokul diploması olmadığı için işe başlamadan kapıyı gösterirler. Limandaki bir gemiye sığınan Agop kapağı Amerika’ya atar, Allah yürü ya kulum der, çok zengin olur. Birgün gazeteciler, “Bay Agop, bu kadar zengin oldunuz, ya bir de tahsilli olaydınız, kim bilir...” sorusuna hemen cevap verir: “Zangoç olurdum!”
Bu ünlü hikayenin yalanı yoktur, gerçektir. Bütün dünya çocuklarının anlatımıyla öğrenmiştir.
                                              ***
Abdükadir Konukoğlu, benim saydığım elliyi geçti, her yerde aynı hikayeyi anlatıyor: “Keşke okusaydım. Keşke bir iki yabancı lisan konuşabilseydim...”
Bunları okuyunca ben de içimden dayanamam hep, “Keşke başkan, bir de virtüözler gibi piyano çalabilseydin, ayrıca sesin de güzel olaydı da Münir Nurettin Selçuk gibi ‘Sana Dün Bir Tepeden Baktım Aziz İstanbul’ şarkısını terennüm edebileydin” diye hınzırca söylenirim!
                                               ***
Çok kültürlü olacaksın, birkaç yabancı lisan konuşacaksın, Ivy League okullarından mezun olacaksın, sesin çok güzel olacak, futbol oynarken herkesi çalımlayıp topu ağlara hep doksandan takacaksın, güzel keman çalacaksın, konuşmaya başlayınca herkes ağzı açık seni dinleyecek, çok yakışıklı selvi boylu olacaksın, bitmez tükenmez paran olacak, mermerden kalemin olacak!..
Ama olmuyor işte! Hepsi birlikte olmuyor!
                                                ***
Sen zurnanın tam zırt dediği yerde, “Hadi eyvallah ben okumaya gidiyorum” deyip ortaokul, lise, üniversite, master, lisan falan deyip, ortadan 15 sene kaybolup gitseydin, işler böyle olur muydu?
Ortağın oğlu hem çalışkan hem de zekiydi. Yabancı bir ülkede iyi bir üniversitede başarıyla okudu. ‹yi mi etti, bilemiyorum. Madem Antep’e dönecekti, dünyanın iyi okullarında okumanın, lisan bilmenin bu şehirde istismar edileceğini, bazı Antepliler’in kendilerinden görmedikleri bu insanlara karşı tavır alacağını, her fırsatta saldıracaklarını, itibarsızlaştırmak için her yola başvuracaklarını bilmeliydi. Hadi kendi bilmiyordu, babası da mı bilmiyordu?
Neyse bu bir tercih meselesidir deyip kapatalım.
                                                       ***
Şimdi, “Ne yani gençlere okumayın mı densin?” diye düşünebilirsiniz!
Hayır, hayır!
Söylenenler de, telkinler de doğrudur. Hele hele Konukoğlu’nun ‘Paylaşmak mutluluktur’ sözü de hakkaniyettir.
Ben ‘samimiyete’ inanmıyorum sadece...
Hocanın dediği gibi, “Sen benim dediğimi yap, yaptığımı yapma!” özdeyişinde olduğu gibi.
                                                       ***
Ben geniş bir kesimin bu kentte eğitim diye bir sorunun varlığına inanmadığını biliyorum.
Üniversiteye giriş sınavında Gaziantep’in sonuncu olmasını derslik ve öğretmen sayısının azlığına bağlıyorsanız, hemen söyleyeyim: Antep’i tanımıyorsunuz!
Anteplinin böyle bir sorunu yok. “Kahgenin üçü, Antep’in içi!” Antepli mutlu, şehrini çok seviyor, dünyadaki en yaşanası şehrin Antep olduğunu kabul ediyor.
İlk kez New York’a giden Sanayi Odası eski başkanı Kamil Şerbetçi döndüğünde mecliste yaptığı konuşmada, “Gözünü seveyim Antebimin. On dene New York eder! Bir b.k yok orada, akşamları sokağa çıkmaya korkuyorsun, gidecek bir yeri yok, hep Antebimi özledim” demesini asla unutamam.
                                                         ***
Farzedin ki derslik açığı giderildi, öğretmen fazlası yaratıldı! Birinci mi olacağız?
En çarpıcı örnek yanıbaşımızda: Kilis!
Üniversiteye giriş sınavlarında hep en baştalar. Orada çok mu derslik var?
Sorun orada değil! Zihniyette, zihniyetteee...
Kilisli’nin okuması gerek, başka çaresi ve şansı yok. Ama Antepli için öyle mi?
Dünyanın, nüfusuna göre en çok bireysel işletmesi, kendi ayağı üzerinde duran/durmak isteyen insanları Antep’te bulunuyor.
                                                           ***
Sorun nerede çıkıyor, biliyor musunuz?
Zenginleşenler Antep’in dışına çıkınca önce lisan, sonra eğitimli olmamanın sıkıntısını yaşıyorlar.
Ülke çapında önemli sivil toplum kuruluşlarında görev almak isteyince, özgeçmiş beyanı burukluk yaratıyor. Çünkü yazacak pek birşeyleri olmuyor. Bu gibi ortamlarda hemen herkes İngilizce konuşuyor.
Yabancı biriyle temasta tercüman aracılığı ile konuşmak karizmayı çiziyor!
Böyle durumlarda bazen küçük düşmemek için ayağa gelen fırsatlar tepiliyor!
Antepli’nin ruhunda girişimcilik, yaratıcılık, çalışkanlık ve elini taşınaltına koyma yani risk alma meziyetleri vardır. Bu vasıflar da öyle kolay bulunur cinsten değildir.
Uzun süren eğitim süreci zihniyet değişimini hep erteliyor!
Diploma için harcanacak para ve zamanın yerine alınacak bir arsa, çoğu zaman insanın hayatı ekonomik açıdan rahat içinde geçirmesini sağladığı bu kentte çok iyi bilinen bir gerçektir.
Para ve arsanın, itibarın karinesi olduğu ve hep baş köşede oturtulduğu sürece bu kentte eğitim hep bugünkü seviyede kalmaya mahkumdur.

Eğitim mi dediniz!