Zamanla yarış

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Kendime, zaman yönetimi[i] ile ilgili bir soru soruyorum. Bir kavanoza, iri taşlar, küçük taşlar, kum ve sudan oluşan elimdeki malzemeyi hangi sıra ile yerleştiririm?

Bilmiyorum, zira daha önce hiç denemedim. En kötü ihtimalle sınama-yanılma yöntemi ile başarabilirim diye içimden geçiriyorum. Denemeye gerek var mı? Kafayı çalıştırsam bulabilir miyim? Önce kumu koyarsam, belki küçük taşların bir kısmını koyarım ama büyük taşlara yer kalmaz. Onun için önce büyük taşları, sonra küçük taşları, sonra kumu, sonra suyu koyarsam kavanoz hepsini alır. 

Doğru tercih yaptım galiba. İnsan tecrübe edindikçe mi beceri kazanıyor yoksa beceri geliştirmede tecrübeden çok dikkat ve analiz mi işe yarıyor? 

İşte bir yaşanmış öykü... 

Vah vah...

O sabah biraz geç kalktı. Yüzünü yıkadıktan sonra çayını içerken, o gün yapması gereken işleri düşündü. Yapması gereken en az 6–7 iş vardı ama o en çok dört tanesini hatırlıyordu. Yataktan kalkar kalmaz önce cep ajandasına baktı. Orada herhangi bir şey yazmıyordu. Sayfaları geriye doğru çevirdi. Orada da hiç bir şey yazmadığını gördü. En iyisi işyerindeki sumenin altına bakmak diye düşündü. Belki orada bir şeyler bulabilirdi.

Kahvaltı bile etmeden hızla ofisine ulaştı, koşarak merdivenleri tırmandı, odasına girer girmez masaya doğru atıldı ve hemen sumeni kaldırdı. Sumenin altında bir tomar küçük kâğıt vardı. Her birinde bir şeyler yazmaktadır ama o güne ait olanları nasıl bulacaktı. Çaresizlik içinde çekmeceye el attı. Orası daha da karışıktı: yarım yenmiş bir elma en üstte durmakta, altında açılmış bir bisküvi paketi, daha altta eski gazete kupürleri, bir hesap makinesi, eski piller, kimisinin mürekkebi akmış kalemler, ataş, toplu iğne, zımba, zımba teli, zamk, kâğıt makası vardı. Birden telefon çaldı. Arayan kişi, on dakika önce başlamış olan toplantıya ne zaman katılacağını sormaktaydı.

Tam toplantıya yetişmek üzere çıkacakken kapıda yardımcısına rastladı. Yardımcısı ona bugün gönderilecek olan mektup ve faks mesajlarını almaya geldiğini söyledi. Bir kaç saniye durakladı ve yardımcısının neden bahsettiğini hatırlamaya çalıştı. Nafile, aklı toplantıya yetişmekteydi. Yardımcısına “Yarım saat sonra hazır,” diyerek kendini hızla toplantı odasına attı. Apar topar içeri girdiğinde, odadaki herkes ayrılmak üzere ayağa kalkmıştı. Biraz şaşkın bakarken, birisi toplantı notlarını yarın alabileceğini söyledi.  Canım, bu toplantı o kadar da önemli değildi,” diyerek yazılacak yazıları bir an önce tamamlamak üzere odasına yöneldi.

Odasına girdiği an telefon çaldı. Hattın diğer ucunda en hatırlı müşterisi vardı. Derhal konuya girdi ve bu sabah onu arayacağına söz verdiği halde niçin aramadığını sordu. Böyle bir sözü niçin verdiğini düşünmeye çalıştı. “Sizi on dakikaya kadar arayacağım,” diyerek adamı atlattı. Masasına oturdu. Tam bir iç çekecekken masanın üstünde duran pembe zarfa gözü takıldı. Bu renkteki zarf hayra alamet değildi.

Zarfı titreyerek açtı ve içindeki yazıyı okumaya başladı. Yazıda koyu harflerle şunlar yazmaktaydı : “Bugüne kadar yaptığınız hizmetler için teşekkür ederiz. Muhasebeye uğrayarak hesabınızı kesin. Gelecekte başarılar dileriz.” Birden başından kaynar sular dökülüyor zannetti. Nefesi daraldı. Zihni hızla çalışmaya başladı.  Ne yapmıştı ki işini bitirmişlerdi. Anlamakta güçlük çekerken... 

Birden bire uyandı. Ter içindeydi. Birkaç saniye ne olduğunu anlamaya, kendine gelmeye çabaladı. Olanların bir kâbus olduğunu anladı. Dün akşam yemeğini çok ve geç yemiş, arkasından hemen yatmıştı. “Herhalde kâbus görmeme yediğim yemekler neden oldu” diye düşündü. Ofisine geldiğinde gayri ihtiyari sumenin altına baktı ve bir tomar küçük notu gördü. Aniden çekmeceye atıldı ve hızla çekti. İçindekilerle rüyasında gördüğü şeyler aynı idi. Bir an şaşaladı. Kendine telefonun sesi ile geldi. Telefondaki kişi ona on dakika önce başlamış olan toplantıya ne zaman katılacağını sormaktaydı…

Bu öykü biraz abartılı görünse bile zamanını yeterince kullanamayan birinin başına gelecekleri göstermesi bakımından ilginç. Henry Ford’un söylediği gibi – “Zaman israfının, malzeme israfından farkı hurda değerinin olmamasıdır.” 

Öte yandan da Steven Wright’ın tespitine de diyecek yok – “Evet, zaman varsa her şey yürüme mesafesindedir.”


 

 Zamanla yarış