BİRAZ ŞİİR, BİRAZ İSKİLİP DOLMASI
Katipler Konağı, Çorum’un simgesi gibi bir lokanta. Haremliği, selamlığı olan eski bir konağın restore edilmesiyle ortaya pek güzel bir mekan çıkmış. Katipler konağını Fevziye Duran ile kızı, Efza Duran yönetiyor. Fevziye Hanım, konağın sahibi ailenin gelini. Şimdi, konağın haremlik kısmını da satın almışlar, böylece Katipler konağı orijinal haline dönecek ve daha geniş bir mekanda misafirlere hizmet verecek.
17 senelik bir lokanta mazisi var Katipler Konağının. Fevziye Hanım’ın iki kızı da işletme ve turizm tahsili yapınca, eee böyle güzel bir de mekan olunca, bir yerde şartlar kendiliğinden oluşmuş ve konak, lokanta olarak hizmete girmiş. Fevziye Hanım, daha ziyade mutfakla ilgileniyor. Bize, bir Pazar sabahı enfes kahvaltı hazırlamışlardı. Kete, tüm Orta Anadolu ile, Doğu Anadolu’nun bazı illerinde yapılan hamur işinin adı. Hamura dolgu maddesi olarak kavrulmuş un konuyor. Katipler konağında yediğim su böreği; galiba şimdiye kadar yediğim en iyi su böreğiğdi. Çorum’da kıymalı yapılmasına rağmen, bize, kahvaltıda ikram ettikleri için peynirle yapmışlardı. Haşhaşlı çörek ve tava mayalısı kahvaltı sofrasını süsleyen diğer iki hamur işi idi. Tava mayalısı, bazı yerlerde pişi veya bişi denilen mayalı hamurun kızgın yağda kızartılmasından elde ediliyor. Dolgu malzemesi olarak peynir, ıspanak, kıyma konulabiliyor. Aldığım bilgiye göre, Katipler konağının Çorum’un başka semtlerinde de satış noktaları var, oradan kahvaltılık malzemenin yanısıra konakta üretilen pek çok yiyeceği satın almak mümkün.
Fevziye Hanım’ın ikram ettikleri arasında leblebi unu ve pekmezin karıştırılmasından oluşan bir helva ile, un kurabiyesi de vardı. Leblebili tatlıyı pek tuttum!
Kahvaltıda kuş sütü eksikti... Çeşitli reçeller, kaymak, meyvimin yeşillikleri ve daha pek çok şey...
Çorum’daki leblebi gerçekten mükemmel! Leblebici dükkanları şekerci gibi... Çeşitli aromalarla tatlandırdıkları leblebileri renk renk satışa sunmuşlar. Damağın yanısıra göze de hitap ediyor. Leblebinin üzerindeki etiketi okuyup, tadına bakıyorsunuz ve hayal kırıklığı yaşayabiyorsunuz... Kappuçinolu leblebiden vaz geçtim de, tahinli leblebinin lezzet olarak hiç bir özelliği yoktu örneğin. Kahveli de öyle... Ama, sade leblebileri ne deseniz değer... Valilik bize, içerisinde leblebi de olan güzel bir çanta verdi. O çantalara koydukları leblebiler süperdi! Benim, bundan sonra Çorum leblebisinden başka leblebi yemem söz konusu olamaz! Çorum’un sade leblebisi, hem kıtır, hem yumuşak... Lezzetli, çiğnemesi gayet kolay. Çiğneyip yuttuktan sonra ağzınızda güzel bir leblebi, nohut aroması bırakıyor. Gaziantep’te ne güzel bir deyiş vardır: “ekmeği ekmekçiye ver, iki ekmek de üstüne ver!” İşi ustasına ver anlamında. Ben de diyorum ki: Leblebiciliği Çorumlulara verin, 1 kilo leblebi de üstüne verin...
Yalakyayla-Akpınar yürüyüşüne maalesef katılamadım. Biraz da rahatsız olduğum için pilim çabuk bitti! Diğerleri yürürken, biz yürümeyenlerin İskilip İlçesini tanımak fırsatımız oldu. İskilip Kaymakamı Mehmet Yılmaz, çok başarılı bir insan. İskilip’deki Halk Eğitim Merkezi mükemmel organize eilmiş. Ürettikleri, ayakkabıdan, deri giyim eşyasından sedef işlemeli mobilyaya kadar çeşitli ürünleri Türkiye’nin her yerine satıyorlar. Bütün bu işleri de yeşillikler içerisinde ki bir bahçenin etrafında gerçekleştiriyorlar.
Devlet, 1942 yıllarında Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nu Çorum’a ve İskilib’e göndermiş. Bedri Rahmi, özellikle İskilip’den çok etkilendiği için, şiir ve tablo olarak çok eser çıkarmış buradan. İskilip’de Bedri Rahmi merkezi var; gelini Hüget Eyüpoğlu’da merkezin başında. Kadınlar, hediyelik şahane eşyalar üretiyorlar bu merkezde. Şu anda masamın üzerinde Bedri Rahmi’nin çizdiği bir yazma desenini yansıtan gözlük kılıfı duruyor. Bedri Rahmi’yi İskilip’de tanıyorsunuz... Hani o:” karadutum, çatal karam çingenem” dediği şiiri var ya, işte o tamamen İskilip ürünü... Çatal kara, yörede yetişen bir üzüm çeşidi. Keza, karadut da, Gaziantep’te sokaklarda satılan “umru dut”. Çok koyu mor; hafif ekşi; lekesi asla çıkmayan... Bedri Rahmi’nin anısına kütüphanenin bahçesine hem Çatal kara üzümünü; hem de karadutu dikmişler. Bedri Rahminin şahane yazma desenlerine eşlik ediyorlar.
Bedri Rahmi Eyüpoğlu, mükemmel bir sanatçı... Hüget Hanım gibi bir de gelini olduğu için değeri daha çok ortaya çıkıyor.
İskilip’in hemen yakınındaki bir tepeyi “seyir terası” haline getirmişler. Seyir terasında güzel de bir lokanta var, en büyük özelliği de İskilip dolması yapması... Dolma dedimse, patlıcan, kabak dolması değil! Ca denilen, ham iplikten yapılan 50x70 santim ebadındaki torbalara doldurulan dolmalardan bahsediyorum. Ritüeli olan bir yemek Ca veya İskilip dolması. Musa Dağdeviren, Yemek ve Kültür Dergisinin 2006 yayınlanan 4. Sayısına İskilip dolması hakkında çok güzel bir makale yazmış. Bu yemek, düğün, mevlüt, nişan, hacca giderken, askerden gelen veya adak için yapılıyor. Detaya girmeden ana prensibini yazayım: kocaman bir kazan... İçerisinde iri parçalar halinde kemikli et var. Etin üzerinde bütün soğanlar bulunuyor ve tencereye eti kaplayacak kadar su konuyor. Bu arada, mutlaka ırmak pirinci ak çeltik kullanılıyor ve pirinç hafif bir ön pişirmeden geçirildikten sonra, soğutularak yukarda bahsettiğim ca torbalara dolduruluyor. Kazanın içerisinde et, soğan ve su vardı ya. Bir de üç ayak konuyor kazanın içerisine. Ca çuvalarına doldurulmuş az pişmiş pirinç, bu üç ayağın üzerine, kazandaki suya değmeyecek şekilde yerleştiriliyor. Kazanın kapağı kapatıldıktan sonra kenarları hamurla sıvanıp, sadece küçük bir bölüm, buhar çıkması için açık bırakılıyor. Uzun saatler boyunca, kaynayan et suyunun sağladığı buhar, ca çuvalının içerisindeki pirinci, sıcaklığı ile pişiriyor. Yemek piştikten sonra, hamurla kapatılmış, kazanın kapağının açılması da bir ritüel... Yapan ustaya mutlaka br bahşiş veriliyor, aksi halde, kazanın kapağını açmak imkansız...
Lezzeti nasıl? diye soracağınızı biliyorum! Çok nefis bir yemek İskilip dolması... Fotoğraflarda göreceksiniz, bildiğiniz pilav üstü et değil! Ak çeltik, olağanüstü lezzetli bir pirinç çeşidi. Uzun saatlar et suyunun buharında kalması da ona ayrı bir lezzet veriyor. İskilip’deki seyir tepesine gidip, mutlaka tatmalısınız İskilip dolmasını... İnanın, o tadı almak için, İskilip’e gitmeyi değer... Hem de Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun eserleri ile tanışırsınız... Kaymakam Mehmet Bey’le de tanışmayı ihmal etmeyin! Kendisi, iyi bir şair aynı zamanda. Son şiir kitabı Çatalkara Kültür Sanat Evi’nden çıkmış. “Aşkın üç hali” ismini taşıyor. Çok ama çok güzel şiirler var. İşte pek hoşuma giden birisi:
Mürekkep
Şiir
Kalemle
Mürekkep
Kalemsiz
Leke
Kızılırmak Havası Gastronomi ve Yürüyüş Yolu etkinliklerini düzenleyen, bize onca nefis yemek ve yiyecekler yediren, şahane ormanlarda yürümemizi sağlıyan tüm Çorumlulara teşekkür ederim. Bir içten teşekkürü de İskilip’i çok seven, neredeyse tüm sivil toplum örgütlerinde yer alan, Eczacı Mustafa Sak’a göndermek istiyorum. Teşekkür etmek istediğim bir diğer kişi ise “Çatal Karar” kitabının yazarı Engin Tamer Mıhcı. Çatal Karar, hayatınıza dokunan güzel bir roman. Okumanızı tavsiye ederim.