1966 Yılı mezunları ile geçirdiğim pazar günü
Beylerbeyinde bir eve gidiyoruz geçen gün. Eşim, Google haritasından evin yerini tam olarak tespit ediyor, elimizle koymuş gibi buluyoruz sokağı. Fakat o da ne? Sokak, o kadar dik yokuş ki, siz deyin 45 derece, ben diyeyim 50 derece dik! Araba çıkarken hafif patinaj bile yaptı, o kadar dik... Sadece dik değil dar da üstelik, sadece bir arabanın geçebileceği kadar yol var. Yokuşu çıkmayı başarıp, biraz ilerledikten sonra sol tarafta park için cep görüyoruz. Oh ne güzel! Park edecek yer de var. Arabamızı park edip, gezmeye geldiğimiz eve doğru ilerliyoruz.
Zili çaldığımızda aşağı kadar gelip kapıyı açan, Hülya Hanım, ev sahibimiz bugün... Buraya, Tarsus Amerikan Koleji 1966 mezunlarının toplantısı için geldik. Eşim de onlardan birisi. İstanbul’da oturanlarla, Amerika’da ikamet eden iki arkadaşları aileleriyle birlikte toplanıyorlar bugün. Amerika’da oturanlar, İstanbul’a gelecekleri tarihleri daha önceden bildirip, arkadaşlar arasında bir organizasyon yapılmasını sağlıyorlar, böylece biraraya gelmiş oluyoruz, hoş bir gün geçirmemize vesile oluyor.
Eşim, bilim adamı olduğu için sosyal etkinliklere hiç zaman ayıramayan birisi... Araştırmanın, incelemenin içerisinde olmayan bilmez, o kadar çok zamana ihtiyaç duyarsınız ki bu tür işler için. Onlarca kitap; onlarca bildiri; makale; yazı ve interneti taramak kolay mı? Bütün bu çalışmalar için zamanı cömertçe kullanmak zorundasız. Zamanı çok bol kullanınca da bu sefer sevdiklerinize, arkadaşlarınıza harcayacak zaman bulamazsınız. Velhasıl zor iştir bilim adamı olmak...
Eşim için 2006 yılı özeldi. Zira, o sene, Tarsus Amerikan Kolejinden mezun olmasının kırkıncı yılı idi. O nedenle okulda yani Tarsus’da biraraya geldiler. Organizasyonu sınıf arkadaşları Ali Bilgin yapmıştı. Ve eşimi zorla ve baskıyla bu toplantıya götürmüştü. Amerikadan bile gelen arkadaşları vardı. Toplantıya, yaşlı ama gayet sağlıklı olan hocaları Haydar Göfer’de katılmıştı. Haydar Hoca’da bir konuşma yaptı. Ve bence son derece acı, ama gerçek birşey söyledi. Dediki: “çocuklar 40 sene evvel, okulun kütüphanesine günlük gazeteler gelirdi. Siz, o gazeteleri okur, okuduklarınızı öğretmenlerinizle tartışırdınız. Bazen, size cevap yetiştirmekte zorlandığımız olurdu. Şimdi bakıyorum, çocuklar kütüphanenin kapısından içeri bile girmiyorlar. Aradan kırk sene geçmiş, şimdi daha da iyi olmalı değil mi?”
Bu toplantıdan sonra, küçük birer çocuk olarak gelip, seneler boyunca yatakhane olarak kullandıkları Stickler Hall denilen taş binaya girip, anılarını tazelediler. Eşimin burada hiç unutamadığı anılarından birisi, yağmurlu, fırtınalı, şimşekli bir gecede olanlar. Yatakhanenin sorumlusu Amerika’dan henüz yeni gelmiş, genç bir öğretmen. Dışarda şiddetli yağmur yağıp şimşekler çakınca yaşları 11-12 civarında olan öğrenciler gece uyanıyorlar ve çok da korkuyorlar. Yatakhane sorumlusu öğretmenin odasına gidiyorlar. O da uyanmış, yatağının içerisinde oturuyor. Öğrenciler korktuklarını söyleyince genç öğretmen: “çocuklar burada yağmur şiddetli yağar, şimşek de sık çakar, korkmayın birşey yok, hadi geri yataklarınıza girin” diyor. Tam o sırada, çok güçlü bir şimşek çakıyor ve odanın perdesi tutuşmuş gibi oluyor. Adam, yataktan inip perde ile uğraşmak üzere hamle yapıp, ayağa kalkıyor. Yerde yaklaşık 5 santim su biriktiğinin farkında değil! Ayakları suya deyince bu sefer, “Aman Allahım! Ayaklarım ıslandı” deyip kendini tekrar yatağa atıyor. Çocuklar, moral almak için geldikleri öğretmenlerinin odasını, moral vererek terk edip, yataklarına geri dönüyorlar.
Anıları, kırkıncı yılı, taş binayı Tarsus’ta bırakıp İstanbul’a gelelim. Yalnız gelmeden yazmak istediğim birşey var: kuruluşu taa 1800 lerin ikinci yarısına giden Tarsus Amerikan Koleji seneler boyu çok iyi eğitim vermiş... Dikkat ediyorum, eşimin sınıf arkadaşları hep dallarında uzman insanlar... Gazeteci, mühendis, tıp doktoru, ekonomist, insan kaynakları uzmanı, belli bir alanda profesör, mimar, reklam ajansı sahibi... Ama herşeyden önce insanlık vasfını bünyeleriyle bütünleştirmiş kişiler... Nitekim, 2006 yılından bu yana yürüttükleri “bir tuğlada sen koy” kampanyasıyla, başarılı ama ekonomik gücü zayıf öğrencileri düzenli bir burs sistemi çerçevesinde Tarsus Amerikan Kolejinde okutmaya başladılar. Ve hızla mesafe aldılar. İnternette sanal olarak satılan tuğlaları almaya ve burs olarak şekillendirmeye halen devam ediyorlar.
O gün Beylerbeyin’deki şahane evde, tüm gardaşlar birbirlerini görmekten pek mutluydu. Birbirlerine “gardaş” olarak hitapettiklerini de hemen yazayım buraya. Eşim, herhalde kulağı iyi olduğu için Tarsuslu aksanını da mükemmel konuşur. Onları dinlerken, birbirlerine takılmalarını izlerken ben de büyük keyif alıyorum. Keyif almamın başka bir sebebi ise, evin tarif edilemecek kadar güzel manzarası... Tüm boğaz bizim görüş sahamız içerisinde...Tam karşıda, Galatasaray adası ve görülesi bir koruluk var... Biraz daha aşağı inince Boğaz köprüsü, yine karşıda biraz daha gidince tarihi yarımada... Ayasofya ve Sultan Ahmet Camisi bile görünüyor evden... Gelip geçen gemiler... Pazar günü olması sebebiyle çalgılı eylenceli boğaz turu yapan sayısız tekneler... Küçük yelkenliler, kocaman Roro gemileri ve Karaköy’den kalkan, benim de içinde olmayı istediğim devasa yolcu gemisi... İnsan, bu kadar güzel bir manzarayı hayal edebilir ancak...
İyi bir okulda okumak, çocuğunuzu iyi bir okulda göndermek hayatta yapabileceğiniz en önemli işlerden birisi... İyi bir okulda okumak pek de sizin seçiminiz değil, zira anne-babanız sizin adınıza düşünüp, imkanları elverdiğince sizi bir okula gönderiyorlar. Çocuğunuzu iyi bir okula göndermek imkanının da hepsi sizin elinizde değil... Çocuğunuz sizin istediğiniz okula gitmeyi reddedebilir veya sınavını kazanamaz. Okul seçimi çok önemli mutlaka, ama biraz da kişilikle ilgisi yok mu eğitimin? Bugün artık eğitim tamamen para ile ilgili bir alan haline geldi. Beğendiğiniz okulun sınavını kazanması için de çok çaba harcamalısınız. Özel öğretmenlerden ders aldırmanız gerekiyor. Arkadaşlarımın çocukları veya akrabaları ile ilgili konuşmaları izlerken görüyorum ki, içinize sinecek bir orta öğretim okulunun yıllık ücreti yirmibeşbin lira... Bu ücret sadece eğitim parası, diğer hiç bir masraf dahil değil. Çocuğunuzu iyi bir okulda okutmak için çok zengin olmanız gerekiyor yani. 1966 yılında çocuğunuzu Tarsus Amerikan Kolejinde okutmak için çooook zengin olmanız gerekmiyordu.