Petrolün yüzde 48.1'i bu bölgede iken!..

YAYINLAMA: 18 Haziran 2012 / 20.00 | GÜNCELLEME: 18 Haziran 2012 / 20.00

Türkiye’nin aslında Ortadoğulu bir ülke olduğunu, ama muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak gibi de bir hedefinin olduğunu düşünürsek, ülkemizin jeostratejik konumu büyük önem kazanıyor.
Son 20 senedir uğruna savaşların yapıldığı, halen de devam ettiği bir numaralı konu enerjidir.
Her sene düzenli olarak yayınlanan ve dünyanın en saygın enerji raporu olarak kabul edilen “BP Statistical Review of World Energy, June 2012/BP Dünya Enerjisinin İstatistiki İncelemesi, Haziran 2012” henüz elime geçti. Vereceğim rakamların analizinde bölgemizde olup biteni daha iyi sentezleyebiliriz.
***
Dünyada bilinen ve kanıtlanan petrol rezervinin yüzde 48.1’i Ortadoğu’da bulunuyor. Buna henüz Irak’ta, Musul ve Kerkük’te yeni bulunan ve Irak’ın dünya rezervinin yüzde 8.7 olan oranını iki misline çıkarması beklenen durum dahil değil.
Halen dünya petrol üretiminin yüzde 32.6’sı Ortadoğu’da yapılmaktadır. İkinci sırada bulunan Avrupa+Ortaasya ülkelerinin (İngiltere, Norveç, Rusya ve Ortaasya ülkeleri) üretiminin yüzde 21 olduğunu söylersem Ortadoğu’daki üretimin ne kadar dev boyutta olduğu ortaya çıkar.
***
Gelelim tüketime, asıl burası önemli!
ABD, tek başına dünya üretiminin yüzde 20.5’ini yutuyor. Buna yüzde 22.1 ile Avrupa’yı da eklersek ne diyeceğimiz daha iyi belli olacaktır!
Asya ve Pasifik ülkelerinin tüketimi ise yüzde 32.4. Bu ülkelerin içinde Çin’in tüketimi yüzde 11.4, Hindistan yüzde 4, Japonya yüzde 5, Güney Kore ise yüzde 2.6.
***
Eski ABD Başkanı Bill Clinton’ın deprem sırasında gelip 4 gün kaldığı ülkemizde sarfettiği şu cümleler hemen herşeyi açıklayacak mahiyettedir:
“Oval Ofis’te bir yerküre haritam var. Zaman zaman çeviriyorum, bakıyorum sonra parmağımı basıyorum, Türkiye dünyanın en önemli jeostratejik ülkesi! Bu o kadar kesin ki...”
***
Bu kadar veriden sonra lafı, Clinton’ın da teyidiyle, dünyanın en büyük enerji bölgesinin en önemli ülkesi Türkiye’ye getirmek istiyorum.
Türkiye o kadar önemli ki; yalnız Ortadoğu petrol sahasına hakimiyeti değil, Rusya’nın ve Ortaasya Cumhuriyetleri’nin enerji koridoru konumundadır.
İşte böyle bir ülkenin hangi rejimle ve nasıl yönetileceği Batı’nın ilgisinde olmaması mümkün müdür?
***
Anayasa’nın güncelleştirilmesi, Siyasi Partiler Yasası, seçim barajı, bireysel hakların AB standardlarına getirilmesi demokrasimizin kalitesini artıracağı için herkesi memnun eder. Ancak Putin vari bir başkanlık sitemi dünyayı endişelendirebilir.
***
Çok zor ve çetin bir devreye girildi.
En güncel sorun 2014’te Abdullah Gül ile ilişkiler nasıl olacak polemiğiydi!
Başkanlık sisteminde güçlü Başbakana yer yok. Anayasa Mahkemesi, bu sene hitama ermesi gereken Cumhurbaşkanlığı süresini 7 yıl olarak kabul edip Erdoğan’ın istemi doğrultusunda karar alırken, Gül’e de tekrar seçilme şansı vererek, eline esaslı bir koz sağladı.
Ama usta politikacı, tecrübeli toplum mühendisi Erdoğan, çoğu insan için ne gereği vardı da Fetullah Gülen’i sıla hasretine son verdirip Türkiye’ye davet etti derken, gözden kaçırdıkları husus, değişen gündemin farkında olmamaları idi.
Cemaatın gücünü ‘Devlet içinde devlet’ olarak bizzat seslendiren Başbakan Erdoğan, Özel Yetkili Mahkemelerin bazı savcı ve hakimlerini görevden alarak geçici bir süre olayları külledi. Ama ateş yanmaya devam ediyor.
Bir başka gerçek ise Erdoğan asla geri adım atmıyor, toplum mühendisliği becerisi ve yeteneği ile herşeyin üzerine gidiyor. Ya da bize öyle görünüyor!





Kampus Üniversitesi’nde
cemaatçiler yarışı

Gaziantep Üniversitesi tam anlamı ile bir kampus üniversitesi.
Sözüm ona yıllardır kampusun duvarlarını aşıp halkla bütünleşmeye çalışıyor, ama gelinen nokta tatmin edici değil.
Üniversite fiziken büyüdü. Becerikli eller uzanması lazım yerleri iyi kestirerek bürokratik problemleri aşmasını bildi.
Artan öğrenci sayısı Gaziantep ekonomisine olumlu yansıdı.
Üniversite çevresinde inşaat patlaması yaşandı, her yer 1+1 dairelerle doldu.
Öğrenci ailelerinden kentimize giren para da büyük artış sağlandı.
Geziantep, bir üniversite şehri olduğunu henüz tam olarak hissetmese de, sosyal hayatın geliştiği ve ekonominin canlılığı bir gerçek.
***
Yatırım becerisine, ekonomik getiriye karşın akademik başarının aynı oranda gelişmediğini biliyoruz.
Sezar’ı öldürelim ama hakkını da yemiyelim. Herşeye rağmen bu üniversite tarihinde en çok Yavuz Çoşkun’un zamanında gelişti.
Prof. Coşkun’u eleştirecek o kadar çok konu var ki, fahri doktora maskaralığından tutun, geçen 4 yıllık süreçdeki usulsüzlüklerden, üniversite dışından insanların müdaheleleri ile yapılanlardan, hoca seçiminde dönen entrikalara kadar!..
***
Yavuz Bey cemaatın adamı, mutlaka seçilecek diye bilirken 14 oyla kaybetmesi sürpriz oldu. Çünkü karşısındaki hocanın Antepliler tarafından pek sevilmeyen biri olduğu biliniyor. Ancak bilemediğimiz, Celalettin Bey de cemaatçıymış! İki cemaatçının kapışması doğal olarak menfaatçılara yaramış!
***
Bu duruma önce YÖK’ün, sonra Cumhurbaşkanı’nın el koyarak düzelteceğini düşünüyorum.
Antepli Yavuz Bey’in 4 yıllık tecrübesi ile şehrinin üniversitesini, Antepliler’i sevmeyen, kanser hastanesinde sorumlu doktor iken hep aşağılayan, antipati kazanan birinden çok daha iyi yöneteceğine ve başarılı olacağına inanıyorum.

Petrolün yüzde 48.1'i bu bölgede iken!..