SOSYETE SARIMSAĞI
Eşimin Tarsus Amerikan Koleji’ndeki arkadaşlarıyla buluşmak için bir hafta sonu Bodrum’a gittik. Arkadaşlarından Muhsin Günaştı turizmle uğraştığı ve yazları Bodrum’da yaşadığı için, çevreyi fevkalade iyi biliyor. Evine yakın da olduğu için biz Gümüşlük’te kaldık. Gümüşlük, Bodrum yarımadasının batısına düşüyor. Hava, fevkalade sıcaktı ve rüzgar durunca bol miktarda sivrisinek hepimize saldırıyordu. Ana arterler gayet güzel olmasına rağmen, Bodrum’un semtlerini birbirine bağlayan yolları tölerans gösterilemeyecek kadar kötü idi.
Bodrum havalanı iç hatları ve dış hatları olan, kocaman bir yer. Şehre düzenli servis var. Türk Hava Yolları, özellikle yaz aylarında çok rötar yapıyor. Hele, bir arkadaşınız yurt dışından geliyorsa ve ona “seni karşılarım” demişseniz, işte bir felaketle karşı karşıyasınız demektir. Uçağın rötar yapıp yapmadığına internetten bakmayı bilmiyorsanız, saatlarca havaalanında sefil olabilirsiniz. Biz de Bodrum’a giderken iki saat rötar yaptı uçağımız. Tebdir olarak yanıma uzun süreli okuyabileceğim birşeyler mutlaka alıyorum. Ve yanıma aldığım kitabı neredeyse bitirdim, rötar sayesinde.
Gümüşlük koyunda yanyana epey lokanta var. Muhsin bizi onların kenarından yürütürken pek keyif aldım ve Agave americana, Bodrum’daki ismiyle “sabırlık” çiçeği ile tanıştım. İki metre boyundaki çiçeği, asıl bitkisinden koparıp, Gümüşlük’de kuma gömmüşlerdi. Kaktüse benzer bir yapısı olduğu için bir müddet dayanıyor herhalde. Bakıyorsunuz, kumun içinden yükselen, yeşiller içerisinde bir ağaç çiçek! Bu yazıyı yazarken “Bodrum Yarımadası’nın Çiçekleri ve yararlı bitkileri”/Prof. Dr. Erhan Tuzlacı’nın kitabına baktım. Agave americana için, natüralize olmuş deyimini kullanıyor. Yani, ana vatanı başka bölgeler olduğu halde, yörede yabanileşmiş olarak bulunuyor.
Dedim ya, Muhsin Günaştı turizmle uğraşıyor. Gümüşlük’ün tepesinde şahane bir evi var. Onu kiraya veriyor, isteyenlere... Hizmet sektörünü çok iyi bilen Muhsin, istenirse aşçı; istenirse kaptan; istenirse şoför olabiliyor. Bu rollerin mükemmel olarak üstesinden geldiği gibi, kıyafetlerini de ona göre düzenliyor. Şimdi bana çok ilginç gelen, Muhsin’in başında aşçı külahı olduğu halde icra ettiği rölüne bakalım. Almaya’dan 120 çapında çelik bir masa ithal etmiş Muhsin. Misafirlerini masanın etrafına oturttuktan sonra, fişini elektriğe takıyor. Kısa bir süre içerisinde masanın tam ortası ısınıyor, 25-30 santim çapında ve 2-3 santim civarında çöküyor! Bu şekilde Muhsin’in pişirebileceği bir alan meydana geliyor. Teknoloji kullanılarak yaratılan bu tava/tencere karışımı yerde, Muhsin Allah ne verdiyse pişiriyor! Sebze, et, balık, hatta krep... Dedim ya, Allah ne verdiyse... Düşünsenize... Bir masada oturuyorsunuz, sizin kollarınızı, ellerinizi koyduğunuz bölüm hiç ısınmamasına rağmen, masanın ortası ısınıp, çöküyor ve pişirme alanı haline geliyor. Pişirme alanının sıcaklığı 230 dereceye kadar çıkabiliyor. Bir taraftan sohbet edip, bir taraftan da hiç duman çıkmadan taze olarak pişen sebze, et gibi yiyecekleri afiyetle yiyorsunuz.
Eşimin arkadaşlarından Ali Bilgin ise, gurubu sürekli birarada tutan, bilgilendiren ve buluşmayı sağlayan lider. Ali’nin bir büyük özelliği de balık tutma tutkusu. Yaz ve kış denizin kenarında yaşadığı için, balık tutma hobisini pek geliştirmiş. Balık tutmak için her türlü teçhizatı var. Bu aletleri taşıdığı çantasının birinin ağırlığı 10 kilo falan! Balık tutmak, hiçte kolay birşey değil! Yem olarak tavuk kullandığınız balık ayrı, karides veya ekmek kullandığınız balıklar ayrı. Ayrıca, bulunduğunuz yerdeki denizin derinliğine ve balığın cinsine göre de kullanacağınız oltalar ve ağırlıklar var. Ali, Bodrum’da da her fırsatta, balık tutma meraklısı rehberlerle balığa çıktı. Her seferinde de tuttuğu balıkları bize yedirdi. Balığın soyunun tükendiği ülkemizde denizden çıkan balığı bir iki saat içerisinde yemenin gerçek anlamda bir lüks olduğunu düşünüyorum. Ali sağolsun, bize bu lüksü yaşattı. Tuttuğu balıklar pek lezzetliydi, afiyetle doyasıya yedik...
Kumların üzerinde oturduğumuz; güneşin batışını seyrettiğimiz pek güzel yerlere götürdü bizi Muhsin. Çipa, Konacık’daki Kısmet; Akyarlardaki Mehtap lokantalarında yemek yemekten keyif aldım. Bodrum’dan ayrılırken, uçağımız geç saatta olduğu için, İskilip’de tanıştığımız Osman Galip Arıcı’nın sahibi olduğu Yunuslar Karadeniz Pastanesine de gittik. Ürünlerde gözüm kaldı! Çok tok olduğum için sadece seyrettim! Pastanenin ürettikleri gözüme pek güzel göründü ama, tadına bakamadım!
Bodrum yarımadasında “sosyete sarımsağı” isimli, pek güzel açık eflatun çiçekler açan bir bitki var. Kopartırsanız, etrafı bir sarımsak kokusu sarıyor. Ama nasıl güçlü bir sarımsak kokusu, hayret edersiniz. Yukarda adını verdiğim kitaba baktım. Çiçekleri benzetmeye çalıştım ve karşıma “peynir otu” denilen bitki çıktı. Evet, yabani bir sarımsak türü olmalı, sosyete sarımsağı... Çiçekleri güzel diye pek rağbet görüyor olmalı, aynı bitki, özellikle Van bölgesinde otlu peynir için kullanıyor olsa gerek.
Bodrum’da hiç vazgeçemediğim diğer bir ürün Bodrum mandalini. Filiz Uygun’dan aldığım bilgiye göre, Bodrum mandalini Satsuma cinsi mandalinin bir türü imiş. Özellikle, çok fazla yağmur almayan bölgelerde yetişenler daha aromalı ve kokulu oluyormuş. Artık öğrendim, meyve ve sebzede kuru madde ne kadar fazla olursa, o kadar nefis oluyor yiyecek... Yağmur alan bölgede, doğaldır kuru madde daha fazla oluyor. Antep’te “deşti yerin acuru güzel olur” derler. Deşti yer, susuz tarla demek... Nitekim, Hatay Yayladağ’da gözümle susuz tarım yapılan ve ürünleri pek nefis olan minik tarlarlar görmüştüm. Bodrum mandalininden mevsiminde reçel yapıyorlar. Özellikle “kepçe kepçe Bodrum” projesinde üretilen mandalin reçelleri pek nefis, tavsiye ederim. Filiz Hanım, yere düşmüş, yeşil Bodrum mandalinini bana verdi. Gelinceye kadar, tırnağımla kabuğunu hafif delip kokladım onu. Bu tür, bol çekirdekli, aromalı ve kokulu mandalin Arsus’da da var. Arsuslular “yerli mandalin” diyorlar. Yerliler şurubunu yapıp, yaz aylarına saklıyorlar.
Filiz Hanım’ın dediğine göre, Bodrum’da durağan sular olduğu için sivrisinek var. Neyseki hava rüzgarlıydı, kendimizi sivrisineklere fazla yem etmedik. Ama durgun havada, gerçek bir felaket olabilir sivrisinekler...
Bodrum merkezinde tutuklanan Belediye Başkanları Kocadon için sessiz ama büyük tezahürat vardı. Resmini tv ekranlarına koymuşlar “başkanımızı geri istiyoruz” diyorlardı. 2009 da gören başına gelen Mehmet Kocadon’u Bodrumlular pek seviyor.
Dönerken yine rötar yaptı THY. Bu sefer, gecenin oldukça geç bir saati olduğu için, anlayışla karşılayamadım, çok kızdım. O saatta, uyku vakti olduğu ve kitabımı bitirmiş olduğum için bir şey de okuyamadım. Bol bol kızdım!