Örnek bir program! Bir gazeteci ve siyasetçi portresi!

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Önceki akşam Kanal D’de yayınlanan 32. Gün programını hem bir siyasi liderin gerçek portresini gözlemlemek hem de yılların gazetecisinin siyasi otorite karşısında nasıl olup da bu kadar eğilebildiğini görmek açısından ilginçti.

Birand, sorduğu sorularla Başbakan’ı kızdırmamak için nasıl da ezildi, büzüldü, zorlandı.

Aslında Başbakan Erdoğan’ın yüzündeki sert ifade, demokrasi ve basın özgürlüğü konularındaki açıklamaları ile gerçekten de korkutucuydu.

Başbakan’ın konuşmasının özünde, ne demokrasi, ne insan hakları ne de özgürlüklere yer vardı.

AKP iktidar olduğundan beri, önemli bir kesim hep aynı şeyi söyledi, durdu.

“Biz Recep Tayyip Erdoğan’ın kafasının arkasındakilerden, bir gün onları hayata geçirmek isteyeceğinden korkuyoruz.”

Demokratik açılım veya Kürt açılımı diye ortaya çıktığında, Ergenekon sürecinde kararlı durarak derin devletin yıllarca ülkede estirdiği terörün önünü kesme konusunda gösterdiği dirayet nedeniyle, demokrat insanların bile desteğini alan Başbakan Erdoğan, son dönemlerde sanki o hep korkulan, kafasının arkasındakileri hayata geçirme gayretinde imiş gibi bir görüntü sergilemeye başladı.

Birand’ın ezilip büzülerek sorduğu sorulardan biri bununla ilgiliydi. “Bundan önceki seçim süreçlerinde daha demokrat bir görüntü çizerken şimdi daha sert ve milliyetçi bir görüntü veriyorsunuz” diye sordu.

***

Başbakan Erdoğan’ın beni en çok ürküten yönü, muhalefete karşı öfkesi ve basın özgürlüğüne zerre kadar saygı duymadığını ifade eden sözleri oldu.

Muhalefetin en küçük bir çıkışını ve sözünü namus meselesi haline getirmiş adeta.

Bazı olaylar karşısında, kanın beynine sıçradığını, tepesinin attığını söylüyor.

Bir ülkenin Başbakanı eğer öfkesine, sinirlerine hakim olamayacak kadar kendini sorumlu hissetmiyorsa, her an her yerde bu öfkesini kusacak kadar sorumsuzluk içindeyse, vay halimize!

Bu kadar sorunlu bir ülkenin başbakanlığını yapan birinin bu kadar öfkeli, fevri ve saldırgan olma lüksü varmıdır?

Sonra, karşınızdaki muhalefet size hiç mi bir şey söylemeyecek, eleştirmeyecek?

Var mı böyle bir siyaset anlayışı!

Onlar söyler, siz de “Demokratik koşullarda yarışıyoruz, herkes konuşma hakkını kullanıyor” der geçer gidersiniz!

***

Bakın, her ülkede seçimlerin öncesinde liderler bir arada televizyon programlarında halkın karşısına çıkıyorlar.

Halk onları izlerken, liderlerin birbirlerine karşı hal ve tavrından gözlem yaparak kimin doğru, kimin yanlış olduğu konusunda bir karara varıyor.

Ancak Başbakan Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun tüm davetlerine rağmen, böyle bir programa çıkmaktan kaçınıyor.

Çünkü, karizmayı çizdirmekten korkuyor.

Elbette, anlaşmalı-sözleşmeli, karşınızda ezilip büzülen gazetecilerin karşısında esip yağmak kolay!

Meydanlarda sizi alkışlayanların karşısında da esip gürlemek serbest!

Neden iki muhalefet lideri kamuoyunun karşısına çıkıp, ikisini de ezip geçmiyorsun?

***

Başbakan’ın aslında asıl hedefinde basın var!

Diyor ki, “Elbette yazılan çizilen bazı şeyleri okuruz. Ama onları asla dikkate almam. Olayları oturup ekibimle tartışır, değerlendirir, ona göre karar veririm.”

Yazılanı- çizileni okurum ama dikkate almam diyor.

Avrupa’da, Amerika’da sıkıysa bir siyasetçi, devlet adamı aynı şeyi söyleyebilsin!

Başbakan Erdoğan, Türkiye’de Aydın Doğan medyasının basın sektörünü içine sürüklediği olumsuz durumun da verdiği cesaretle, gazeteleri, gazetecileri, yazarları, çizerleri kendine hedef seçip, yok etme, ortadan kaldırma hırsına bürünmüş.

***

Konu ne zaman Nedim Şener ile Ahmet Şık’tan açılsa, “Onlara sahip çıktınız, neden Mehmet Metiner’e sahip çıkmadınız?” diye hesap soruyor.

Nedim Şener ile Ahmet Şık cezaevinde, Mehmet Metiner AKP milletvekili adayı.

Eee ona da sen sahip çıkmışsın zaten!

Yandaş medya diye buna deniyor işte! Sizin dümen suyunuza giren gazetecileri milletvekili seçtirip, karşınızda olanları hapse attırıyorsunuz ve bunu da basın üzerinde kurduğunuz baskının bir örneği olarak gösterip gözdağı veriyorsunuz!

***

32. Gün programını izlerken şunu bir kez daha anladım ki, Recep Tayyip Erdoğan eğer 12 Haziran’da istediği oy oranı ile iktidar olursa, o kafasının arkasındaki korkulan şeyleri teker teker icraata dönüştürecek!

Ve bu ülkede basın özgürlüğü diye bir şey bırakmayacak!

Kafasını bozan gazetecileri bir bahane ile doğru cezaevine göndertecek!

Bunu yapacağını açık açık, kulağımızı doldura doldura ifade etti.

Basın özgürlüğünün olmadığı yerde demokrasiden söz edilemeyeceğine göre, her seçmenin 12 Haziran’da oy verirken, bu gerçekleri dikkate alması gerekiyor!

Örnek bir program! Bir gazeteci ve siyasetçi portresi!