Tandır-Korsi
Eski Antep’te kışın ısınmak için kullanılan tandırı hatırlayan var mı acaba? Bundan 65 sene evvel bizim evde yoktu ama Aliye halam tandırla ısınırdı. Daha doğrusu tandır kullanmasını çok severdi.
Geçen gün Sivaslı Fatma Pekşen isimli yazarın paylaştığı İran’da tandırı anlatan İngilizce bir makale görünce pek heyecanlandım. Antep tandırının İran’da aldığı isim korsi. Yani kürsü...
Ömer Asım Bey, Gaziantep Ağzı isimli eserinin 3. Cildinde Antep usulü tandırı pek güzel anlatmış, özetlersem şöyle: Kışın evlerde kullanılan bir ısınma aracıdır. Gaziantep’te iki çeşidi vardır: Halep Tandırı ve Çukur Tandır. Halep Tandırı, altı üstü kapalı bir kürsüdür, içerisine küçük bir mangal konulur, üzerine yorgan örtülür. Çukur Tandır: odanın tabanına 50 santim çapında ve derinliğinde bir çukur eşilir. Yakılmış mangal bu çukurun içine konulur. Üzerine altı açık bir kürsü yerleştirilir. Geniş yorgan bu kürsünün üzerine örtülür.
İran’da ise tandır/korsi; 50 santim yüksekliğinde altında küçük bir mangal olan dört ayaklı bir masadır. -Mangalın içerisine konan kömürün iyice yakılması ve karbon monoksit salmaması gerekir.- Bu masanın üzerine geniş bir yorgan örtülür. Tandıra oturanların ayakları yorganın altında kürsünün alt kısmındaki mangalla ısınacaktır. Oturan insanın sırtını dayayıp rahat edebilmesi için duvar kenarına yastık ve battaniye gibi destekleyici ve yumuşak eşyalar konur. Koyduğum fotoğraflara bakarsanız ne demek istediğimi göreceksiniz.
Tandır, İran’dan Japonya’ya, İspanya’dan Kore’ye kadar bütün ülkelerde bir zamanlar kullanılan ısınma aracıymış. Hatta Koreliler yerden ısınma biçimini tandırdan esinlenerek gerçekleştirmişler.
Şimdi, Antepli Kevork Sarafian’ın 1900’lerin başındaki hatıralarına dayanarak hazırladığı Antep Ermenileri Tarihi isimli kitabın günlük yaşam bölümündeki Isıtma Sistemini Murad Uçaner’in tercümesinden aktarayım:
Isıtma Sistemi. Antep’te gaz veya elektrik yoktu. Gaz ocakları sadece son dönemin yeniliklerindendi. Yakıt olarak odun ve odun kömürü kullanılırdı, fakat şehrin ormanlık bölgelere uzak olmasından dolayı bunlar da oldukça kıt ve pahalıydı. Bu nedenle Antep halkının yakıtı olabildiği kadar ekonomik bir şekilde kullanmanın yollarını bulması gerekiyordu. Çocuklardan birinin civardaki komşuya gönderilmesi ve onun kapının girişinde “Ataş var mı?” diye bağırması genel bir alışkanlıktı. Her nereden olumlu yanıt alırsa, çocuk oraya gider ve saksısına biraz köz alır ve evine götürürdü. Komşular her zaman işbirliği içindeydiler, fakat bazen birkaç parça odun kömürü almadan köz vermeyi kabul etmeyen cimri bir kadına rastlamak mümkündü. Bu köz ve körük yardımıyla yemek pişirmek için ateş hazırlanırdı.
Odunun pahalı olmasından dolayı, kış aylarında evlerin odun kömürü veya odun sobası ile ısıtılması çok nadir bir durumdu; bundan dolayı Antep halkı çok etkili ısı koruma yöntemi kullanırdı. Bu sistem, “tandır veya kürsü” olarak adlandırılırdı ve doğal ve basit bir yöntemle yakıtın ürettiği ısının yüzde doksan beşi kullanılırdı.
Tandır oturma odasının zemininde 30-35 cm derinliğinde dairesel bir çukurun üzerine yerleştirilen 35-40 cm yüksekliğinde kare şeklinde bir sehpadan oluşurdu. Onun üzeri zemine kadar ulaşan çok büyük ve kalın yorgan kaplanırdı ve her yere yayılırdı. Yuvarlak deliğin alt kısmına, yığın haline getirilmiş küllerin ve kırılmış odun kömürünün üzerine bir parça odun kömürü ateşi yerleştirilirdi, bu tandırın içindeki ısının hiçbir yere kaçmasına izin vermezdi. Ev halkı tandırın etrafındaki minderlerin üzerine otururdu, vücutlarının yarısı yorganın altında olurdu ve ayaklarını “parmakcalık” denilen tahtaya dayarlardı, parmakcalık ateşten yanmayı önleyen bir güvenlik aleti gibiydi. Böylelikle oda sıcaklığının dışarıdan pek farklı olmadığı odada çok az miktarda bir ateş tüm aileye ısıtırdı.
Kışın esas olarak tandırın etrafı hayatın merkezi ve planlandığı yerdi. O, aslında çok amaçlı bir yapıydı. Onun üzeri yemek için masa gibi kullanılırdı. Uzun kış gecelerinde ziyaretçiler geldiğinde, kuru üzümler, şireler, hevenkler (zamanında kilerin tavanına asılan taze üzümler Paskalya’ya kadar bozulmadan korunurdu), incirler, çerezler, portakallar, gibi yiyecekler üzerine yığılır onlara damak tadı bayramı yaşatırdı. Hatırılar, toplumsal dedikodular, politik, dini, felsefi konular konuşulur, birbirlerine şakalar yapılır, oyunlar oynayarak ara sıra ağızlara şireler doldurarak, misafirler tandırın rahat sıcaklığından isteksizce ayrılana kadar uzun kış akşamlarının gerçekten tadı çıkartılırdı, onlar gaz yağı lambalarını yakar ve evlerine geri dönmek için gecenin dondurucu havasına dalarlardı.
Tandırın bir de “tandırın karnı” olarak adlandırılan üst bölümü vardı, bu bölüm yemeği ılık tutmak, bebeklerin bezini veya yağmurlu günlerde ıslak elbiseleri veya ayakkabıları kurutmak, hamurun gece boyunca mayalanması için ılık tutmak, ateşi yönlendirmek için kullanılan maşaları ve saksıları depolamak gibi değişik amaçlar için kullanılırdı. Ailenin kedisinin uyumak için gözde yeri de burasıydı; bazen, özellikle gorgod aşı (simit aşı; simit, et ve kızarmış soğanla yapılan, kahvaltıda yenilen yemek) yapıldığında yemek için evin bütün fertleri toplanana kadar burada ılık tutulurdu. Misafirlere tandır ateşinde kahve yapmak için veya çorba ısıtmak için genellikle demirden bir üç ayak kullanılırdı.
Tandırın iç kısmı her zaman kokudan uzak değildi. Yarı yanmış odun kömürü (mazırık), kömürleşmiş parmakcalık, yanık kumaş, ateşe düşen mendiller veya çoraplar, hepsi kokuya katkıda bulunurdu.
Tandırın bütün bu tatlarını alan kişi, diğer ısıtma sistemlerinden asla memnun kalmazdı. Antep halkı soğuk kış günlerinde yeteri kadar sıcak tutacak giysi giymezdi, bu nedenle işten veya okuldan gelen aile üyeleri pancar gibi kızarmış kulaklar, patlıcan gibi mor burunlar ve neredeyse donmuş eller ve ayaklarla eve gelirlerdi. Bu durumda ıslak çorapları ve ayakkabıları çıkartır, ayaklarını dizlerine kadar tandırın içine uzatır, tatlı bir sıcaklığın bütün vücudunu yavaş yavaş kapladığını hissederdi ve bu ılıklığın kemiklerinin iliklerine kadar yayılması keyifli ve unutulmaz bir deneyim olurdu.
Bir düzineden (12 kişi) daha fazla insanın bacakları, ayakları ve elleri ormandaki ağaçlar gibi tandırın içinde birbirine karıştığında ne olurdu? Doğal olarak “Ulan! çek kıçını!” gibi saldırganca ifadeler kullanılabilirdi. Bununla birlikte, özellikle komşunun güzel kızı tandırın içinde oturursa bazı arkadaşça ayak teması olması mümkündü. Bu temasların kasıtlı veya kaza sonucu olup olmadığını kim kanıtlayabilirdi?