ANTAKYA SOKAKLARINDA KAYBOLMANIZI ÖNERİRİM...

YAYINLAMA: 18 Temmuz 2022 / 15.07 | GÜNCELLEME: 18 Temmuz 2022 / 16.29

İki seneyi geçti Hatay’ın kıyı kesiminde sürekli oturuyorum.

Sık, sık “Özellikle kışın sıkılmıyor musunuz?” diyen sorularla karşılaşıyorum.

Bu tür sorularla karşılaşmamın nedeni yazlık bir sitede kışın da oturuyor olmam.

“Hayır! Hiç sıkılmıyorum” diyorum cevap olarak.

Gerçekten de sıkılmıyorum.

Yaz vakti, sevdiğim komşularımla vakit geçirmeye ve muntazam denize girmeye çalışıyorum. Deniz dalgalıymış filan hiç dinlemiyorum. Tuzlu suyun, içerisindeki iyonların kıymetini bilip bol bol içerisinde bulunmaya ve hatta ağzıma burnuma dolmasına izin veriyorum. Beni ziyarete gelen arkadaşlarımdan bazıları denize girdikten sonra duş bile almıyor, “Yazık vücudumuza yapışan tuz ve diğer mineraller duş alarak üzerimizden akmasın” diyorlar. Ben onu yapamıyorum, üzerimde tuz varken yaşamıma devam edemem.

Kış vakti ise, daha fazla okumaya, ders almaya ve gönüllü olarak ders vermeye ayırıyorum vaktimi. Bir taraftan kendim öğrenirken, diğer taraftan da bildiklerimi öğretmeye gayret ediyorum. Bu şekilde zamanın nasıl aktığını fark etmiyorum bile.

Antakya kenti pek hoş bir yer. Tam ortasından Asi nehri geçiyor. Asi, sıcak Antakya coğrafyasında bir hava koridoru yaratıyor diğer nehirler gibi... Geçen gün oradaydım, hava çok sıcak olmasına rağmen, o kadar tatlı bir rüzgâr vardı ki hiç terlemeden altı kilometreden fazla yürüdüm, dolaştım etrafta. Nehrin üzerindeki bir köprüden geçerken nereden aklıma geldiyse çocukluğum geldi... Babam, özellikle yaz vakti belli aralıklarla Antakya’ya gelirdi. Annem ve ben de ona eşlik ederdik. Özel İdare Müdürü ahbabıydı. Hafızam beni yanıltmıyorsa Özel İdare Lojmanı büyük bir parkın içerisindeydi. Yakınında da yüzme havuzu vardı, sesler gelirdi. Özel İdare Müdürü’nün hanımının yanına ziyaret amacıyla Antakyalı Hanımlar gelirdi ve yarı şaka yarı ciddi, köprüden geçerken eteklerinin kabardığını gülerek söylerlerdi. O Hanımlardan birisinin kıyafetini bütün olarak hatırlıyorum. Çok zarif, ince yazlık beyaz üzerine çeşitli çiçek motiflerinden oluşan şahane bir kumaş... Elbisenin altı, o zaman pilise denilen bir modelden oluşuyor. Elbise kolsuz, erkek yaka denilen bir modeldi. Etek kısmı pilise olduğu için özellikle de rüzgâr vurunca tüm pileler açılıyor ve geniş etek kabarıyor tabii. Hanımın ayaklarında, elbisesine uygun pek şık ince topuklu bir ayakkabı vardı. Eteklerinin rüzgârdan nasıl uçuştuğunu ayağa kalkıp, eteklerini elleriyle yana bastırıp, pek zarif biçimde anlatmıştı, hiç unutmamışım... Antakya’nın rüzgârını anımsayıp, ben oralara uzun şortla gittiğim için, elbisemin eteğinin başıma geçmesine şimdilik izin vermedim!

Uzun Çarşı, Antep’teki Arasa, Bakırcılar Çarşısı gibi otantik dükkanların yer aldığı çok büyük bir alanı kapsıyor. Epey öğrendim oraları... Şahane peynir, zeytin, tuzlu yoğurt nerede satılır biliyorum. Antakya’da sepet ve tabak olarak isimlendirdikleri buğday sapından örülerek yapılmış tepirlerin satıldıkları yerleri de ezberledim. O kadar çok aldım ki, evde koyacak yer kalmadı. Elimde plastik poşet taşımıyorum artık, her şeyi sepet içerisinde taşıyorum. Kurutmak istediğim herhangi bir kabuğu veya bitkiyi tepirin üzerine seriyorum. Hava nemli olduğu için kolay kurumuyor ama olsun, çok sağlıklı şartlarda suyunu kaybetmesini sağlıyorum. Yazın satın aldığımız kavun, karpuz veya kabağı da tepirin üzerinde muhafaza ediyorum, sağlıklı olarak bir süre duruyor. Çok olgunlaştığını hissedersem koyuyorum buzdolabına.

Geleneksel pek çok eşya da satılıyor Uzun Çarşı’da... Pek sevdiğim, bahar veya sonbaharda kullandığım Antakya’da dokunan kalın pike ve her türlü pamuklu çarşaf ta Uzun Çarşı’da satılıyor. Antakya’ya özgü bakır minik künefe tepsileri de satılıyor aynı çarşı da... Her şey var her şey... Kabağı delmeden oymak için kullandığınız kabak oyacakları da aynı çarşının meydan gibi bir yerinde satılıyor. Humus, künefe gibi yiyeceklerin de en lezzetlilerini Uzun Çarşı’nın bir yerinde bulmak mümkün...

Samimi olarak Antakya sokaklarında, özellikle de Uzun Çarşı’da kaybolmanızı tavsiye ederim. Mutlaka benden çok daha farklı şeyler göreceksiniz.

903578f4-f90b-4aad-b4bf-6836f6f95b7f

İsmail Zubari böyle bir karpuz yetiştiriyor Samandağ’da. Kendisi çiftçi ve muhteşem yazar ve fotoğrafçıdır. Karpuz, pek ince kabuklu ve gevrekti. Çekirdekleri de büyüktü. Rengi kırmızıydı ve çok şekerli değildi. Beğendim tadını.

e98a6302-e652-44c9-9993-3ae67ef29699

Maklube yemeği Antakya’da da pişiyor. Maklube Arapça “çevirme” demekmiş. Bölge olarak patlıcanla tanışmamız yüzyıllar öncesine gider. Patlıcan Hindistan’dan geldi. Maklube kızartılmış kemer patlıcan dilimlerinin tencerenin dibine döşenip, ıslatılmış pirincin nazik şekilde dilimlerin üzerine konulup, patlıcan dilimlerinin pirincin üzerine kapatıldıktan sonra, et suyu nazikçe ilave edilerek pişirilmesi ile yapılıyor. Fotoğraftaki Maklube’yi yapan Ayşe Doğruyol, Maklube’yi tabağa çevirdikten sonra üzerini haşlamış kuzu eti ile pek güzel süslemişti.

f6660107-1e4b-4936-98e9-0b04452634df

Hatay’ın kışları ılık geçen yumuşak havasında tropik iklimlerde yetişen her türlü çiçeği büyütmek mümkün. İşte bunlar da bizim Mandavilla, bazılarının Sandavilla dediği güzel çiçekler…

unnamed

Yakın zamanda keşfettim. Hatay’ın Kale köyü civarında deniz börülcesi, Kaya koruğu, deniz fasulyesi gibi tuzlu deniz suyu ile yetişen bitkiler de var. 

unnamed-2

Burası da Erikli Kuyu Köyü’nde Ramazan’ın piknik yerindeki manzara… Hava açık olsaydı denizi de görmek mümkün olacaktı.

unnamed-1

Batıayas’ta Yeşim künefe burası…

Künefeyi de, tereyağını da, peynirini de kendileri imal ediyorlar, sadece şekeri dışardan alıyorlar. Bence en iyi künefeyi Yeşim künefedeki Fatma Parlak Hanım yapıyor.

ANTAKYA SOKAKLARINDA KAYBOLMANIZI ÖNERİRİM...