İKLİM KRİZİ VE YANISIRA GÜZEL BİR KONSER
Füsun Sayek Sağlık ve Kültür Etkinlikleri bünyesinde 19 Ağustos günü yapılan İklim Krizi Seminerinde, CHP Genel Sekteri, yanısıra Avrupa Konseyi Parlementerler Meclisi (AKPM) Sosyal İşler, Sağlık ve Sürdürülebilir Kalkınma Komitesi Başkanı. Selin Sayek Böke pek güzel bir konuşma yaptı ve özet olarak dedi ki, “iklim krizine çözüm ararken ilk yapmamız gereken şey, düzeni değiştirmek. Değişim şöyle olabilir: Vatandaşın sorumluluk alarak çevre sorununu çözmeyi talep etmesi gerekiyor. İşte burada demokrasinin tüm koşullarıyla işlemesi gerek ki, vatandaş neticeye ulaşabilsin.
-Zeytinlikte maden aranmasına demokratik biçimde karşı çıkan halk, zeytinini savunarak sağlıklı çevrede yaşamaya hak kazanır.
-Tarım desteği olarak çiftçiye ülke gelirinin en az % 1’i verilir. Ülkemizde ise hazine desteği kullanılmayan yollara veriliyor. Çiftçi sadece ürün bazında mağdur olmuyor, ürün yetiştireceği tarla ve bahçeden de yoksun bırakılıyor.
-Karbon ayak izini düşük tutmamak gerekiyor. Zira Avrupa, karbon ayak izine vergi uygulayacak. Mevcut durum sürerse, Avrupa’ya, karbon ayak izinden dolayı 2030 yılında 170 milyar vergi ödemek durumundayız.
-En büyük ekonomik kriz, enflasyon ve belirsizlikten kaynaklanır. TL Değer kaybediyor, TL’sına güven yok.
-İzmir, asbest yüklü bir geminin yanaşmasıyla ağır bir sorunu yaşamak üzere… Brezilya’dan yola çıkan gemide asbest ve radyoaktif madde var. Gemi Aliağa’da sökülecek ve bu sırada kanser yayacak.
- Geminin içerisindeki yük nedir tam olarak bilmiyoruz. Açıklanmıyor, şeffaflık talep ediyoruz.
- Hindistan, bu geminin ikizini reddetti. Kanser, halk sağlığını direkt tehdit eden bir hastalıktır. İşte bu nedenle bu gemiye halk olarak, belediye olarak ve sivil toplum örgütü olarak karşı çıkmalı, “istemiyoruz” demeliyiz.
- Geminin sökülebilmesi için ÇED muafiyeti verildi, bu vatandaşı yaşarken öldürmek demektir.
- Unutmayın! Aliağa’ya yanaşacak bu gemiye karşı çıkmazsak, yarın o gemiler İskenderun limanına da gelir.”
***
İklim Kriziyle sağlık konusunda yaşayacaklarımızı öğrendiğimde moralim bozuldu. Öyle ya, havanın iki-üç derece ısınmasıyla 75 sene önce ülkemizden kaybolan genel adıyla Şark Çıbanı olarak bilinen hastalığı oluşturan Tatarcık sineği türü yeniden türeyecek ve belki bizi de hastalıkla tehdit edecek. Asbest yüklü gemi ülkemizde sökülürse havaya kanser yapabilecek dolu madde karışacak ve sağlığımız yine tehdit altına girecek. Hafta sonunu bütün bunları düşünerek geçirmiştim. 22 Ağustos Pazartesi günkü konser, haftasonu yaşadığım tüm endişeyi dağıttı diyebilirim.
Pazartesi akşamı Sayek Festivali’nde Hatay Akademi Senfoni Orkestrası konseri vardı. 9 sanatçıdan oluşan orkestranın sadece iki üyesi erkekti. Konser bir saat sürdü, pek hoş eserler çaldılar, bol bol alkışladık.
Orkestranın şefi Ali Uğur, topluluğun Antakya’da yaşayan müzik öğretmenleri ve konservatuvar öğrencilerinden oluştuğunu belirterek, “Burada 9 kişiyiz, ancak konserin türüne göre 70 kişi olabiliyoruz” dedi. Senfoni orkestrasının tarihi ve kuruluş nedenini derneklerinin internet sayfasında buldum:
Kültürlerin Senfonisi projesi, Hatay’ın geçmişinde belirgin şekilde var olan din, mezhep, milletler arası hoşgörünün yeniden inşası için alan açmayı ve günümüzde gittikçe azalan kültürler arası etkileşim için bir köprü oluşturmayı amaçladı. Kültürlerin Senfonisi, Hatay yerelinde ve yakın bölgelerdeki farklı dil, din ve mezheplere ait halk ezgilerinin senfonik tarzda düzenlenip icra edilmesi üzere yola çıktı. Seçmeler yoluyla çok sesli bir koronun oluşturulduğu Proje, orkestrada bulunan şan, müzikal işitme eğitmenleri tarafından koristlere verilen derslerle çalışmalarına başladı. Proje kapsamındaki konserler için özel bir repertuar seçkisi hazırlandı ve seçilen eserlerin orkestra için aranjmanları gerçekleştirildikten sonra orkestra ve koroyla provalar yapıldı. Kültürlerin Senfonisi Orkestrası İlk konserini Antakya ile Defne İlçeleri arasında bulunan Sümerler Amfi Tiyatro’da, ikinci konserini Hatay’ın Samandağ İlçesi’nde bulunan Batı Ayaz Köyü’ndeki tarihi Ermeni Kilisesi’nde gerçekleşti. Sanatsal faaliyetlere erişim güçlüğü yaşayan; özellikle kadın, LGBTİ+, mülteci ve diğer bütün azınlık bireylere kapsayıcılık esasıyla yaklaşan proje, gerçekleştireceği etkinlikleri sürdürülebilir ve evrensel anlamda erişilebilir kılmak için çağımızın teknolojik imkanlarından faydalanarak, sosyal mecralarda, görüntülü ve sesli kütüphaneler oluşturarak, zamansız bir sanat havuzu şekline geldi.