Böyle ‘gaf’ olur mu?

YAYINLAMA: 26 Ağustos 2012 / 20.00 | GÜNCELLEME: 26 Ağustos 2012 / 20.00

Bir insanlık suçunun Gaziantep’te işlenmesine bütün Türkiye karşı çıktı. Gaziantep’e kimse toz konduramadı.

Doğrusu bu kadar sevildiğimizi, takdir edildiğimizi ve üzerimize titrendiğini bilmiyorduk.

Türkiye’nin en parlak, dinamik, insana heyecan veren şehirlerinden Gaziantep’te gerçekleştirilen terör eylemi…” diye başlıyordu bir köşe yazarı yazısına. Diğerleri de bundan farklı değildi.

                                                    ***

Gaziantep’teki şehitlerin cenaze törenine katılan protokol, olabilecek en üst düzey katılımdı. Böylece Gaziantep’ten bütün dünyaya net bir mesaj verildi.

Gaziantepliler şehirlerine sahip çıkmada, kentlenmede dosta düşmana örnek bir tavır sergiledi.

Önceki gün şehrimize gelen TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, TÜSİAD Başkanı Boyner ve diğer önemli sivil toplum kuruluşu başkanlarının destekleri fevkalade önemliydi.

                                                   ***

Amerika’nın en Batısı’nda, büyük okyanusa bakan tarafında, Seattle, Washington’da yaşayan Amerikalı avukat dostum Tom Armitage’ın, geçmiş olsun dilekleriyle birlikte sosyal medyadan ve uluslararası haber ajanslarından edindiği bilgiyle bana Gaziantep’in bu kadar önemli jeostratejik bir konuma sahip olduğunu bilmiyordum, diye yazmasından da anlaşılıyor ki katettiğimiz yol tahminimizden de fazla…

                                                    ***

Aslında bu minval üzere devam edecektim ama Belediye Başkanı Dr. Asım Güzelbey’in Kent Konseyi’nde yaptığı konuşmaya dokunmadan edemeyeceğim.

                                                   ***

Konuşmasına şöyle başlamış Güzelbey:

…Bu şehrin belediye başkanı sıfatıyla konuşuyorum.

Taa Milattan Önce’ye gitmek istiyorum. M.Ö. 1285 yani 13’üncü asır. Gaziantep'te bir anlaşma imzalanıyor, dünyanın ilk yazılı barış anlaşması. Taraflar Mısır ve Hititler. Mısır Firavunu II. Ramses ile Hitit döneminin kralı Hattuşi arasında bir barış anlaşması imzalanıyor.

Anlaşmanın metni aynen şöyle:

Büyük kral haşmetli kral, kahraman Kral Ramses ile Hitit ülkesinin büyük Kralı Hattuşi’nin dostluklarını ve kardeşliklerini ve bunun devamını dileyerek bugün bir araya geldiler ve bir anlaşma imzaladılar. Bundan sonra iki ülke dost ve kardeş ülkedir. Sene M.Ö. 1285.

Anlaşmanın yapıldığı yer Gaziantep.

Dünyada yapılan ilk barış anlaşması ve dünyada yapılan ilk yazılı barış anlaşması bu şekilde Gaziantep’te yapılıyor…”

                                                        ***

Dinleyenler alkışlamış, duyanlar da yazmış…

Dr. Güzelbey, yalnız tarihi değil, herşeyi çarpıtıyor, aklına her geleni söylüyor…

Gaziantep’te veya civarında böyle bir antlaşma yapılmadı. Hayal mahsulü bir ifade tarzı. Ayrıca, taraflar savaş sonrası Suriye’yi bölüp paylaşıyorlar. Yani Asım Bey, baltayı taşa vuruyor, farkında değil! Dinleyicilerde alkışlıyor, çünkü hem bu tarihi olayı bilmek zorunda değiller, hem de karşılarında ciddi bir devlet adamının olduğunu farzediyorlar.

                                                      ***

Tarihçiler bu olayı şöyle kaydediyor:

Kadeş Antlaşması, M.Ö. 13. yüzyılın başında yapılan Kadeş Savaşı sonunda Mısır Firavunu II. Ramses ile Hitit Kralı III. Hattuşili arasında imzalanmış barış antlaşmasıdır. Suriye topraklarının paylaşılması ile neticelenmiştir. Yakın Doğu’da imzalanmış ilk antlaşma olma niteliğini taşır. Şu güne kadar kaydedilmiş-bulunmuş en eski uluslararası antlaşma olmasına karşın daha eski antlaşmaların varlığı kanıtlanmıştır. Orijinal olarak Akad dilinde yazılmış Mısır ve Hititçe'ye de kopyalanmış olan antlaşmanın kil tabletten kopyası Hitit İmparatorluğu'nun başkenti olan Hattuşa (Boğazköy) antik kentinde yapılan kazılar sonucu 1906 yılında bulunmuştur.

                                                       ***

Antik toplumlarda iki kralın bir araya gelip imza ettikleri bir antlaşma metni yoktur.

Devrin antlaşma koşullarının şablonları vardı ve muhtemelem krallar adına maddelerin detayları üzerine görüşmeler her iki tarafın yüksek görevlileri tarafından yapılıyordu.

Yani iki tarafın elçileri karşılıklı saraylar arasında gidip geliyordu. Kadeş antlaşmasının elimizde Hitit nüshası ve Mısır’daki nüsha vardır. Mısırdaki nüshada yazılana göre antlaşma Hitit Kral ve Kraliçesinin mühürlerinin yer aldığı gümüş bir tablet olarak Mısır’a gönderilmiştir.

Yani, taraflar Antep’te buluşup, el sıkışıp tablet değişiminde falan bulunmamıştır. Tarihi olayları böylesine çarpıtmamak lazım.

Hititler’in ilk başkenti Neşa ya da Kaniş'dir (Kültepe). Hititler’in daha sonraki başkenti ise bizim Boğazköy olarak bildiğimiz bugünkü Çorum ilinin sınırları içerisinde yer alan Hattuşaş'dır.

                                                ***

Diyebilirsiniz ki, bu kadar önemli mi?

Ne olmuş yani, antlaşma ha Hattuşaş’da olmuş, ha Mısır’da, ha Antep’te!

Değerli başkanımız yarın bir gün çıkıp da 30. Olimpiyat Oyunları Londra’da değil, Gaziantep’te yapıldı derse şaşırmamak lazım bu mantığa göre, değil mi?

 


 

 

Gaziantepspor’u beğendim

 

Ben Gaziantepspor’u, Fenerbahçe önünde beğendim.

Seçkin bir spor adamı, teknik direktör Hikmet Karaman, bu kadar olaydan sonra ve de kısıtlı imkanlardan taş gibi bir takım oluşturmuş.

                                               ***

İstanbul’da, bazıları tarafından yoğun eleştirildi.

Tek eleştiri konusu vardı: Sen kim oluyorsun da, İstanbul’da, Kadıköy’de Fenerbahçe’nin karşısında kafa kafaya futbol oynamak cesaretini gösteriyorsun?

                                               ***

Angaje yazar olursan, Gaziantepspor’un Fenerbahçe’ye maçın üçte ikilik bölümünde ecel terleri döktürdüğünü, üstün oynadığını göremezsin!

                                               ***

İlk gol çok önemliydi. Maçın kırılma anı idi.

Maçın hakemi Halis Özkahya, bayramda düşünüpte veremediği hediyeyi, cumartesi günü, “Sarı-Larcivertli dostlarım, şu gecikmiş bayram hediyemi lütfen kabul buyrun” deyip verdi: Uydurulmuş, ayıp, yakışıksız, skandal bir goool…

                                               ***

Top önce Serdar’ın göğsüne çarptı, sonra da eline… Özkahya’nın düdük çalmasına gerek yoktu! Ama pozisyonun olduğu yer gole yakın iyi bir yerdi! Dütt çaldı ve serbest vuruşu verdi.

Mehmet Topal, top koşturduğu Valencia’dan şutlanmak üzereyken Fenerbahçe üzerine atladı. İspanya’dan döndüğünden beri de pek bir şey oynamadı. Sıkıntılı bir döneme girmek üzereydi ki Halis abisi Bayram Hediyesi’ni verdi!..

İşte, Allah ne verdiyse, el, ayak, kol, bacak, kafa ne varsa Topal hepsini Gaziantep kalesi önünde kullandı.

                                              ***

Fenerbahçe kalesini koruyan Mert, kaç maçtır geleni gideni içeri alıyordu. Bizim maçta çocuğun şansı döndü.

Biraz bizimkiler topu Mert’e çarptırdı, biraz da Mert gelen toplara çarptı ve neticede o da Topal gibi temize çıktı, büyük kaleci oldu!

                                              ***

Antrenörün görevi takımı pozisyona sokabilmektir.

Eh, cumartesi günü o kadar çok pozisyona girdik ki, çok rahat beş gol atabileceğimiz maçtan farklı yenilgiyle ayrıldık.

Ama hiç önemli değil! Karaman ve ekibine biraz daha süre tanımalıyız.

Bu takım fikstür talihsizliğini üzerinden atınca, hiç kimsenin endişesi olmasın, üst sıralara tırmanacaktır.

Ben, Fenerbahçe önündeki Gaziantepspor’u beğendim.

 

 

 

 

Böyle ‘gaf’ olur mu?