ZEYTİN’İN ANAVATANINDA PEK GÜZEL BİR MÜZE
Üç sezondur, zeytinin anavatanı Kuzey Mezopotamya’da zeytin hasadı gözlüyorum. Sıcak olduğu için ilk hasat Eylül’ün sonunda Arsuz’da yapılıyor. Konacık Bakkalı Erdinç, yeşil zeytinleri firesi çok olmasına rağmen sıkıyor, erken hasadın epey müşterisi var. Ben de fırsat buldukça onun dükkanına gidip, farklı zeytinyağları tadıyorum. İki sezondan beri zeytin ülkesinde yaşamanın hazzını yaşıyorum ve öğreniyorum.
Geleneksel bir Antakyalı, zeytinyağını bir yıl dinlendirmeden yemiyor. Bu kişilerden birisi Neşeli Mutfaklar dükkanının sahibi Dilek Tecirli… Hatta bana da “sakın zeytinyağı tenekesini yere koymayın, tahtanın üzerinde muhafaza edin” demişti. Neden, diye sorduğumda “üşür” diye cevap vermişti. Dilek Hanım’ın bu öğüdünden sonra fark ettim ki sadece zeytinyağı değil, seramiğin/betonun üzerine konan her türlü yiyecek üşüyor.
Bu sene kısmet oldu, ailecek Hatay’ın ilçesi Altınözü’nü ziyaret ettik. Herkese tavsiye ederim, pek güzel bir yer. En büyük özelliği de Tokaçlı Köyü’nde bulunan Zeytinyağı Müzesi. Tokaçlı Köyü, ülkemizdeki tek Arap Ortodoks Hristiyan köyü. Hatay’da yaşayınca gördüm ki çok kültürlü yapısı, coğrafyasının özellikleri ve tabi Akdeniz, burayı yaşanılacak ideal yer haline getirmiş. İnsanlar barış içinde yaşam sürüyor burada, kimse yüksek sesle konuşmuyor, birbirini azarlamıyor, çemkirmiyor. Gerçekten her şey düşük tansiyonla seyrediyor. İlk geldiğimde, İstanbul’un kalabalık, vahşi yapısının izlerini sürüyordum caddelerde. Sonra, utandım ve ben de çok sakinleştim. Müthiş uyum sağladım doğaya.
Bilmem bilir misiniz, zeytinin anavatanı Kuzey Mezopotamya’dır. İşte, bu Zeytin Müzesi’nde müthiş evrensel bir anlatımla, bize zeytini ve anavatanını anlatmış, tanıtmışlar.
Antakya’da yerleşimin M.Ö. 4000’de başladığı düşünülüyor. Bölgede yabani zeytin ağacının (olea europea oleaster) ehlileştirme tarihi ise M.Ö. 6000-4000 yıllarında gerçekleşmiş.
M.Ö. 3000’de zeytin ağacı Ortadoğulu denizciler tarafından Kıbrıs ve Girit’e götürüldü. Islah edilmiş zeytin (olea europaea) Girit’te yetiştirildi ve işlendi.
M.Ö. 2000 Sakkarak Piramidi’nde yapılan arkeolojik kazılarda Eski Mısır uygarlığına ait zeytin sıkma aleti bulundu.
M.Ö.2000’de eski İsrail’de zekatla kutsama için ve ibadethanelerde kandil yakıtı olarak zeytinyağı kullanılmaya başlandı. Aynı dönemde zeytin, Ege’nin Doğu kıyıları ve adalarıyla tanıştı.
M.Ö. 1780 Hammurabi Kanunları’nda zeytin ağacını bir yıl iki ayaktan (60 cm) fazla budayanın ölüm cezasına çarptırılacağı maddesi yer aldı.
M.Ö. 1700’ler Girit’te silindirlerin kullanılmasıyla zeytinyağı üretimi ticari olarak önem kazanmaya başladı.
M.Ö. 1300’ler Mısır Firavunu Tutankhamun zeytin dallarından taç giydi.
M.Ö.1100 Ramses Güneş Tanrısı Ra’ya aydınlanmanın simgesi olarak zeytin dalları sundu.
M.Ö.1000 Antik Yunan’da zeytinyağı mutfakta kullanılmaya başladı.
Tokaçlı Köyü’ndeki Zeytinyağı Müzesi’nin işletmecisi Janet Çilingir. Janet Hanım, atasından gördüğü şekilde zeytin hazırlamış satıyor müzede. Yemeye doyamadığım zeytini Janet Hanım kül suyu ile tatlandırdığını söyledi. Okumuştum, bu bir yöntem… Ölçü olarak, 2,5 kilogram kül için 5 litre su konulup dinlendiriliyor. Külünden süzülen su, çizilmiş veya çizilmemiş zeytinle buluşturulup 5 gün kül suyunun içerisinde bekletiliyor. Daha sonra bildiğimiz salamura yapılıyor.
Biz soba yakıyoruz, o nedenle şahane meşe külümüz var. Ancak, külü pudra gibi elemek gerekiyor. Zira külün içerisindeki yanmamış odun parçaları yiyeceğe zarar verebilir. Aslında uğraşsam, küllü suyu kabartma tozu gibi kullanıp, ne güzel çörekler yapılabilir… Yeterli gücü bulunca yaparım belki.
Zeytin müzesinde ailecek Janet Hanım’ı da aramıza alıp, selfi yaptık
Fotoğrafta gördüğünüz gibi bölgede kullanılan yedi farklı lisanda zeytin sözcüğü aynı şekilde kullanılıyor.
Bu haritada zeytin ağacının Kuzey Mezopotamya’dan çıkıp, Avrupa’ya nasıl yayıldığı pek güzel anlatılmış.
Farklı lisanlarda zeytin sözcüğü
Müzenin işletmecisi Janet Çilingir ile.