Gripin

YAYINLAMA: 27 Eylül 2012 / 20.00 | GÜNCELLEME: 27 Eylül 2012 / 20.00

Uzun yıllar önce halk arasında ‘her derde deva’ diye anılan Gripin ilacı adeta bir tutkuydu.


Bir Gripin al, birşeyin kalmaz!’ sloganı halkın dilinden hiç düşmezdi.


Gripin; nezle, soğuk algınlığı, romatizma gibi rahatsızlıklara, hızlı etkisi ve geniş spektrumu sayesinde çok iyi geliyordu.


Ürünün en önemli özelliği olan uygun fiyatı, her eczanede kolaylıkla bulunabilir olması ve tek ambalajda satılması, Gripin’e olan ilgiyi inanılmaz derecede artırdı. Milyonlarca kutu satılan bu ilacı Türkiye’de kullanmayan yoktur dersek abartmış olmayız!


                                               ***


Dün gıyaben tanıdığım, emekli eczacı bir beyefendi aradı.


Bugün yazını okudum, çoğu insanın hislerine tercüman olmuşsunuz. Haysiyetli olmanın, dik durmanın, hırsız olmamanın, vergi kaçakçısı olmamanın, uğursuz, asalak olmamanın bir erdem olduğunu senin yazından okumak ben ve benim gibi insanları sonsuz mutlu etti. Sana teşekkür ediyoruz” dedi.


                                               ***


Biraz sohbet ettik telefonda.


Süte su katanları, bol sulu kolonya yapanları, deterjana ucuz madde katanları yazmışsın. Ama asıl yazman gereken Gripin’den hiç bahsetmemişsin” deyince şaşırdım.


Gripin’in neyini yazmam gerekirdi ki, diye sorunca öyle bir yanıt aldım ki apıştım, kaldım. Yok artık, bu kadarına da pes yani demek geldi içimden.


 


Merakınızı hemen gidereyim. Eczacının adını, eczanesinin ismini, mekanını vermem etik olmaz. İşte söyledikleri…


“O zamanlar Gripin adeta peynir ekmek gibi satılırdı. En çok parayı bu ilaçtan kazanırdık. Güvenliydi, etkiliydi ve fiyatı da uygundu. Bir süre sonra eczaneye gelen müşteri pazarlık etmek istedi. Ben de, bunun fiatının maktu olduğunu, bir kuruş bile ucuza satmanın suç olduğunu söyledim. Ama eczaneye gelen bir  sürü müşteriden de öğrendim ki, Gripin bakkallarda yarı fiyatına satılıyor. Önce, acaba İstanbul’dan birisi aradan malı mı temin ediyor diye düşündük. Neyse, işin peşine düştük, araştırdık ve sahtekarı bulduk. Arasa’da Attarın birisi basit bir imalathane kurmuş, fabrika gibi çalışıyor, sahte ilaç imal ediyordu. Sahtekarlık çok şerefsiz bir iş ama halkın sağlığını hiçe sayarak bunu ranta çevirmek daha büyük şerefsizlik. Dur hele, asıl diyeceğim bu değil. O sahtekar bugün çok ünlü bir işadamı. İşte ben buna yanıyorum. Bunun için yazın içime su serpti. Bunu da yaz ki, kayıtlara girsin. Belki yarın birileri bu sahtekarı adıyla sanıyla yazar!”


                                               ***


Vebali üzerimde kalmasın, işte yazdım.


Ama gerçek bir şok içerisindeyim. Halkın sağlığını hiçe sayarak, sırf para kazanmak için sahtekarlık yapmanın bir cezası olmalı. Eczacı beyefendiye, ne oldu, ceza gördü mü diye de sormadım, çünkü midem bulandı, kusmak istedim.


Bu dünyada belki hakettiği cezayı görmedi, tamam, ama bunun bir de öbür tarafı var, değil mi?


                                               ***


Vay canına, bunu bilmiyordum, keşke de bilmeseydim.






 


Demirel ‘klasik’ bir adamdı…


 


New York Times’da yayınlanan bir yazı tarihe mutlaka not düşülecek bir olaydan bahsediyor.


Obama, Şubat 2011’de telefonda Hüsnü Mübarek’e “Artık çekilsen, milyonlar Tahrir Meydanı’nda seni protesto ediyor, kan dökülüyor” diyor.


Mübarek’te, kademeli bir geçiş yapacağını, Eylül’de bırakmayı düşündüğünü, söylüyor. Ama zaman kazanmak istediği her halinden belli olduğu için, Obama ısrar edecek oluyor. Mübarek, Obama’nın lafını ağzında koyarak, “Sen daha gençsin, dünyanın bu bölgesini anlamazsın” diyor!


                                                               ***


Aslında doğruyu söylüyor. Ortadoğu’yu kim anladı ki, daha dünün çocuğu Obama anlasın!


Obama, bu konuşmaya ve Mübarek’in tavrına çok bozuluyor. Belki de bir süre sonra yapılacaklar, hız kazanıyor ve 10 gün sonra Hüsnü Mübarek hastalık bahanesi ile görevden uzaklaştırılıyor.


                                                              ***


Mübarek, Obama’yı Ortadoğu konusunda genç ve  tecrübesiz buluyor ama kendisi de belli ki 10 gün sonrasını göremiyor!


Mübarek bilseydi ki, yaş kemale erdi, eski refleksler kalmadı, değişime karşı koyamıyor, belki itibarını kurtarabilirdi.


Ama olmadı, bütün dünyanın gözleri önünde mahkemeye demir kafes içinde getirildi,


                                                               ***


88 yaşındaki Demirel, Balyoz için diyor ki, “Daha köprünün altından çok sular akar…


Mübarek gibi ne refleks kalmış, ne de değişimi kavrayabilmiş


Dünün güçlü adamı Demirel için bir arkadaşım biraz kırmızı noktalı da olsa güzel bir değerlendirme yaptı:


“Demirel klasik bir adamdı. Ama artık görüyorum ki ‘klas’ gitmiş, geriye kalanı da bir işe yaramaz!”


 


 


 


 


 


 


 

Gripin