BİR CUMHURİYET AİLESİ

YAYINLAMA: 12 Kasım 2023 / 21.19 | GÜNCELLEME: 12 Kasım 2023 / 21.19

Cumhuriyetimizin 100. yılını kutluyoruz. O nedenle kendi ailemi konu ettiğim bir Cumhuriyet Ailesi yazısı yazmak istedim. Ben çocukken Antep nasıl bir yerdi, ailem nasıldı, özellikle kültüre bakışımız nasıldı gibi kendi sorduğum soruların cevaplarını yazmak istiyorum.

Cumhuriyet ailesi derken, Cumhuriyet’ten önce doğmuş babamın, Cumhuriyet’ten sonra doğmuş annemin, Cumhuriyet’in 24. yılında dünyaya gelmiş abimin ve Cumhuriyet’in 30. yılında doğmuş kendimin yaşadığımız kültür hayatımızdan kısa özetler vermek istedim.

Babamın içerisine doğduğu Antep’teki kültür hayatı hiç öyle düşünülen gibi geri değildir. Babam, ilkokulun ilk üç sınıfını eski Türkçe harflerle okumuştu, o nedenle not tutarken eli o harfleri kullanmaya çok yatkındı. Çoğu kişi babamın steno bildiğini sanırdı, oysa o çocukken öğrendiği Arap harflerini büyük ustalıkla steno sembolleri gibi hızlı yazarak not tutar, hiçbir ayrıntıyı kaçırmazdı. Halkevleri’nin  açıldığı dönemde babam, genç birisi olarak bütün etkinliklere katılmış, bugün Arkeoloji Enstitüsü olan Kendirli Kilisesi, o dönemde Halkevi olduğu için sahnesinde tiyatrolar oynamıştı. Hatta, 1939’da Hatay sanır taşı kaldırılırken İskenderun ve Antakya’da yapılan törenlere katıldığını, oyunlar sergilediklerini anlatırdı.

İlkokulun geriye kalan iki senesinde Latin harfleri öğrenmişti babam, o nedenle sanki acemice yazardı Latin harflerini. Annem, Cumhuriyet’in hayat bulmaya başlayan dönemlerinde okuduğu için, pek şanslıydı. Yazısı da güzeldi, çok disiplinli birisiydi, ilkokuldan sonra gittiği biçki-dikiş yurdunda bir çok beceri kazanmıştı. Onlardan birisi cetvel veya mezura ölçülerini ezbere bilmesiydi. 10 santim dediği yeri ölçerdiniz, 10 santim gelirdi, 25 santim dediği yer 25 santim olurdu, ben hep hayretle izlerdim annemi. Ona imrendim herhalde, zaman zaman kendi üzerimde deniyorum kaç santim meselesini… Başardığımı görüp, seviniyorum.  Abimin yazısı inci gibiydi, hani öyle derler ya... Küçük a harflerini de matbaa harfi gibi yazardı, normalde hepimiz el yazısı gibi yazarız ya. İlkokul öğretmeni Cemal Arslan’dı. Cemal Bey, el yazısını düzgün yazsın diye çok emek verdi herhalde. Sadece muntazam yazmaz, çok da iyi ifade ederdi söylemek istediklerini. Pek cesurdu, kendini anlatmak konusunda.

Gelelim, benim çocukluğumun geçtiği Gaziantep’e… Bunu en güzel Ahmet Ümit anlatmış T24’e verdiği bir röportajda. Ümit, 1960-1978 yıllarından bahsetmiş. Eee benim de 1960’a erer aklım, daha öncesini de hatırlarım azıcık, ama 1960’ta okuma yazma bildiğim için daha kesin hatırlarım tabii. Ahmet Ümit diyor ki: “Antep çok farklıydı. Anadolu’da pek çok yer, şehir özelliği taşımaz. Oysa Antep bir şehirdi. Kütüphanesiyle, sinemalarıyla şehirdi. Kendine ait bir radyosu vardı. Erkekler ve kadınlar, gazinolara, ikindi sazlarına birlikte gider, Hamiyet Yüceses’i, Şükran Ay’ı, Müzeyyen Senar’ı, Zeki Müren’i dinlerdi. Yerleşik bir halk vardı. Okullar ‘eğitim kurumu’ niteliğindeydi. Onat Kutlar, Ülkü Tamer, Edip Akbayram Antep’ten çıktı. Şehir bir cazibe merkeziydi. ‘Anteplilik’ özel bir durumdu. Urfa’ya bağlı Halfetililer, Birecikliler ve Maraş’a bağlı Pazarcıklılar kendilerini Antepli gibi görürlerdi. Toprağı bereketli, insanları çalışkandı. Şehrin demokrat, kendine özgü bir kimliği vardı. Elbette şehir bu kimliğini geçmişten gelen yapısına borçluydu.

Ne güzel ifade etmiş değil mi? Çocukluğumun Anteb’i gerçek anlamda bir şehirdi. Anadolu turnesine çıkan tiyatroların ilk uğrak yerleri Gaziantep’ti desem yanlış olmaz. İşte o nedenle ben: Yıldız Kenter, Müşvik Kenter, Şükran Güngör, Nurdan Damcıoğlu, Altan Karındaş, Altan Erbulak, Mücap Ofluoğlu, Gülriz Sururi, Engin Cezzar, Haldun Dormen, Nevra Serezli, Metin Serezli, Suna Pekuysal, Ergün Köknar’ı defalarca sahnede seyretmiş biriyim. Ergün Köknar, daha sonra yemek dünyasına da girdiği için onunla birlikte etkinliklere katılma şansım da olmuştu.

Facebook da arkadaş olduğum Saniye Akay Demirel, çocukluğunun geçtiği Adana’yı betimleyen pek güzel anılar paylaşıyor. Yazdıkları pek hoşuma gitti. Saniye Hanım, okuldan eve öğle yemeği için geldiğinde babasını gazetelerini okur bulurmuş. Ben de öğle yemeği için eve geldiğimde babamı gazete okurken bulduğumu hatırlıyorum. Babam, hatırladığım dönemde -1960’ların başından itibaren-  Cumhuriyet, Milliyet, Akşam, Hürriyet ve tabi ki kendi çıkardığı, önce Gaziyurt, sonra Sabah gazetelerini sabahtan alır, müsaitliğine göre Matbaa’da okur, öğle vakti de eve getirirdi. Annem, öğle yemeği faslı bittikten sonra, gezmeye gidecekse bile, gazetelere mutlaka çabucak bir göz atardı. Öğleden sonra okuldan döndüğümde ödevden önce ben de günlük gazeteleri okurdum. Babamın çıkardığı gazeteyi birinci sırada okurduk, zira oradaki haberlerin hepsi yereldi. Şehirdeki fısıltı gazetesinden önce doğru haberi biz babamın gazetesinden alırdık.

Yukarıda Matbaa’da dedim, zira biz o zaman evde gazete bürosu demez matbaa derdik. Anadolu’daki tüm gazeteler o dönemde geçimlerini gazetecilikten ziyade matbaacılıktan sağlarlardı. Geçimimizi matbaadan sağladığımız için herhalde, o öne çıkmıştı.

Annemin ve babamın görüştüğü bütün kişiler gazete okurlardı. Aralarında haberler veya köşe yazıları konusunda tartıştıklarını hatırlıyorum. Tartışmaları çok seviyeli olurdu. Aynı fikirde olmasalar bile, daha ziyade bilgilendirici tartışmalar yaparlardı. Bir de babamın yazdığı, köşe yazısı veya haberde eksiklik yanlışlık varsa, “Osman Bey, yazdığınız konu eksik kalmış” ya da “size yanlış bilgi vermişler” gibi son derece zarif uyarıları dikkatle dinler, çok acil işi olsa bile mutlaka o haber veya konu ile anında ilgilenirdi.  Eğer gün içerisinde yeterli ve doyurucu bilgi almışsa, ertesi günkü gazetede konuya açıklık getirip yayınlardı. Bu konuda çok ilginç örnekler var, ancak doğru yazabilmek için arşivi görmem gerek, şu anda o imkana sahip değilim.

Abimin de babamın izinde gittiğine defalarca tanık olmuşumdur. Benimle görüşürken bile, eğer yazılan bir haber veya köşe yazısı konusunda tamamlayıcı ya da doğrulayıcı bilgi gelmişse, konuşmayı keser, “Ayfercim kusura bakma, ara verelim, konunun doğruluğunu öğrenmek zorundayım” derdi.

Ne güzeldi o günler… İnsanlar beğendikleri bir gazeteyi mutlaka baştan sona okurlardı, hatta ilanlarına kadar. Gazete okuma alışkanlığı iyidir. Hem çevrenizden hem dünyadan haber alır, farklı görüşleri algılar, beyninize yerleştirirsiniz.

Viyana’da 320 yıldır yayınlanan dünyanın en eski gazetesi Wiener Zeitung 1 Temmuz 2023 itibariyle sadece internet üzerinden günlük yayın yapmaya ve ayda bir kez basılmak üzere yayın şeklini değiştirdi. O zaman anladım ki zaman değişmiş ve eskisi gibi kalmanın imkanı ve gereği de yok… Ben her sabah gazete okumaya devam ediyorum. Beğendiğim, dürüst haber veren gazeteler internette var. Sabah gazetemizi de internetten okuyorum, ilgimi çeken haberleri sosyal medya hesabımda paylaşıyorum.

 

BİR CUMHURİYET AİLESİ
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *