Zevklerinizi alışkanlık haline getirmeyin…
Gazeteci Atilla Karaduman, bizi çok üzerek, aramızdan ayrıldı.
Çok iyi bir gazeteci, saatlerce sohbet edebileceğiniz bilgili, okuyan, değerli bir arkadaştı. O da “gazeteci” olarak doğanlardandı. Önce gazeteci, sonra insandı. Sağlıklı olduğu sürece okudu, değerlendirdi ve yazdı.
Vefat ettiğini duyduğum gün boyu, hem kızdım, hem kaybı için acı duydum.
Neden kızdım?
Gaziantep’te sevilen bir gazeteciydi. Tatlı dili ile çözmeyeceği haber yoktu. Meslekî olarak son derece yetenekliydi. Pek tatlı bir eşi, iki tane de pırlanta gibi çocukları vardı. Sonra duydum ki karısından boşanmış. Çok kızdım: “Neden dağıttın yuvanı? Yazık değil mi o çocuklara? Boşanacaktın neden evlendin?” dedim. Bana ne cevap verdi biliyor musunuz? “Mahkeme tarihine geçtim, haberin yok. Hâkime dedim ki: “Karım, arabesk şarkı dinlemekte ısrar ettiği için boşanmak istiyorum Hâkim Bey. Hâkim zapta geçirmek istemedi söylediklerimi, ben zorla geçirttim” dedi. Cevaben: “Atilla, sen bir türlü yetişkin olamamış bir ergensin. Bir de yaptığın yanlışı, süsleyerek ve hatta gurur duyarak bana anlatma.”
Meslektaş olarak, birlikte kutladığımız “Basın bayramları” geldi aklıma. Ne şamataydı… Çok zeki olduğu için muhteşem espriler yapar, birisi cevap verince, katiyen altında kalmaz, kimseyi, kırmadan incitmeden yeni bir espiri ile cevap verirdi. Hani derler ya, meclis adamı, aynı öyleydi.
Bu fotoğraf, 24 Eylül 2015’te çekildi. Bir bayram olmalı, biz de tatil için Küçükkuyu’ya gittik herhalde. Şimdi hatırladım, Venüs Motel’de kalmıştık, Erhan’ın tavsiyesi üzerine. Gündüzleri buluşup birlikte geziyorduk. Kendisini orada tanıdığım mekânlara götürüp, arkadaşlarımla tanıştırmıştım. O da bizi yeni tanıştığı mekânlara götürüyordu. Dibek kahvesi yapan bir yer vardı, beni tanıştırmıştı.
Çok sık olmasa da zaman zaman telefonla görüşüyorduk. Uzuun uzun telefon görüşmeleriydi bunlar… Hafızası çok kuvvetliydi. Bu konuşmalarda en hoşlandığım şey ise, farklı görüşte olduğumuz bir çok olayı tartışmaktı.
Bir gün telefon açtım, baktım pek keyifli… “Ne oldu?” dedim. Migros’a gitmiş, bakmış ki bir reyonun önünde kuyruk var, bu da girmiş. Dediğine göre kuyrukta bekleyenler yörenin kadınları, likör yapmak için alkol alıyorlarmış. Kuyruğa girip, bu da almış o alkolden. Üstüne hanımlardan hem likör, hem rakı yapmayı öğrenmiş. Birden aklıma geldi, Migros’tan ben de almıştım alkol. Üzerini okumuştum, tahıldan üretiliyordu, o nedenle ben dezenfektan olarak kullanıyordum. “Sakın ondan rakı filan yapma… 95 derece alkolü seyreltmeyi bilmezsin, ayrıca tahıldan elde edilen alkolle rakı yapılmaz” dedim. Beni dinler mi hiç? Bir de anason aromasını nasıl kullandığını ballandıra ballandıra anlatıyordu. Neyse ki sonradan vazgeçti o sevdadan. Ama zarar vermiştir vücuduna.
Nurgün’ün yengesi, “Bir insanın kendi kendine verdiği zararı başka hiç kimse veremez” dermiş. Ne kadar doğru.
“Abla, -beni kızdırmak için- bana verdiğin öğütleri duvarıma yazıyorum.”
“Ne yazdın duvarına Atilla?”
“Zevklerinizi alışkanlık haline getirmeyin. Von Der Osten/ Ankara Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Kurucusu”
“Peki hayatında uyguluyor musun?”
“Yok, uygulamıyorum, ama çok beğeniyorum.”
“Atilla, aktif meslek hayatımız boyunca, siz hepiniz sigara içtiniz, ben içmedim, ama aynı ortamda olduğumuz için üzerime sinerdi. Her gün giysilerimi balkona asıp havalandırmak zorunda kalırdım. Beni o kadar rahatsız etmezdi. Şimdi, o sigaraların içerisine ne koyuyorlarsa çok ama çok rahatsız oluyorum, dumanından, kokusundan. Hatta, bindiğim asansörde henüz sigara içmiş birisi varsa -kokudan anlıyorum- asansörden iniyorum. Ne koyuyorlar sigaraların içine bilmiyorum, ama içeni öldürüyor” dedim. Pek hoşuna gitti, güldü.
Sevgili Atilla, ne vardı o şahane kişilikli vücudu bu kadar hor kullanacak? Kolay mı yetişiyor senin gibi insanlar? En başta kızlarının, ailenin, sonra arkadaşlarının ve toplumun senin gibi okuyan, anlayan ve yazan kişilere ne kadar ihtiyaçları var… Belki de seni sen yapan o bir türlü yetişkin olamayan ergenliğindi. Kimbilir, belki o büyümeyen ergenlik seni sıra dışı gazeteci yapıyordu.
Kızgınlığım gözyaşlarıma vurdu şimdi. O nedenle komik anılarımızı da hatırlayamıyorum. Daha fazla yazmayacağım da. Şu anda sana telefon edip: “Abla….” diyen sesini duymayı, yapacağın bir şakaya gülmeyi çok isterdim, çok…