Halfeti
Uzun süreden beri sevgili çiftçi arkadaşım Zeliha Güngören’i seçildiği Halfeti Belediyesi’nin meclisinde ziyaret etmek istiyordum, kısmet bugüneymiş…
Sabahın erken saatinde çıktık yola. Bugün Halfeti’nin “pazar” günüymüş, köylüler de sebze getiriyorlarmış, merak ettim, ne yetiştirdiklerini görmek istedim. Pazar, 07.00-12:00 saatleri arasında, o nedenle de erken gitmek gerekti.
Pazarda benim sevdiğim tür taze sarımsak buldum, aldım. Arsuz’da daha geç oluyor sarımsak. Taze sarımsak oldukça risklidir, arabanın içi, üç gün sarımsak kokacak, yapacak bir şey yok…
Daha sonra Halfeti Belediyesine gittik orada Belediye Eş Başkanı Saniye Bayram’la tanıştırdı beni Zeliha. Belediye Başkanı Halfeti dışında olduğu için eş başkan vatandaşları dinleyip, dertlerini çözüyordu.
Halfeti, Urfa’nın ilçesidir, ancak küçüklüğümden beri sanki Gaziantep’in ilçesiymiş gibi yakındır bize. İklim olarak Akdeniz’i andırdığı ve her türlü meyve ve sebze yetiştiği için büyük sempatimiz vardır.
Zeliha ve bugün tanıdığım Eş Başkan Saniye, ne kadar güçlü kadınlar… Aklıma tabletlerde gördüğüm Mezopotamyalı kadınların rölyefleri geliyor. Zeliha’yı 36 senedir tanıyorum, hiç kopmadık, tek başına bir roman olacak kadar zengin hikâyesi var. Zaten politikaya girmesi de o nedenle, kendi gibi kadınlarla beraber mücadele isteğinden kaynaklanıyor. Daha önceki yıllarda bir partinin Halfeti ilçe başkanlığını da yapmıştı. Köyün ilk traktör kullanan, traktörü tamir edebilen, her türlü işi korkmadan yapabilen yiğit bir kadındır Zeliha. Bir de icadı var: Güneşte fıstık kavuruyor. Mevsiminde fıstığı önce foslarından ayırıyor, sonra kabuğunu soyuyor, çıtlatıyor ve en son da tuzlu suya ıslatıp güneş altında kurutup, aslında kavuruyor. Çok lezzetli oluyor bu tür hazırlanan fıstık, hele, ikram etmeden 10 dakika önce fırında ısıtırsanız tadına doyum olmuyor.
Eş Başkan Saniye ise, 18 yaşında evlendiği eşi ile sadece beş sene bir arada kalabilmiş. Eşini vurmuşlar, kan davası nedeniyle. Eşinin ölümünden 4 ay sonra dünyaya getirmiş ikinci çocuğunu. “Babamın evine gitmek zorunda kaldım, yoklukla, yoksullukla o iki çocuğu okuttum, birisini evlendirdim, dört torunum var diyor. Bana bir fotoğraf gösteriyor, torunların fotoğrafı, pek güzel iki kız çocuğu, geleneksel kıyafetleriyle düğüne gitmişler. Fotoğrafa birkaç kere bakmaktan kendimi alıkoyamıyorum. İyi ki geldim, iyi ki tanıdım bu insanları…
***
Birecik barajı eski Halfeti’yi sular altında bırakınca, yukarı bir yere yeni Halfeti yapmışlar. Eski Halfeti, Yeni Halfeti kavramlarını bugün kafama daha iyi yerleştirdim. Yeni Halfeti Fırat nehrini kuşatan tepelerin üzerinde, Fırat’tan epeyi uzak. Eski Halfeti ise baraj gölü üzerinde bir marina olmuş durumda. Dubaların üzerinde yüzen lokantalar, sık sık yola çıkan gezi tekneleri ve jet ski kiralayan turistler ile Fırat’ın bağrında oluşan yeni bir konsept. Havası çok güzel, hani bazı yerler vardır, kendinizi orada çok iyi hissedersiniz, eski Halfeti öyle bir yer.
Eşim trip adviser’dan baktı hangi yüzer lokantada oturacağımıza. Venedik diye bir yer… Biraz yürüyünce bulduk. Ama kimse yok, lokanta bom boş… biraz ürkütücü…ilk baştaki lokanta, tur otobüsünün orada durması nedeniyle doluydu. Halfeti’de şöyle bir adet var, baştan çay ikram ediyorlar, sonra, içerisine siyah gül yaprakları konulmuş kahve… Eş Başkan önce şahane bir çay ikram etti, arkasından güllü kahve. Merak ettiğim için içtim, şahane bir şey. Sanırım Menengiç’in yağını alıp, kuru hale getirmiş, sonra da içine gül yaprakları ilave etmişler. Ayy çok beğendim. İlla de alayım diye, turistik dükkanların olduğu Eski Halfeti’ye gittik. Oradan kahvemi aldım. Adam pek aklı başında idi, ona da “Hangi lokantaya gidelim?” dedik, Venedik’i gösterdi. Neden boş sorusuna “turist mevsimi değil, o nedenle boş” şeklinde çok mantıklı bir cevap verdi.
Fotoğrafta gördüğünüz yer Venedik lokantası. Şaput balığı, patlıcan kebabı ve haşhaş kebabı yedik. Bol miktarda meze de getirdiler, hepsi de güzeldi, sıcak ekmekle götürdük. Şaput balığı Fırat’a özgü bir balık türü. Özel bir terbiye ile yapılıyor, biz şiş üzerinde yapılmışını yedik, çok lezzetliydi.
Antep’te yaşasam, haftada bir kez eski Halfeti’ye giderdim. Ne güzel şahane bir yer…