Erdoğan, Taksim’i Tahrir Meydanı’na çevirecek
Başbakan Erdoğan, henüz şokta. Olayları iyi değerlendirip, doğru teşhis koyamıyor ama, demokrasinin yalnızca sandıktan çıkan oy oranı olmadığını öğrenecek.
Demokrasinin, “Yüzde 50 oy aldım, canımın istediği herşeyi yaparım” demek olmadığını anlayacak.
Yüzde 50 oy almış olmanın geri kalan yüzde 50’yi hiçe saymak olmadığını görecek.
Taksim’deki gezi parkı protestosu, bu protestonun gelecek uzantıları, Recep Tayyip Erdoğan’a, iktidarının ebedi olmadığını, olamayacağını da anlatacak.
Önceki gün “Eylemcilerden eylemi sona erdirmelerini rica ediyorum” noktasına gerilemişti, dün yine "Bir kaç çapulcu", "Cami de yapacağız", "AKM yıkılacak" noktasına tırmandı.
Başbakan Erdoğan bu gidişle Taksim’i Tahrir Meydanı yapacak, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Ama olan barış sürecine olacak.
Aynı saatlerde AKP iktidarının İçişleri Bakanı Muammer Güler, 28 Mayıs'tan bugüne kadar 67 ilde 235 eylem ve etkinlik yapıldığını, 6 ilde olayların devam ettiğini açıklıyor.
Olaylar sırasında, 89 polis aracı, 42 özel aracın zarar gördüğünü,bunların içinde 4 otobüs, 18 belediye otobüsü, 15 kamu aracı, 94 iş yeri, bir konut, bir polis merkezi ve 4 siyasi parti binasında çeşitli saldırılarla zararlar meydana geldiğini söylüyor.
Görüldüğü gibi, mesele hiç öyle bir avuç çapulcu işi falan değil, doğrudan doğruya halkın bu iktidardan ve uygulamalarından rahatsızlığı.
***
Başbakan Erdoğan, olaylardan son derece tedirgin, rahatsız ve müthiş tutuk.
İlk yumruğu yiyen boksör gibi sendeliyor…
Halkı çok iyi tanıdığını iddia edip, daha uzun yıllar iktidarının devam edeceğini sanıyordu.
Ama artık gerçekten tılsım bozuldu.
Bugün gezi parkı, yarın başka bir gerekçeyle sokağa dökülmeler devam edecek. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Kendisi de, "Bunların Gezi Parkı'ndaki sökülen ağaçlarla alası yok ki orada da, kesilen ağaç değil sökülen ağaçlar var. İki tane de kesilen ağaç var" diye aslında olaya doğru yaklaşmayı deniyor, ama orada kalıyor. Ötesini getiremiyor.
***
Dün apar topar Habertürk ekranlarında Fatih Altaylı’nın karşısına geçip oturdu.
Altaylı’nın saçma sapan, çanak tutan soruları bile onu kendine getirmeye yetmedi.
Son derece başarısız, inandırıcılıktan, samimiyetten uzak konuşmalar yapıp durdular.
Zaten direnişçiler de Habertürk’ün önüne yürüyüp, "Satılmış Habertürk, Satılmış Medya", "Fatih Altaylı bize de sorsana", "Canlı yayın kaç para" diye sloganlar attılar.
***
Son bir-iki ay içinde, Reyhanlı’daki patlama, onlarca kişinin yaşamını yitirmesi, ardından içki yasağı, sonrasında üçüncü köprü meselesi, Taksim’e topçu kışlası dikme girişimi halkın sabrını zorladı. İki aydan daha da geriye gidecek olsak sayacak onlarca daha neden sıralarız.
Başbakan Erdoğan, “Yüzde 50 oyum var” rehavetiyle kendini fazla kaptırdı. Halkı fazla hafife almaya başladı.
“Diktatörlük kanımda yok, ben bu milletin hizmetkarıyım” diyorsa da inandırıcı değil. Uygulamaları onu haklı çıkarmıyor.
***
Uluslararası ilişkiler ve AB Uzmanı Cengiz Aktar, “Son 4-5 yıldır Türkiye’de otoriter bir icraat var. Kontrol, denge, denetleme laflarını duyunca sinirlenen bir siyasi irade var. Türkiye’deki bütün kurumlar tamamen tek bir kuruma biat eder hale geldi” diyor.
Başbakan Erdoğan, bu yapıyı bir de Başkanlık sistemi ile taçlandırmak istiyor.
Ama, artık çok zor. AKP iktidarının bundan sonraki süreci de çok zor, Erdoğan’ın kafasındaki başkanlık şekli de.
Yaşanan son gelişmelerle ilgili olarak Siyaset Bilimci ve Yazar Doç. Dr. Haluk Gerger’in değerlendirmesi de ilginç. Gerger, “Bugünden itibaren demokratik muhalefet yükselirken kendi partisinin içi de dahil olmak üzere Erdoğan’ın gerilemesi başlamıştır. Erdoğan artık içeride ve dışarıda çok sevdiği Menderes’e benzemiş, Menderesleşmiştir. Umarız sonu onun gibi olmaz ve parti içi muhalefet onu da demokrasiyi de kurtarır” diyor.
***
Taksim Gezi Parkı vesilesi ile başlayan olaylar, her fırsatta, her yerde artarak devam edecek.
Başbakan Erdoğan ve iktidarı halkı her zorladığında sokağa dökülmeler sürecek.
Son olaylarda da görüldü ki hiç kimsenin biber gazını da tazyikli suyu da aldırdığı yok.
Başbakan keşke saçma sapan ihtirasları ve uygulamaları, halkla inatlaşmayı bir kenara bırakıp, ülkenin sorunlarına yoğunlaşabilse.
Zira bu gidişat barış süreci açısından da hiç hayra alamet değil.