Eski defterler…
Şehr-i Emin’den emin olmayan sözler…
Durup durduk yerde, hem de yıllarca sonra gazetecilerin önüne çıkıp, “Göreve başladığım zaman belediyenin borç defterinin oldukça kabarık olduğunu gördüm. Bu kabarık borç arasında ödenmemiş elektrik borçları da bulunuyor. Benden önceki belediye yönetimi tek kuruş elektrik borcu ödememiş. Şimdi onlara ait olan borçları hiç şikayet etmeden biz ödüyoruz” demenin bir alemi var mı?
Aradan tam 10 yıl geçmiş, ikinci dönemin bitmek üzere, sen başlamışsın eski defterleri karıştırmaya…
‘Eski defterleri karıştırmak’ tabiri;eski olayları, işleri bir çıkar umuduyla tekrar ele almak, yeniden gündeme getirmek, anlamında kullanılır.
Ben buna ne gerek var ki diye düşünürüm ama, demek ihtiyaç varmış ki, eski defterlere sarılıyor, Dr. Güzelbey.
Ağzına geleni söylüyor!
“Gaziantep’in her anlamda çehresini değiştirdim. Alt ve üst yapı hizmetlerinin hepsini tamamladım. Bu hizmetleri yaparken birileri hep karşımıza çıktı, ‘Yapamamışsınız’ dedi. Bazen yargıya gittiler bazen ise mahalle dedikodularıyla bizi engellemeye kalktılar. Biz her defasında bunları görmezden geldik. Ve işte bugün gelinen nokta Gaziantep’in bir dünya şehri olduğunu hep birlikte görüyoruz.”
(O hep aynı şeyi söyleye söyleye unutmuş veya her nasılsa mütevazı davranmış olabilir, ben cümleyi onun namı hesabına tamamlayayım: Gaziantep, bütün dünyanın en hızlı gelişen, yaşam standardı en hızlı artan, en yaşanabilir dokuzuncu şehridir!)
Antep’in çok ama çok güzel bir lafı vardır:
“Ağası yiğit olanın etbaı sarhoş gezer…”
Ne güzel bir söz, sanki Dr. Asım Güzelbey için söylenmiş…
Böylece eski sözlerini (sanki geçerliymiş gibi!) daha mürekkebi kurumadan tevil ediyor!
‘El mi yaman bey mi yaman’ göreceğiz!
Balcan zamanı!..
AK Parti Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ı hatırlayacaksınız!
TBMM Genel Kurulu'nda, CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’e cevap verirken yakışıksız bir benzetme yapması üzerine kürsüde üzerine yürüyüp, “Senin a... koyacağım. Senin a... koyacağım. Soytarı, köpek şerefsiz! O.. çocuğu! P... kurusu. P.... kurusu! Satılık köpek! Şerefsiz! Senin ananı s....m!” küfürlerinin yer aldığı sözleri TBMM tutanaklarına geçmişti.
Aslan, büyük tepki uyandıran bu çirkin küfürlerden dolayı daha sonra herkesten özür dilemiş, “Meclis’e de yakışmadı şahsıma da yakışmadı” demişti.
Ama özrün süresi dolmuş olmalı ki, daha doğrusu ‘balcan zamanı’ geldiği için Aslan yine kendini tutamadı! Bakın ne oldu?
“Önceki gün Meclis’in gece çalışmaları sırasında bahçedeki koltuklarda uyuyan Aslan’ın fotoğrafları dün bir gazetenin birinci sayfasında yayınlandı. İktidar kulisinden bahçeye çıkan dört kadın gazeteciden biri, bahçede oturan Zeyid Aslan’a karşılaşınca selam verdikten sonra “Uyurken çekilen fotoğrafınızı basmışlar” dedi.
Kadın gazeteciler bahçede bir oturma grubuna yerleşirken, hemen arkalarından gelen Aslan, sinirli ifadelerle konuşmaya başladı. Ses tonunu yükselten Aslan, “Sizi buraya sokmamak lazım. Geçen sene de aynısını yaptınız. Bir dahaki dönem hiçbiriniz buraya giremeyeceksiniz. Gazetecilerin buraya alınmaması için elimden geleni yapacağım. Siz bu yaptığınızı gazetecilik mi sanıyorsunuz? Biz de insanız, yoruluyoruz. Ben de sizin bacak aranızı çekip gazeteye bastırsam‘Bunların doğal hali bu’ diye.... Ahlaksız olurum değil mi? Ama sizinki gazetecilik oluyor” diye bağırdı.
Bu sözler, ‘Balcan zamanı’ bile söylenmez!
Bakalım TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Milletvekili’nin (!) bu sözleri karşısında nasıl bir tavır alacak?
Futbolda ‘Şarklı’ zihniyeti!..
Türkiye ilk kez bir FİFA organizasyonuna ev sahipliği yaptığı 2013 U20 Dünya Kupası’nda seyirci sayısı değerlendirmesinde sınıfta kaldı.
Oynanan 50 maçı 261 bin 509 seyirci izledi. Maç başı seyirci ortalaması 5 bin 230 olarak gerçekleşirken, şampiyona tarihinin en düşük seyirci sayısı rekoru kırıldı!
Rekor 1 milyon 309 bin 929 ile Kolombiya’da. Nijerya’da yapılan şampiyonaya 625 bin, Katar’dakine 455 bin seyirci gelmiş.
Şimdi diyeceksiniz ki, bu gençlerin turnuvası, o kadar da önemli değil! Ama Türkiye’de Süper Lig’de de durum farklı değil. Sezon ortalaması 10 bin seyircinin biraz altında. Bu rakam Almanya’da 43 bin, İngiltere’de 36 bin.
Bu ülkelerde seyirci futbolla ilgili. Statları dolduranların tek amacı kaliteli maçlar izlemek, nefis goller seyretmek, taraftarı olduğu takımlara destek vermek. Bu seyircilere izledikleri takımların başkanlarının isimlerini sorsanız kimse bilmez. Futbolcuları, teknik adamları iyi bilirler ama külübün başkanı kimdir, ne iş yapıyor bilmezler.
Türkiye’deki durum ise tam tersinedir. Kulüp başkanları ön plandadır. Durmadan onlar konuşur, onlar ahkam keser ve hep ön planda kalmak için çırpınırlar.
Bu da maalesef geri kalmışlığın tezahürüdür!
Genellikle Türkiye’de kulüpler, başkanların oyuncağı, rant kaynaklarıdır. Normalde asla kuramayacakları yüksek düzeyde ilişkileri bu konumları sayesinde elde ederler. Cemiyette kendilerine bu sayede yer edinirler, ünvan kazanırlar.
Tanıdığınız kulüp başkanlarını biran için gözünüzün önüne getirin. Bu insanların ne meziyetleri var ki! Kulüp başkanı olmasalar, kim onları ciddiye alır ki!
Değerli ve saygın başkanları tenzih ederim. Onlar zaten kendilerini bilirler.