Kaddafi’nin Haremi…
Şu sıralarda Fransız gazeteci Annick Cojean’ın yazdığı ‘Gaddafi’s Harem/Kaddafi’nin Haremi’ kitabı bütün dünyada ‘Best Seller/En çok satan kitaplar’ listesinde bulunuyor.
Süreyya henüz 15 yaşında genç bir kızdır. Libya’nın Akdeniz kıyısındaki Sirte şehrinde bir okulda öğrenim görmektedir. Bir gün okulu ziyarete Muammer Kaddafi ‘The Guide/Rehber’ gelir. Süreyya, ‘Rehber’e bir buket çiçek vermekle görevlendirilir. Kaddafi, çiçeği alırken genç kızın başını okşar. İşte bu okşamayla birlikte gelişen olaylar Süreyya’nın bütün hayatını değiştirir. Kaddafi’nin muhafızları Süreyya’yı hemen okuldan alarak Kaddafi’nin Tripoli yakınlarındaki Bab al-Aziz’deki malikanesine/çadıra götürürler. Burada eğitimden geçen Süreyya, Kaddafi’nin haremine girer ve seks kölesi olur, diğer genç kızlar gibi...
Bütün dünyanın merak edip okuduğu bu kitaptan bir bölümü tercüme edeceğim. Biraz kırmızı noktalı ama bir diktatörün nasıl yaşadığını anlatmak bakımından çok ilginç ve de önemli.
Kaddafi, linç edilerek öldürülmese, belki de bu kitap hiç yayınlanmayacaktı. Çünkü, Kaddafi böyle yayınları yakından takip ediyor ve yazarlarını öldürtüyordu. Bu yüzden ölmeden önce hakkında yazılan pek kitap bulunmuyor.
Süreyya anlatıyor: Sirte’den çıktıktan sonra çölü yırtarcasına arabayla bir süre gittik. Ne kadar gittik tam bilemiyorum ama süre bana hiç bitmeyecek gibi geldi. Sdadah’a geldiğimizde birkaç tane çadır gördüm, hepsinin önünde çok sayıda 4x4’ler vardı. Mabrouka (Süreyya’yı eğitme görevli kadın) arabadan indi ve kendini takip etmemi söyledi. Bu sırada bir başka arabada sanki bizim okuldan bir kızı, o da benim gibi ‘Rehber’i karşılamada görevliydi, tanır gibi oldum. Çok edişeliydim, başıma kötü şeyler geleceğini hissediyordum.
Çadırdan içeri girince onu kırmızı bir koltukta otururken gördüm. Elinde kumanda vardı. İmparator gibi duruyordu. Elini öpmek için bir adım attığımda gönülsüz olarak başka bir tarafa bakarak uzattı. Mabrouka’ya, sinirli bir ses tonu ile “Fevziye ile Selma nerede?” diye sordu. “Geliyorlar” dedi. Benim yüzüme bakmadı bile. Sanki odada bir insan yokmuş gibi davrandı. Orada aptalca ne yapacağımı bilemeden dururken birden ayağa kalktı, “Senin aileden nereden?” diye sordu.
“Zilte’den.”
Suratı hala ifadesizdi. Mabrouka’ya “Kızı hazırlayın” diye emir verdi ve odadan çıktı. Mabrouka, oturma odası gibi düzenlenmiş çadırda köşede bir koltuğa oturmamı söyledi. İçeri, orada çalıştıkları belli olan iki kadın girdi. Fevziye çenemi tutup, “Hiç endişe edecek bir şey yok, küçük Süreyya” dedi ve gülerek hemen uzaklaştı. Bu arada Mabrouka telefonda birilerine emirler yağdırıyordu. Konuştuğundan anladığım sanki benim gibi bir kız daha gelmiş olmalı ki, “Onu buraya getirin” dedi.
Telefonu kapatınca bana döndü, “Hadi gel buraya, ölçünü alacağız, sana güzel giysiler getirecekler. Senin sutyen ölçün kaç?” Afallamıştım, “Ben… bilmiyorum. Benim bütün giysilerimi annem alır.” Canı sıkılmıştı, Fatma’yı, diğer bir kadını çağırdı. Garip bir insandı, geniş omuzları ve sesiyle bir erkeği andırıyordu. Bana sarıldı, ellerimi tuttu ve beni kucaklıyarak, “Bu yeni mi? Nereden geldi bu?” diye sordu, sonra da elindeki mezura ile kalçamı, göğsümü ölçtü. Ölçülerimi bir kağıda yazdılar ve odadan çıktılar. Odada yalnız kalmıştım, hava da kararıyordu. Acaba annem ne düşünüyordu? Burada olduğumu söylemişler miydi? Eve nasıl dönecektim?
Epey bir bekleyişten sonra Mabrouka kapıda belirdi. Ounu tekrar görünce biraz rahatladım. Hiçbir şey söylemeden kolumdan tuttu, yanındaki sarışın hemşireye kanımı almasını söyledi. Fatma beni banyoya sürükleyerek, “Hadi soyun, çok tüylüsün, bunlardan kurtulman gerek.” Bacaklarıma, kollarıma kıl döken ilaç sürerek traş etti. Çok utanmıştım ve bir mana veremiyordum. Acaba neden diye kendi kendime düşündüm, ‘Rehber’in yanına yaklaşanların hijnenik olmaları gibi bir zorunluluk mu vardı?” Neyse, beni bornoza sardılar tekrar oturma odasına götürdüler. Mabrouka ve Selma yanıma oturdular. İkisinin de belinde silah vardı.
“Şimdi seni bir güzel giydireceğiz, makyaj yapacağız sonra da Muammer babana götüreceğiz.”
“Yani bütün bunların hepsi Muammer babanın yanına gidebilmek için mi? Ben ailemin yanına ne zaman döneceğim?”
“Sonra! Önce sahibine saygı sunacaksın!”
Bana bir ipkini verdiler, hayatımda hiç görmemiştim. Beyaz ipek, saten karışımı yandan yırtmaçlı, üst tarafı ön ve arkası açık bir elbise verdiler. Uzun saçlarımı gevşeterek belimden aşağı bıraktılar. Fatma her tarafıma parfüm sıktı, dudağıma da renksiz ruj sürdü. Annem olsa asla bunu yapmama izin vermezdi. Mabrouka beni gayet dikkatli baştan aşağı süzdü ve elimden tutarak sahibimin odasına götürdü, kapıyı açarak beni içeri itti.
Kaddafi yatağın üzerinde çıplak duruyordu. Dehşete düşmüştüm. Ellerimle gözlerimi kapadım, “Aman Allahım, bir yanlışlık olmalı, benim burada ne işim olabilir?” Arkamı dönünce kapı eşinde Mabrouka’yı gördüm. Dudaklarımı oynatarak ona, “Adam çıplak!” demek istedim ama anlamadı ve beni arkamdan ittirerek, “Gir içeri”dedi.
Elimi tuttu, yatakta yanına oturttu. Yüzüne bakmaya cesaret edemiyordum. “Dön bana oros…”
O kelime! Tam manasını bilmiyordum ama çok kötü bir şey olduğunu, sanki değersiz bir kadına söylenen bir kelime olduğunu hissediyordum. Kımıldamadım. Beni kendine döndürmeye çalıştı, karşı koydum. Kollarımdan, omuzumundan çekti ama benim bütün vucüdum kasılmıştı. Bu sefer saçımdan çekti. “Korkma, benim senin babanım. Sen beni öyle biliyorsun, değil mi? Ben senin ağabeyin de sayılırım. Biraz sonra da sevgilin olacağım! Hepsi ben olacağım! Artık bundan sonra hep burada kalacaksın ve ebediyen benim olacaksın.” Yüzü bana iyice yaklaşmıştı, nefesini hissediyordum. Boynumu, yanaklarımı öpmeye başladı.
Bundan sonrası pek yazılacak gibi değil! Sahibine itaat etmediği için önce dayak yiyor, sonra eğitilerek doğruyu (!) yapması öğretiliyor. Haremdeki kızlardan birisi oluyor.
Süreyya yaşıyor. Bu kitap onun anlatımıyla yazılıyor.
Kitabı okuduktan sonra hep o anı düşündüm. Kaddafi linç edilirken, gazete haberlerinde okumuştum, hep şöyle yalvarmıştı: “Ben sizin babanızım. Yanlış yapıyorsunuz, günah işliyorsunuz…”
Yatağına zorla soktuğu küçük kıza da aynı şeyleri söylüyor, “Ben senin babanım. Biraz sonra da sevgilin olacağım!..” diyor.
Gerçi hiç bir diktatör yatağında ölmemiştir ama Kaddafi’nin bu iğrençlikleri anlatılmayacak kadar vahşice…
Aileler kızlarına sahip çıkamıyorlar. İleri giderlerse öldürülüyor. Bu daha ilk kitap, kimbilir arkadan neler gelecek… Dünyada neler oluyor, diktatörler nasıl yaşıyor, bilmenizi istedim.