100 milyon Dolar’lık bir yazı…
ATV ve İstanbul Sabah Gazetesi’nin satışı için işadamları arasında para havuzu kuruldu iddialarına gazeteci İsmail Küçükkaya’nın FOX TV’deki Çalar Saat programında işadamı Nihat Özdemir ile yaptığı görüşmeyi dinleyince epey gerilere gittim.
Nihat Özdemir, İstanbul Sabah’ı ve ATV’yi satın aldığını kabul etmiyor. Ancak, yeni sahibine 100 milyon Dolar borç verdiğini söylüyor.
Benim yazacaklarım havuzla ilgili değil. Gaziantep Çimento Fabrikası ile ilgili… Bugün bu fabrikanın sahibi Nihat Özdemir’in Limak adlı şirketi.
Gaziantep Çimento Fabrikası özelleştirilmek için ihaleye çıkarıldığında Gaziantep Sanayi Odası koordinasyonunda yatırımcı bir ekip oluşturulmuştu. 50 milyon Dolar civarında bir fon gerekiyordu.
Abdülkadir Konukoğlu, “Arkadaşlar ne kadar para verecekse, eksiğini ben tamamlayabilirim” diyerek ilk kez gerçek ortak bir yatırım yapabilmenin yolunu açmıştı.
Epey uğraşıldı, didinildi ama pek bir şey toplanamadı. Konukoğlu sözünde durdu, büyük payı ortaya koyarak Gaziantep Çimento Fabrikasına resmen talip olundu.
Ne olduğunu anlatmadan önce biraz çimento fabrikası hakkında bilgi vereyim.
Gaziantep Çimento Fabrikası zamanın ölçülerine göre serbest piyasa ekonomisini andıran bir yapılanma ile kuruldu. Yüzde 49’unu Gaziantepliler’e hisse yolu ile verdiler, yüzde 51’i de devletin oldu.
Hisseler kapışıldı tabii. Öyle ya, Gaziantep’te dev bir sanayi kuruluşuna ortak olunuyor, çimento iyi iş yapacak, kar edecek ve herkes hissesi nisbetinde kazanacak.
Hiç de öyle olmadı! Kar mar dağıtılmadı! Yüzde 51 devletin olduğu için hesap verecek kimse bulunamadı. Halkın parası boşa gitti. Bütün hisseler deve oldu!
Gelelim ihaleye…
Biz, kurum olarak girdiğimiz ve Gaziantepli eski yatırımcılar olarak da bu işin mağduru olduğumuz için ihalenin bize verileceğinden emindik. Daha doğrusu, ihalenin sonuna kadar gidip, ne olursa, kaç miyon Dolar olursa olsun, alacaktık.
Ama önümüze bilmediğimiz, bizimle ilgisi olmayan hesaplar çıktı. Demirel, seçim kaygısıyla Cem Uzan’ın etki alanına girmişti. Uzan’ın özel televizyonu o zaman için çok önemliydi. Uzan’da çimento fabrikasını fena halde istiyordu! Seçim kaybetmemek için Demirel, bizim çimento fabrikasını Uzan’a verdi.
Sonra ne mi oldu?
Uzan, o fabrikaya 5 para ödemedi. Televizyonu sayesinde terör estiyordu. Herşeyi alıyor, ödeme falan yapmıyordu.
İşte böyle saçma bir zaman tünelinden geçerek çimento fabrikası tekrar satışa çıkarıldı. Konukoğlu da tekrar talip oldu. Burnunun dibinde, Sanko’dan bağırsa sesi duyulacak mesafedeki çimento fabrikasını istemesi kadar doğal ne olabilirdi…
Üstelik en yüksek teklifi de vererek ihaleyi kazandı.
Bu kez de karşısına ‘Rekabet Kurulu’ çıktı.
Konukoğlu’nun Adıyaman’da da çimento fabrikası olduğu için Gaziantep’i de alırsa ‘kartel’ oluşturabileceği varsayımı ile fabrika ikinci sıradaki teklife, Limak’a verildi.
Konukoğlu’da gitti, Antep’e 20 dakika mesafede, Kahramanmaraş ili sınırı içine daha modern bir çimento fabrikası kurdu. Devlet’in işini bazen anlamak zor oluyor!
Nihat Özdemir deyince aklıma geldi. Eskiden 100 milyon Dolar denince zamana göre bir veya iki çimento fabrikası alınıyordu. Şimdi, bu kadar para bir telefonla, “Emrin olur!..” denilerek borç olarak veriliyor!..
Türkiye’nin geliştiğine, hem de bayağı iyi geliştiğine inanmayanlara bu örneği vermek istedim.
Aziz Yıldırım olayı!..
Aziz Yıldırım’la ilgili yazılanları okuyorum. CNNTürk’deki Ahmet Hakan’ın programını da seyrettim. Ama kafam hala karışık.
Belki önyargılıyım.
Çünkü, insanlar çabuk unutuyor ama Aziz Yıldırım’ın kavga etmediği spor adamı kaldı mı?
Kendi yöneticisi Sadettin Saran’a, potansiyel rakip gördüğü için Rusya’dan yapılan bir transferi bahane edip iftira atmadı mı?
Divan kurulu Başkanı Yüksel Günay’la kavga etmedi mi?
Eskişehir Başkanı Halil Ünal’a ağıza alınmayacak küfürlerle saldırmadı mı? Hatta bu kavgaya neden olan konuda şöyle demişti: “Ben başkan olduğum sürece Ersun (Yanal) bu takımda çalışamaz!"
Bugün Fenerbahçe’yi kim çalıştırıyor? Ersun Yanal!
Daha uzun bir liste var ama Mehmet Ail Aydınlar’ı da anmak lazım.
Son Fenerbahçe Genel Kurulu’nda, duygu yüklü bir konuşma yapan ve gözyaşlarına hakim olamayan rakibi Mehmet Ali Aydınlar’a (Genç yaşta oğlunu kaybettiği için) alenen saldırıyor:
“Git evinde ağla! Fenerbahçe başkanlığı ağlama yeri değil! İstismar etme!”
İşte insanlık dışı bu lafları sarfeden Aziz Yıldırım, Ahmet Hakan’ın programında ağlıyor, mağdur olduğunu söylüyor, duygu sömürüsü yapıyor!
Mağlup oldukları son Sivasspor maçının devre arasında, herkesin namuslu bir insan olduğunda birleştiği hakem Yunus Yıldırım’a hem hakaret ediyor, hem de tehdit ediyor: (Sivas-Fenerbahçe maçının temsilcisi Yıldıray Arslan'ın raporundan)
“Galatasaray'ın köpeği oldunuz hepiniz be! Şampiyon olamazsak hesabını sorarım!”
Bunlardan başka daha mafyavari tacizler de var! Yalnız Aziz Yıldırım mı? Kalecisi Vokan’la birlikte, “Seni evinden aldırırım! Seni karının koynundan aldırırım!” diye savurdukları tehditler henüz unutulmadı.
Aslında yalnız bunlar mı?
Uzağa gitmeye gerek yok!
Futbol kulüplerinin başkanlarına şöyle bir bakınca, içlerinden kaç tanesini beğenip, “İşte spor adamı böyle olmalı” diyebilirsiniz!..
Cazgırlarla, mağdurları; asillerle, kalibresi düşük olanları ayırabilmeliyiz.
Spor dünyamızın başındakilerin çoğu övgüyü heketmiyor!