Ustalık değil, çuvallama dönemi yaşıyoruz
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 12 Haziran seçimlerinden önce seçim meydanlarında oy isterken, “Çıraklık ve kalfalık dönemi bitti, bundan sonra ustalık dönemi başlayacak” diye vaatte bulunuyordu.
Oysa seçimden sonra yaşanan süreç AKP açısından bırakın ustalığı, tam bir “Çuvallama” dönemi olarak başladı ve sürüyor.
Zaten etkili muhalefetin bulunmadığı, iktidar partisinin ülke ve uluslar arası sorunlara hep duygusal perspektiften baktığı bir ülkede bundan fazlasını beklemek işin doğasına ters olurdu.
Bakalım AKP’nin içerde ve dışarıdaki bu çuvallaması başımıza hangi dertleri bela edecek?
***
Filistin’e manen derin, bazen anlamakta güçlük çektiğimiz bir bağı bulunan, Türkiye’nin bölgedeki ilişkilerini bu manevi duygusallık ile şekillendirmeye çalışan Başbakan Erdoğan’ın İsrail ile ilişkileri germeye başlaması “kalfalık” döneminde başlamıştı.
“One minute” çıkışı ile bugüne gelen sürecin startını bizzat kalfalık döneminde vermişti.
***
İçinde güya abluka altındaki Filistinliler’e yardım götüren Mavi Marmara’nın Akdeniz sularına yelken açarak, uluslar arası gerginliğe ve 9 insanın yaşamını yitirmesine neden olduğu olay da yine Başbakan Erdoğan’ın “Kalfalık” zamanına denk gelmişti.
AKP iktidarı, bir sivil toplum örgütünün, gemiye insanları doldurup, uluslar arası ilişkileri Akdeniz’in tehlikeli derin sularında salındırmasına, tepe tepe harcamasına ve insanların yaşamını hiçe saymasına yalnızca seyirci kalmakla yetinmeyip, ciddi anlamda arka çıkıp, destek verdi.
Böyle olunca, İsrail ile ilişkileri bitirme noktasına taşımanın “Ustalık” dönemine rastlaması gayet normal.
O kalfadan ancak böyle bir ustalık beklenirdi.
***
Kürt sorununun çözümü için, AKP’nin “Demokratik açılım” diye şaha kalktığı zamanlar da “Kalfalık” dönemindeydi AKP’nin ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın.
Açılımı tartışmak ve kamuoyunun desteğini arkasına almak için sanatçılarla, yazarlarla, sivil toplum ileri gelenleri ile ayrı ayrı toplantılar yapıp, görüş alış-verişinde bulunduğu izlenimi vererek, gözümüze sempatik görünmeye çalışıyordu.
Aradan fazla bir zaman geçmedi. Attığı adımdan her gün biraz daha gerilemeye başlamasını, iyi niyetli barışseverler olarak, “milliyetçi- bağnaz” muhalefetin tepkisine bağlayarak kendimizi avutmuştuk.
AKP’nin, “Demokratik açılım-Kürt açılımı” yaklaşımının terörü bitirmek değil, asker yerine polisle silahlı mücadeleyi devam ettirmek anlamını taşıdığını ise ancak 12 Haziran sonrası başlayan “Ustalık” döneminde
kavrayabildik.
***
Kalfalıktan ustalığa gelinen dönemde, “Kürt sorunu artık, AKP iktidarı tarafından çözülmesi mümkün ve ihtimal dahilinde olmayan ve olmayacak bir sorun olarak” giderek şiddetlenen boyutta varlığını koruyacaktır.
***
AKP iktidarının kalfalığı döneminde bir de “Deniz Feneri” olayı patlak vermişti hatırlarsanız!
Hani şu Almanya’daki gurbetçilerin cehaletini ve manevi duygularını istismar ederek toplanan trilyonlar ve bu trilyonların AKP’nin kasasına aktığının iddia edildiği dava.
Yukarda tanrı var. AKP ve Başbakan, kalfalıklarının ilk dönemine rastlayan bu süreci alabildiğince iyi yönetip, toplumun şüpheli bakışlarına aldırmayarak, yollarına devam ettiler.
Elbette, Deniz Feneri davası da AKP’nin ve Erdoğan’ın “ustalık” dönemine doğru yavaş da olsa yol aldı. Tüm engellemelere rağmen, Deniz Feneri’nin sırrını çözme uğraşı veren savcıların görevden alınması tam da bu döneme denk geldi.
AKP, ustalığın verdiği hareket kabiliyetiyle olsa gerek, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı kanalıyla hızlı bir manevrayla iki savcıyı davadan çektirdi. Yani öyle söyleniyor.
***
İktidarın ve Başbakan Erdoğan’ın ülke ve uluslar arası ilişkileri yönetirken ön planda tutup, her şeyi alt-üst ettikleri duygusallıkları, olayın ucu kendilerine dokunduğu anda yerini akılcılığa ve tedbiri elden bırakmamaya terk ediyor.
Anlayacağınız, bu “ustalık” döneminden memlekete fazla bir hayır gelmeyecek!