Ramazan
Yurdumuzda kandiller yandı, iftar topları atıldı, sahur davulları çalındı.
Şimdinin ramazanı, dünün ramazanından farklı elbette. Manası, ibadeti, inanışı değişmedi ama, ilan ediliş şekli, yemekleri ve gelenekleri değişti.
Şimdi Diyanet İşleri Başkanlığı Ramazan ayının doğuşunu rasathanelerden soruyor, radyolardan, gazetelerden ilan ediyor.
Eskiden ramazan, hilal şeklindeki ayın gökte görünüşü ile başlarmış.
Herkesin tanıdığı, aklı başında 2 kişi ramazan ayının doğuşuna yakın günlerde akşam üstleri şehrin en yüksek bir yerine çıkar, hilal şeklinde doğacak ayı beklermiş. görür görmezde hemen kadı efendiye koşar yemin ederek hilali gördüklerini bildirirlermiş.
Gaziantep şer’i mahkeme sicillerinde bu konudaki mahkeme kararları mevcuttur. Bu kararlarda hilali gören tanıkların kimlikleri ve tanıklıklarının özeti de bulunmaktadır.
Ramazan ayını görmek için çıkılan yer de Türktepe olurmuş.
Kadı efendinin kararı ile Ramazan ilan edilir, toplar atılır gümbür gümbür, kandiller yanar minarelerde… Ve Ramazan başlarmış.
Ramazan geliyor diye camiler temizlenir, kandillerin yağları tamamlanır, fitilleri yenilenir, halılar eskimişse yenileri alınır, açık yer kalmışsa kilimlerle doldurulur.
Bu hazırlık ve masraf o semtin halkı tarafından seve seve yapılır, herkes bu kutsal ay için kesenin ağzını açardı.
Daha ramazan gelmeden önce komşu illerden güzel sesli hafızlar gelirdi. Her camide nöbetleşe cüz okurlar, ramazanın sonunda da hatim indirirlerdi.
Dedelerimizin bıraktıkları vakıflar içinde kayıtlar görülüyor:
-“Ramazanda 50 yoksul giydirilsin, bayram öncesi 10 çuval pirinç, 20 teneke şeker yoksullara dağıtılsın “ gibi…
Vakfın idaricileri de bu hükümleri yerine getirmek için pirinci, şekeri alır hafızlarlardı Ramazan başlangıcında….
Ramazan geliyor diye evlerde ne yapılırdı?...
Kısmetse yarın da onlardan söz edilir…