Vizyonerlik…
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden çıkan devrim mahiyetinde çok önemli bir sonuç var.
Şimdilik, bu tarihi sonuç, Erdoğan’ın seçim zaferiyle gölgelense bile yakın bir zamanda, 10 ay sonraki genel seçimlerde olabilir, ön plana çıkıp Türkiye’nin kaderinde rol oynamaya başlayacaktır.
Adı sanı pek duyulmamış bir terör örgütü olan IŞİD, Musul’u, sonrasında Sincar’ın ardından Mahmur’u ele geçirdikten sonra hedefine koyduğu Kuzey Irak Kürdistan Bölgesel Kürt Yönetimi’nin başkenti Erbil’e kilometreler kala, ABD’ye ait lazer güdümlü savaş uçaklarının IŞİD konvoyunu ve mevzilerini bombalaması üzerine Erbil’de başlayan tahliye planlarıdurdu.
Barzani, bu olayın hemen öncesinde geldiği Ankara’ya da durumun vahametini anlatarak acil yardım talep etmişti. ABD uçak gemisinden kalkan F/A-18’lerin bir diyalog sonucu IŞİD’in önünü kestiğine şüphe yok!
Bütün bu olayların anlattığı bir gerçek var: Kürtler’in bu bölgede bağımsız bir devlet kurmaları, yaşatmaları mümkün değil, en azından birkaç on sene…
Selahattin Demirtaş’ın yüzde 10 oy almasında bu gerçeğin önemli rolü olduğunu düşünüyorum.
Demirtaş, kucaklayıcı mesajları ile Türkiyelileşti. Genç olması, yeni şeyler söylemesi, seçmenleri farklılıklarla tanıştırması, demokratik söylemleriyle liderlik performansı sergilemesi 10 ay sonraki genel seçimlerde barajı aşarak ‘denge partisi’ olabileceğini gösterdi.
Yazımın başlığını ‘Vizyonerlik’ koyarken aklıma merhum Özal geldi.
Aramızdan ayrılalı 21 sene olmuş. O zamandan bu günleri görebilene ‘vizyoner’ deniyor. Yani, ileri görüşlü, ufku açık anlamında.
Fedaratif bir devlet yapısından söz etmiş, böyle konuları tartışmaktan korkmamalıyız, demişti.
Ağır eleştiriye uğramış, görev verdiği Genelkurmay Başkanı Torumtay, selameti istifa edip kaçmakta bulmuştu.Korku, Torumtay’la sınırlı değildi, peşpeşe Dışişleri Bakanı Ali Bozer, Milli Savunma Bakanı Safa Giray da esrarengiz biçimde görevlerinden ayrılmışlardı.
Bugün gelinen noktayı en anlamlı şekilde dün Hasan Cemal yazdı.
Yazısının başlığını vereyim, merak ederseniz gerisini internette okursunuz: ‘Apo’ya özgürlük, PKK’ye siyaset yolu!’
Türkiye’nin cari açık belasından kurtulması, ülkenin var olan müthiş potansiyelini ortaya koyabilmesi, sürekli büyüyen ve tehdit konusu olabilen enerji açığını makul bir şekilde kapatabilmesi ile mümkündür ancak!
Bu denklemi çözebilen ülkesine refah yolunu açacaktır…
Riyasız mesaj bu kadar zor mu?
Ahmet Davutoğlu’nun başbakan olacağının anlaşılması üzerine kentimizin meslek odaları başkanları, adeti veçhile, başarı temenni mesajları yayınladılar.
Ölçülü, anlaşılır, makul mesajlar.
Ancak birisi var ki, ağzına gözüne bulaştırmış. Bakın ne diyor:
“Başarılı dış politikanın en önemli mimarlarından olan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun başabakan olarak da büyük hizmetlerde bulunacağına yürekten inanıyorum.”
Davutoğlu hakkında güzel şeyler söylemek, temennilerde bulunmak için, alay eder gibi komik şeyler söylersen, kimse seni ciddiye almaz!
Dış politikamızın ne durumda olduğunu dünyada bilmeyen var mı?
‘Komşularla sıfır sorun’ diye başlayıp, sıfır dostla bugüne gelinen politika başarılı olur mu? Mısır, Suriye ve İsrail’de büyükelçimiz yok, vatandaşlarımız rehin alındı!..
Bunları boşver, diyelim!..
Dolu dizgin giden ihracatımız, yanlış siyasi politikalar yüzünden geriledi.
İhracat rakamlarımız 2 sene öncesine döndü.
Kan gölüne dönen bölgedeki kestirilemeyen gelişmeler ekonomiyi olumsuz etkilemeyi sürdürüyor. Sanayici önünü göremediği için karamsar, bezgin ve de küskün!
Bütün bunlara rağmen ortaya çıkıp, dış politikamızı övmek riyakarlık değilse nedir?
Antep’in ekonomisi başaşağı gidiyor, yatırım için alınan krediler var, aylık ödenmesi gereken ‘leasing’ ödemeleri var, sanayici ne yapacağını şaşırmış, sen kalmışsın, dış politikaya övgüler yağdırıyorsun!
Ayıp oluyor, sadakatsizlik oluyor!
“Kendini iyi yetiştirmiş, iyi okullarda okumuş, dil bilen, akademik kariyeri mükemmel, hem Doğu’da hem de Batı’da kabul görmüş, kültürlü, meziyetleri olan bir isim” diye başlayıp bir iki kelime daha ekleyip riyasız bir mesaj göndermek daha iyi olmaz mıydı?
Böyle gazetecilik olur mu?
Bu ne ilk, ne de son!
Orta Asya Cumhuriyetleri’nden gelen bakıcılar nedense bir süre sonra kriminal olaylara karışabiliyor.
Ünlü bir sanayici ve eşi de önceki gün böyle bir cinayete kurban gittiler. Hazin bir olay!
Cinayet haberini veren yaygın basından bir gazete ise çok ayıp etti!
‘Ören Bayan’ iplik markasının öldürülen sahibini ‘Ölen Bayan’ başlığı ile okuyucularına duyurdu.
Bunun adına küstahlık denir!