Asım Bey’in adaylığı meselesi…
Cuma gününden devam…
Bugün artık hiç bir önemi yok ama tarihe not düşmek, gelecekte araştırmacıların doğrusunu bilmeleri açısından yazıyorum.
Sabah’ın da koleksiyonundan faydalanarak 2004 yılı Şubat ayına dönüyoruz…
AK Parti’nin büyükşehir adayı Mustafa Mutlu olarak tespit ediliyor. Mutlu, uzun yıllar Antep dışında yaşamış, ancak Petkim Genel Müdür Yardımcılığı ve Genel Müdürlüğü zamanında Antep’e çok faydalı olmuş bir kişi. Organizasyonu iyi bilen, iş ve yönetim tecrübesi derin ve herkesin üzerinde mutabık olduğu, dürüst kişiliği onun bu göreve layık görülmesinde önemli unsurlar olmuştu.
Bu işi kaynatanlar, o zaman Başbakan Erdoğan’ın en çok sevdiği kişilerin başında gelen merhum Hasan Kalyoncu, AK Parti İl Başkanı Eruslu ve şimdi paralelci iddialarına muhatap olan Cahit Nakıboğlu. Bu kişilerin bir başka ortak özelliği de PETKİM’den önemli miktarda hammadde kullanmalarıydı.
‘Kadayıfın tam altı kızarmışken’ ortaya Dr. Asım Güzelbey’in ismi atıldı.
“Bu memleket bu kadar sahipsiz mi?” sloganı ile birden yıldızı parlayan Güzelbey’e “Hoş geldin” ikramı yapıldı! Yani ‘Antep Karası’ çalındı: Asım Güzelbey masondu!..
Mustafa Mutlu’yu destekleyen koalisyon zaman geçirmeden Vakit gazetesi yazarı Hasan Karakaya’yı devreye soktu.
O da Başbakan Erdoğan’ın okuyup etkilenmesi için şunu yazdı: “Sakın ola localar, hocalara tercih edilmesin!”
Buraya kadar benim de herkesin de bildiği şeyler. Hatırlatmak için yazdım.
Bu ağır topların oluşturduğu güçlü koalisyona rağmen Erdoğan, Güzelbey’i AK Parti’nin adayı olarak belirledi.
Güzelbey için, demokrat, muhafazakar ve radikal olmadığı için de sağcı oyların artmasını sağlar, denilirken bir kısım partililer de, “Gaziantep gibi bir kentin sorunları hafife alınmamalı. Şehir sürekli gelişiyor. Bize, Asım Bey gibi genç, dinamik ve ufku açık bir aday lazım” diyerek etkili oluyorlardı.
Bütün bu güzel sözler tabii ki güçlü koalisyonu alt etmeye kafi değildi. O halde ne oldu da Asım Bey aday oldu?
Bu adaylığı, ağırlığını koyarak tek başına gerçekleştiren insan Hasan Celal Güzel’di…
Şiir okuduğu için hapis cezası alan ve miletvetilliği tehlikeye giren Erdoğan’ı bu badireden kurtaranların başında eski Başbakan Müsteşarı, eski Devlet Bakanı Hasan Celal Güzel geliyordu.
Güzel, bu işi yaparken inanarak, karşılık beklemeden yaptı.
Daha sonra da Erdoğan’dan Asım Güzelbey için ricacı olunca adaylık orada kesinleşti.
Güzel’in eşi de bir süre sonra Ankara milletvekili oldu.
Hasan Celal Güzel, yalnız birinci dönemi değil, ikinci dönemi de Asım Güzelbey’e kazandıran muhteşem bir akraba…
Vebali onun boynuna…
İyi yaptıysa da, kötü yaptıysa da…
Dr. Asım Güzelbey, büyükşehir belediye başkanı olunca ilk işi, karşı koalisyondan Kalyoncu’ya Maarif ve Doğumevi kavşağındaki, bugün artık ucube olarak değerlendirilen, alt geçit inşaatlarını vermek ve çok para kazandırmak oldu.
Koalisyonun diğer bir ortağına neredeyse Antep’i vermekle kalmadı, göleti bile hediye etti!
Eruslu’ya ise öfkesi hiç dinmedi! Güzelbey’i imar yolsuzluğuyla suçlayan yerel bir gazete ile Eruslu’nun kavgası Hürriyet gazetesinin manşetine taşındı.
Neticede o gazete daha sonra Güzelbey’in yandaşı olurken Eruslu’da görevinden ayrıldı.
Domino Pizza
Toplantı geç saatlere sarkınca eve döndüğümde canım pizza istedi. Yanında da uzun zamandan beri içmediğim kolanın tadı beynime giden mesajı kışkırttı!
İnternette durmadan reklamını görüyorum, mutlaka beyin altına yerleşmiş olmalı ki hemen Domino Pizza’yı aradım. Orta boy bir pizza , yanında da orta boy kola!
“Ne zaman gelir?” dedim. “En fazla 20 dakika” dediler.
Sözlerinde de durdular, hatta biraz daha da erken geldi.
Getiren genç adam 20.99 lira istedi, fiyat sormadığım için kazık bulmama rağmen tabii ki parayı ödedim. Fişini sordum, “Vermediler!” dedi. “Çok ayıp! Bunda sonra siparişi hep fişi ile getirmeyi adet edinin” dedim.
Sanki aşerirmişçesine kutuyu açtım, soğuk kolayı bardağa koydum, tam yumulmaya yeltenirken önümdeki pizzanın garipliğini farkettim! Sanki iki kübban ekmeği üst üste koymuşlar, yüzüne de yumurta sürüp, domates sosu, birkaç tane de göstermelik çok ince, kağıt gibi kesilmiş salam parçacıkları…
Aç olduğum için yine yemeye kararlıyım! İlk dilimi ağzıma götürüp tadınca, hayatımdaki en iğrenç pizzayı yemek üzere olduğumu anladım!
Yemedim, daha doğrusu yiyemedim!
Bu kadar lezzetsiz, kötü görünüşlü, şişko ekmekli(!) sözüm ona pizzaya 21 lira verdiğim için de kendime kızdım.
Başıma geleni anlattığım arkadaşım, bu şikayeti çok duyduğunu, bundan sonra canın pizza isterse Orkide’yi ara, en iyisini onlar yapıyor, dedi.
Haberiniz olsun!
Ben adamı…
Kafa dinlemek, zarı tavlanın içinde dans ettirmek, pulları yer değiştirirken günah keçisi yerine koyup pataklamak, sürekli konuşarak karşıya gıcık verip kafasını karıştırmak tavla oyununun raconudur.
50 senelik özel yapım tavlada çok sevdiğim arkadaşımla karşılıklı moral bozarak heyecanlı ve de iddialı bir parti yapıyoruz.
Arkadaşım son oyunda durum belli olduğu, benim kazandığım aşikar olunca aniden ayağa kalktı, “Yav kasığım feci ağrıyor!” dedi.
Hemen arabaya binip Amerikan Hastanesi’ne götürdüm.
Yolda bana apandisitten şüphelendiğini söyledi. Ben de, her ne ise şimdi anlarız diye bir an önce arkadaşımı hastaneye yetiştirdim.
Sağolsun, yılların sevilen, beğenilen usta hekimi Enver Taner, eliyle dokununca hemen ne olduğunu anladı. Ama yine de tahlile, ultrasona gönderdi. Netice tabii değişmedi. Teşhis doğruydu.
Ne mi oldu diye merak ediyorsanız söyleyeyim: Arkadaşım fıtık olmuş! Bayramdan sonra operasyona girecek.
Şimdi adını söylesem, karizması yerle bir olacak, çünkü piyasada çok iyi tavlacı olarak biliniyor.
İşte böyle! Usta bir tavlacıyı fıtık ederek tarihe geçtiğimi düşünüyorum! Duyurulur…