Nerde o günler
Ekim ayı geldi mi içimi bir heyecan kaplar. Gerilere… Ta gerilere gider aklım. Cumhuriyet bayramını kutladığımız yıllara.
Bayrama 15-20 gün kala şehirde büyük bir telaş başlardı.
Evlerin dış kapıları Türk bayrağı, krepon kâğıtları, Mustafa Kemal Paşa’nın fotoğrafları ile süslenirdi. Tüm dükkânlar bayrak asar, resmi daireler gibi o gün kapalı olurlardı. Belediye zabıtası çarşıyı bu yönden de kontrol ederdi.
Bayrama gitmek seyir değil görev sayılırdı. “En büyük bayramımız, gitmez olur muyuz?” derlerdi.
Okullar haftalar öncesinden hazırlanır, lise ve ortaokulda Cumhuriyeti temsil eden tablolar düzenlenirdi. Hele ilkokullarda kızlar beyaz kanatlı kurtuluş melekleri, erkekler de subay, polis ve çete olurlardı.
Şehrin önemli kavşaklarına ve ana caddelere büyük tak-ı zaferler kurulurdu. Üzerlerine bayraklar takılır, Cumhuriyet ve Atatürk’le ilgili veciz sözler yazılırdı.
Tak-ı zaferler kırmızı-beyaz bezlerle kaplanır, çam dalları ile süslenirdi. Tören alanına kurulan tribünler dolar taşar, halk tören alanını tıklım tıklım doldururdu.
Geçit töreni çok renkli, çok güzel olur, özellikle kurtuluş ve cumhuriyet tabloları, kanatlı melek olmuş küçük kız çocukları, minik subaylar, polisler büyük alkışlarla geçerlerdi.
Gece okullar müsamereler düzenler, askerlerin fener alayı bütün şehri alkışlar arasında dolaşırdı.
Esnaf kuruluşları üstü açık kamyonlar donatır, kimi bakır döverek, kimi baklava açarak, kimi de tezgâh işleyerek geçerlerdi tribünlerin önünden.
Velhasıl Cumhuriyet, adına yakışır bir coşku ile kutlanırdı o güzelim yıllarda.