İngiltere ile aramızdaki fark…
Epey bir süre önce eski İngiliz Başbakan Blair’in bir basın toplantısında söylediklerini yazmıştım.
Blair’e şu soru soruluyor:
İngiltere’nin en önemli üç sorunu nedir?
Blair, hiç düşünmeden, “Birinci derecedeki en önemli sorun, eğitimdir” diyor.
Biraz düşündükten sonra, “İkinci en önemli sorunumuzda eğitimdir” yanıtını veriyor.
Üçüncü sorunu söylemezden evvel yüzü geriliyor, tadı taçıyor, biraz da isteksiz, “Üçüncü sorunumuzda maalesef eğimdir” diyor ve rahatlıyor.
Yazımı okuyan bir arkadaşım, “Bana pek inandırıcı gelmedi. Dünyanın en önemli üniversitelerinin bulunduğu, kültürlü bir millet olarak tanınan İngiltere’nin en önemli üç sorununun üçünün de eğitim olması bana tuhaf geldi” demişti.
Ama doğruydu. Belki internetten de hala bulunup seyredilebilir, o basın toplantısı.
Ona inanmayan bakalım buna inanacak mı?
İngilizler, emekli aylıklarının düşük olduğunu iddia ederek, sert geçeceği anlaşılan kış günlerinde ısınabilmek için aylıkların artmasını veya yakacak yardımı yapılmasını istediler.
İngiliz hükümeti kabul etmedi. Tasarrufa bütün İngilizler’in riayet etmesini isteyerek, “Emeklilerin kış aylarını yalnız bir odalarını ısıtarak kışı orada geçirmelerini tavsiye ediyoruz” dedi.
Koca Britanya İmparatorluğu…
Kuzey Denizi’nden petrol fışkırıyor, ekonomisi güçlü, emeklilere yakacak yardımı yapacak kadar parası yok mu?
Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değil!..
Eski başbakan diyorsa ki, eğitim bütün sorunların önündedir, demek ki öyledir!
Emeklilere verecek yakacak parası yoksa, demek ki yoktur!
Bize dönersek, Allaha çok şükür, bizim birinci sorunumuz eğitim değildir!
İkinci sorunumuz, eğitim, hiç değildir.
Üçüncü sorunumuza gelince, eğitim nedir ki, bu kadar üstüne gidiliyor!
Gelelim kışın ısınmak için yakacak problemine…
Çok şükür bu bizde sorun olmaktan çoktan çıktı!
İsteyene kömür kapısına kadar götürülüyor.
Hep biz onlardan öğrenecek değiliz ya, onların da bizden öğrenecekleri var!
Çok satan İngiliz gazetesi Daily Express’in manşeti: ‘Yalnız bir odayı ısıtın’
Dış mikraklar
En çok sevdiğim ve de eğlendiğim yuvarlak söylemlerin başında, “Dış mikraklar” gelir.
Bir sürü alakalı, alakasız laf edersiniz, sonunda da bir günah keçisi yaratıp, bütün suçu üzerine atıp, “Dış mihraklar” deyip işin içinden çıkarsınız!
Kim bu dış mihraklar?
Belirsiz! Kim üzerine alırsa!..
iPhone’un yeni modeli çıkınca dünyanın hemen her tarafında uzun kuyuklar oluşuyor. Gecenin karanlığında kuyruğa girerek saatlerce sırada bekleyen insanların sayısı o kadar çok ki! Böyle olunca da iPhone’un üreticisi Apple firması yalnız bir çeyrekte 8.3 milyar dolar kar ediyor!
Yalnız o mu?
Güney Koreli Samsung’un akıllı telefonları da öyle. Yeni modellerini alabilmek için kuyruk şart!
Dünyanın en büyük marketler zinciri Walmart’ın yıllık cirosu yaklaşık 500 milyar dolar. Türkiye’nin GSYH’sının 823 milyar dolar olduğu gerçeğini düşünürseniz, bir şirketin ulaştığı bu rakamın büyüklüğü daha iyi anlaşılır.
Bunları neden altalta sıraladığıma gelince…
Apple’ın çoğu ürünü Çin’de imal ediliyor. Samsung, akıllı telefonlarını Çin’de yaptırıyor. Amerikalı Walmart’ta satılan ürünlerin yüzde 90’ı Çin’den geliyor. Amerikan’ın diğer bütün bilgisayarları da Çin’de üretiliyor. Bütün bu ürünler de dünyanın hemen her yerinde, şehrinde, kasabasında satılıyor.
İletişim ve tüketim maalesef dış mikrakların elinde!
Dış mikraklar kim?
O kadar birbirinin içine girmiş ki, hangisi ‘iç’ hangisi ‘dış’ ayırmak mümkün değil.
Ama yine de illa ‘dış mikraklar’ demek istiyorsanız, deyin!
Fakat önce düşünün, sizin ki nedir?