HIRSIZ, AMA İYİ ADAM!

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

IMEI (International Mobile Station Equipment Identity) mobil telefonların bir nevi kimlik kartlarıdır. Üçüncü dünya ülkelerinde telefonunuza ait bu numara çalınabilir ve telefonunuz kullanılmaz olur. Bana oldu, telefonumun IMEI numarası çalındı ve telefon işlerliğini yitirdi! İki aydan beri uğraşıyorum, daha ne kadar uğraşacağımı da bilmiyorum. Telefonu, Turkcell’in Kanyon mağazasından almıştım. Oraya ne yapmam gerektiğini anlamak için telefon ettim, hiç ilgilenmediler. Turkcell’i aradım, bana Ankara’da bir numara verip orayı aramamı söylediler. Aradım, IMEI numaramı verdim: “Evet, bu numara kolonlanmış” deyip, eklediler: “Telefon Genpa tarafından ithal edildiğinden orayı arayın” diye eklediler. Genpa’yı birkaç kez aradım, sonunda bir muhatap buldum. Genç bir hanımdı, beni azarlayıp, “......... numarayı arayın” dedi. O numarayı aradığımı ancak, sadece teyp ile muhatap olabildiğimi anlattım. “Numarayı aradıktan sonra .... tuşlayın” dedi ve telefonu yüzüme kapattı. Azarcı kızın dediğini yaptım, bir muhatap buldum, bana: “mutlaka faturasını bize göndermelisiniz, 48 saat içerisinde IMEI numaranızı işler hale getiririz” dedi. Fatura...? Fatura yok! Telefonu alalı 5 sene olmuş, faturasını bulamıyorum. Tekrar Turkcell’i aradım, bana kendileriyle yaptığım o telefona ait sözleşmeyi faksladılar. Telefonla beraber Turkcell bayisine gittik, sözleşmeyi resmi evrak olarak kabul etmediler! Turkcell’i tekrar aradım, bu sefer halden anlayan bir genç hanıma denk geldim. Bana, telefonumun faturasının suretini posta ile göndermeyi vaad etti ve beni bu konuda 48 saat içerisinde bilgilendireceklerini söyledi. 48 saat içerisinde bilgilendirmediler! Tekrar aradım. Faturanın suretinin adresime gönderildiğini söylediler. İnşallah doğrudur! Faturanın suretinin gelmesini heyecanla bekliyorum, ancak IMEI numarasına tekrar işlerlik kazandırmamım daha ne kadar süreceğini bilmiyorum.
Birkaç sene önce de arsamız çalınmıştı... O olaydan beri, etrafı çok dikkatli gözleyip, etrafımda kaç tane hırsız olduğunu anlamaya çalışıyorum. Hırsızlık, sadece kapı kilidi kırılıp yapılmazki. Rüşvet yiyenler, hakkımızı çalanlar, elektriğimi kullananlar ve daha dolu yolsuzluk yapanlar hırsız değil mi? Kendime çok yakın hissettiğim, sevdiğim üç arkadaşım hırsız! İşlerindeki konumları gereği rüşvet yediler! Maddi durumları çok iyi olan bu arkadaşlarım çevrelerinde de çok sevilen ve sayılan insanlar! “Arkadaşım” kelimesini özellikle kullandım, gerçekten onları samimiyetle seviyorum.
İçinde yaşadığımız ortamdan mıdır, içtiğimiz sudan mı, coğrafi koşullardan mıdır, hırsız sayısı çok fazla bu ülkede... Size, Alman gazeteci/yazar C.W. Ceram’ın Nemrut Dağında yapılan kazıları anlatan kitabından bir parağraf aktarayım. Adıyaman’daki Nemrut Dağı’nın tepesinde birbirine simetrik iki tapınak var biliyorsunuz. Orada, girişte tapınakların nasıl kullanılacağını anlatan 10 dan fazla maddeden filan oluşan bir yazıt bulunuyor. Ceram, o maddeleri tercüme etmiş. Tapınak kullanım kılavuzundaki maddelerden birisi şöyle: “tapınaklarda tören sırasında şarap içtiğiniz gümüş kadehleri lütfen beraberinizde götürmeyin! Unutmayın ki sizden sonra gelen insanlar da aynı kadehleri kullanarak şarap içecekler!” Yani, günümüzden 2000 sene önce, “gümüş kadehleri çalmayın” diye tapınağın kapısına yazmak zorunda kalmışlar. Kimbilir kaç tane gümüş kadeh çalındı?
Oturduğum evlerden birisi site içerisinde bulunuyor. Site, halen inşaat halinde göründüğünden elektrik aboneliğimiz bireysel değil. Evlerimizdeki elektrik saatını okuyup, kilowat fiyatından daha fazlasını bizden alıyorlar. Aradaki farkla da sitenin aydınlatma parasını ödemiş oluyorlar. Yani, bizden topladıkları elektrik parası ile, sitenin elektrik borcunu ödüyorlar. Geçen sene, sitede oturan birkaç sakinin elektrik çaldığı ortaya çıkmış. Yeni gelen yönetim kurulu üyesi hesapları incelerken, birkaç evin, diğerlerinden daha uzun oturdukları, yazın klima, kışın elektrikli ısıtıcı kullandıkları halde, çok az para ödediklerini tesbit etmiş. Elektriğimizi çalanların kim olduklarını aşırı ısrarım sonucu öğrenebildim. Anlatabildim değil mi? Adamlar, elektriği bizim kesemizden çalıyorlar. O kişilerle zaten görüşmüyordum, daha doğrusu tanımıyordum. Aradan bir süre geçti, sitede oturanlar yavaş yavaş siteyi boşalttılar. Site boşalınca, gayet doğal olarak, mevcut oturanlar tanımasa da birbirleriyle samimi oluyorlar. Bana da öyle oldu. Elektrik çalanlardan biri ile görüşmeye başladım. Baktım, karı koca çok misafirperver, saygılı hoş insanlar. Elektrik çalma işini organize eden evin beyi, gerçekten iyi bir insan! Ekmeğini paylaşmaktan keyif alan bir kişiliğe sahip! Zaman zaman yaptığımız sohbetlerde “çalma” nın onun yaşamında normal bir işlem olduğunu fark ettim. Küçükken, okula giderken babası ona hiç para/harçlık vermezmiş. İlk o zaman çalmaya başlamış. Daha sonra yetişkin birey olduğunda annesinin bazı işlerini kendi halletmek durumunda kalmış. Yaptığı her işlemde annesinden bir miktar para çalıyormuş. Kendisi 70 yaş civarında annesi sağ ve halen onun parasını çalmaya devam ediyormuş. Gittiği yerlerden de çalarmış, örneğin kasaptan et alırken, kasabın arkasını dönüp eti kestiği sırada, tezgahın üzerindeki etlerden el çabukluğu ile çalabildiğini torbaya atarmış. Kendisi anlattı bunları, yani çaldığını saklamıyor. Ama çalmaktan utanmıyor da!
Aziz Nesin, bir tarihte Gaziantep’e gelmişti. O yıllarda tek toplantı salonu Esat Kaya Turgay’ın yaptığı Tiyatro salonu idi. O salonda bir konuşma yaptı. Aradan seneler geçmesine rağmen konuştuklarının çoğu hala aklımda... Aziz Nesin, Kuleli Askeri Lisesinde okumuş. Yatılı okulda yemek yedikleri tabaklar , çatal ve kaşıklar altın tozuyla süslüymüş. Bize: “Hayret ettiğiniz değil mi? Devletin yatılı askeri okuldaki çocuklarına altın varak tabaklarda yemek yedirdiğine inanamadınız” dedi. Gerçekten de inanamamıştık. Sonra da: “neden bize altın varak tabaklarda yemek yedirdiler biliyormusunuz? En iyisini okurken görelim,hırsız olmayalım diye” sözlerini tamamladı. Konuşmasını bitirirken, Nesin Vakfındaki çocukların da aynı şekilde en kaliteli tabak, çatal ve kaşıklarla yemek yediklerini böylece hırsız olmayacaklarını söyledi.
Hırsızlık, toplumun geneli tarafından nahoş karşılanmıyor! Ben bu kanıya vardım. Şu hırsız, bu haydut, diğeri yolsuzluk yapıyor dersem de konuşacak kimse bulamayacağım! Siz de aynı şeyleri yaşıyor musunuz?

HIRSIZ, AMA İYİ ADAM!