Hırsızlık gerçekten ayıp mıdır?
Toplumu bir arada tutan ve en güçlü bağlardan birisi olan ‘ahlak’ (Buna etik değerler de deniyor!) epey bir süreden beri deformasyon sürecinde!
Bugün köşe komşum Ayfer Ünsal’ın harika bir yazısı var.
Ben daha önce ‘yalan söyleme’ konusuna değinmiş, toplumda artık yalan söylemenin ayıp olmaktan çıktığını savunmuştum. Bugün de Ayfer Hanım aynı tespiti ‘hırsızlık’ için yapıyor.
Ne korkuç bir şey! Bir toplumda en yüce manevi değerler olan yalan söyleme ve hırsızlık, ayıp, günah ve suç olmaktan çıkarsa, o toplumu nasıl zaptedebilirsiniz!
Üyesi bulunduğum bir sivil toplum kuruluşunda yaptığım konuşmada iyi yönetilmediğimizi, başkanın teamüllere uymadığını, usulsüzlükler olduğunu söyleyerek iddialarımı belgelerle kanıtlayabileceğimi belirttim.
Böyle bir konuşmanın sonunda ne beklersiniz?
İtham edilenin iddiaları yanıtlamasını beklersiniz, değil mi?
Hayır, öyle olmuyor!
İtham edilen daha ağzını açmadan yandaşlar itham edilen makama bağlılıklarını göstermek için yarışıyorlar.
Suçlamalara kimse yanıt vermiyor; başkanımızı 20 yıldır tanırız, çok iyi bir insandır, böyle bir şey yapmaz, kendisini çok severiz gibi muğlak savunmalarla aslında zan altındaki makamı küçültüyorlar, itibarsızlaştırıyorlar.
Benim ki, denizde kum misali bir örnek! Çoğu sivil toplum kuruluşu böyle!
İşte, ‘ahlak’ kavramı deformasyona uğrarsa sonuç budur!
Hırsızlıkla yalancılık ayrılmaz iki kardeştir! Nereye giderlerse birlikte giderler, ne yaparlarsa birlikte yaparlar!
Yaptırımı olsa, insanlar buna kolay cesaret edemezler. Ama bu kavramlar o kadar kanıksandı ki, geriye dönüş bir hayli zor, hatta imkansız!..
Oysa Batı’da ‘yalan’ her şeyin sonu gibidir. Yalanınız yakalanırsa, hayatınızın sonuna kadar yakanızı bırakmaz. Hırsızlık da keza öyle.
Eskiden hırsızlık yüzünden hapse düşenler, daha ilk günden itibaren aşağılanıp mahkumlardan ölesiye dayak yerlerdi. Birkaç adam öldürmüş katile ses çıkarmayan mahkumlar, hırsızlık gelenler için asla müsamaha göstermezlerdi.
Şimdi öyle mi? Başköşeye misafir ediliyorlar, etrafını saran diğer mahkumlar, “Abi anlat nasıl yapılıyor bu işler” diye tecrübe kazanıyorlar.
Dilim varmıyor ama maalesef çoğunluk böyle…
Maceranın bedelini
hayatlarıyla ödüyorlar
Financial Times’da dün yayınlanan bir haberde IŞİD’in Rakka'da yabancı militanları takip etmek amacıyla polis birliği oluşturduğu anlatıldı.
Evlere baskın yapan IŞİD'e bağlı polis güçleri, yabancı ülkelerden gelen çok sayıda kadın-erkek gönüllü IŞİD militanını tutukladı.
Financial Times’a konuşan bir militanın iddiasına göre de savaşmaktan vazgeçen ve Rakka'dan ayrılmak isteyen çoğu kadın 100'ü aşkın militan infaz edildi.
Aslında ölüme gidiyorlar!..
IŞİD bu site aracılığı ile dünyadan militan topluyor.
Siteye girişte kimlik bilgileri soruluyor, üye yapılıyor ve maceracı genç kızlar hem savaşmak hem de isterlerse evlendirilmek vaadi ile Suriye’ye davet ediliyor.
Genç kızları asıl heveslendiren de bol para vaadi!
Petrolden ve fidyelerden çok para kazanıldığı, örgütün çok varlıklı olduğunu anlatılarak, “Gelin hem para kazanın, hem savaşın, hem de isterseniz evlenin” propagandası ile genç kızlar aldatılıyor!
Bir kere gelip de savaşmazsanız veya kurallara har fiyen uymazsanız bedelini infaz edilerek ödüyorsunuz.
Batı’dan gelenler demokratik kültürden geldikleri için zannediyorlar ki, istemedikleri veya canları sıkıldıkları zaman, biz vazgeçtik dönmek istiyoruz dediklerinde evlerine dönebilecekler!
Bu da Bild Gazetesi’nin iddiası…
Almanya’nın en büyük gazetesi Bild’in ‘IŞİD genç kızları böyle kandırıyor’ başlığıyla verilen haberinde, başta İngiltere olmak üzere kandırılan genç kızların Almanya ve Türkiye üzerinden Suriye ve Irak’a ulaştıkları belirtildi.
Türkiye sınırlarının gevşek olduğu, sınır muhafızlarının rüşvete eğilimli ve bazılarının da terör örgütü militanlarına sempati ile yaklaştığı iddia edildi.