Devlet adına hiç kimse cinayet işlemesin!
1993 yılının 10 Kasım günü akşamı evime gelinerek ayaklarıma ateş edilmesinin ikinci günüydü.
Akşam saat 20.00 sularında gazetenin telefonu çaldı.
Arayan dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’dı.
***
Dün gazetede eski Emniyet Genel Müdürü ve eski Bakan Mehmet Ağar’ın “silahlı teşekkülün yöneticisi olmaktan” 5 yıl hapis cezası alması ile ilgili Radikal Gazetesi’nde çıkan Baskın Oran’ın yazısını tartışırken, Aykut Bey, “Bence olan biteni baştan sona yazmalısın, bunları okurlarımızın bilmesi ve tarihe not düşülmesi lazım” dedi.
1998-1999’da kısa bir dönem Gaziantep Emniyet Müdürlüğü yapan Reşat Altay, bir gün gazetede sohbet ederken, “O dönemde paçayı kurtaranlar ucuz kurtuldu” demişti.
Altay da belli ki döneme ilişkin çok şey biliyordu.
***
O dönem tam da olayların göbeğinde yaşadığımız dönemdi.
Özel harekatçıların, Yeşil kod adıyla bilinen Ahmet Demir’in Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bir yandan “devlet adına” cinayetler işlerken, bir yandan da kendi hesaplarına çalışmaya başladıkları, uyuşturucu trafiğini kendileri için haraç trafiği haline getirdikleri, yaptıkları hiçbir şeyin araştırılıp, soruşturulmadığı ve hesabının sorulmadığı bir dönemdi .
1996’da meydana gelen Susurluk kazasında; devlet-mafya-siyasetçi işbirliği gözler önüne serildikten sonra anlamaya başladık o günlerde neler olduğunu. Ve birçok olayın ipuçlarına ancak yeni yeni ulaşabiliyoruz.
***
Kumarhaneler Kralı olarak bilinen Ömer Lütfü Topal'ın 1996'da öldürülmesinin ardından özel harekâtçı polisler Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz ve Ercan Ersoy gözaltına alındıktan sonra dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener'in talimatıyla Özel Harekât Dairesi Başkanı İbrahim Şahin tarafından İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden alınarak Ankara'ya götürülüp ve sonrasında serbest bırakılıyor.
Bunun üzerine, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Necmettin Erbakan'a olayların çok yönlü olarak araştırılmasını isteyen bir yazı gönderiyor. Demirel yazısında, dönemin Anamuhalefet Partisi ANAP'ın Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın kendisini ziyaret ettiğini ve kendisine, Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesindeki Özel Harekat Dairesi'nin bazı elemanlarının “uyuşturucu, kumarhane, haraç ve adam öldürme” gibi işlere karıştıklarını aktardığını söylüyor.
***
Zaten meselenin asıl can alıcısı noktası da işte tam burası.
Devlet adına görevlendirilen bir takım adamlar, üzerlerine geçirilen geniş koruma zırhının içinde bir süre sonra kendi hesaplarına da iş yapmaya, yani bir suç örgütü olarak çalışmaya başlıyor.
Devlet neden yasal kolluk güçleri ve hukuk varken, özel harekatçılar adı altında kendine bir cinayet örgütü kurup, adam öldürtüyor?
Böyle devlet olur mu?
***
Baskın Oran dünkü yazısında, Serdar Turgut’un Mehmet Ağar’ın mahkumiyeti ile ilgili olarak Habertürk’te yayınlanan yazısından alıntı yapmış.
Serdar Turgut bu yazıda, “Devletlerde bazen bazı görevliler devlet kararı gereği olarak çizgi dışı işler yapmak zorunda kalırlar. Çünkü aslında bu dünyada devlet, derin yanı olmadan ayakta kalamaz. O daima devletin işlerini yapmakta olduğunu söyledi. Ona inanmamamız için ben ortada bir neden göremiyorum. Eğer Ağar hapse girerse, devlet bundan böyle ihtiyaç duyduğu zaman bazı çizgi dışı işlerini yaptırmak için adam bulamama riskiyle karşı karşıya kalacak. Devletin işini yapanlar sonra hapse düşeceklerini düşünürlerse bu bazı durumlarda çok da tehlikeli olabilir” diyor.
İnsan okurken bile kanı donuyor.
Bir gazeteci, devletin legal olmayan işler yapmasını, devlet adına cinayetler işlenmesini, haraç toplanmasını ve bunu yapanların da cezalandırılmamasını destekleyebilecek kadar şuursuzlaşıp, duyarsızlaşabiliyor?
***
Bu konuyu tartışırken, Aykut Bey, “Bence hiçbir şeyin ‘özeli’ olmamalı. Ne ‘özel harekat’ ne ‘özel yetkili mahkeme’, ne ‘özel yetkili savcı.’
“Devlet adına da hiç kimse cinayet işlememeli” diye son noktayı koydu tartışmaya.
***
Ben de yarın size o dönemde yaşadıklarımızı ve Mehmet Ağar’ın telefonunu anlatmaya başlayacağım.