Şiddet, TV ekranlarından taşıyor…
Yaşama hiçbir zaman karamsar gözle bakmam/bakmadım. En zor anımda bile yaşadığım durumun öte yüzünü, olumlu yanını da düşünürüm/ararım. Dünyaya bakış açımın bir yönü de böyle… Mizahın kanıma değin işlemiş olmasındandır belki de bu.
O nedenle de şimdiye değin olumsuzluk mezarlığına hiçbir düşümü/hayalimi defnetmedim.
Hayal kırıklığı yaşamamanın ön koşulunun dünyaya olumlu/pozitif bakmak olduğunu, bir zor kapı yerine kolay kapıları, hoşgörü arkadaşlığıyla, sevgiyle açmayıyeğledim hep.
Küçük-küçük mutlulukları arılar gibi biriktirip yaşamı bal eylemeyi yeğledim.
Olumluluğun sevgi kanatlarını açıp uçabildiğim iklimlerde sıcak arkadaşlıklar kurarak bugünlere geldim. Dostluklarımı/arkadaşlıklarımı kalbimin sıcaklığında ördüğüm ipek kozasında korudum, oradan çıkıp gitmelerine önce ben izin vermedim. Ama o güzel kozayı kemirip/kırıp çıkanlar olmadı değil.
Şimdi geldiğim noktada dostlarımın/arkadaşlarımın bir büyük sevgi halkasının ortasında olduğumu ve bundan yaşama morali/güzelliği edindiğimi de biliyorum.
Sevgili okurlarım, diyeceğim o ki, yaşam; -tabii ki bana göre- dostlukların/arkadaşlıkların yarattığı bir dünyada anlam kazanır, böyle bir ortamda soluklanıldığında gönüllerde çiçekler açar.
Neyse uzatmadan konuya geçeyim. TV’lerden dizi izleme merakım olmadı bugüne değin. İzleyenlere de kızacak halim yok tabii ki… Haber programlarını izlerken reklam aralarında dizilerden kimi bölümleri görünce; “Ne oluyor?” diye sormadan da edemiyorum.
TV kanallarında aile yaşamının -sanki hep böyleymiş gibi- şiddet yönü ele alınıp diziler yapılmış/yapılıyor… Bir de bu dizilerin reklamı yapılıyor. Kadınlara karşı şiddet ne denli istersen var. Hem de ne örnekler. Gençler arasında tabanca ile yaralama, vurup öldürme dersen, bu olayın bir başka tutarsızlığı. Şiddet, şiddeti getiriyor.
Bombalama, sabotaj, kurşunlama… Aile yaşamının hep bir ihanet/aldatma etrafında sahnelenir olması… Fuhuş, ana-babaya isyan… Ve sevgi/saygı bağları kopmuş bir aile yaşamı…
Lütfen söyler misiniz, bu mu bizim aile yaşantımız?
x xx
Radyo ve TV yayınlarının RETÜK denilen kuruma denetleme görevinin yasa ile verildiğini biliyoruz. Tabii ki toplumsal yaşam adına denetlenmeli bu yayınlar.
Ama herkes kendi kafa ölçüsüne göre değil elbet.
Şimdi bu noktada sormak durumundayım: “-RETÜK gerçekten bu dizileri izliyor mu?”
İzliyor olmalı, çünkü görevi… Peki, aile yaşamına şiddeti, cinayeti, hoşgörüsüzlüğü, kavgayı içeren bu dizilerin yarattığı tahribat/yıkım niçin görülmüyor?
Aslında görülüyor ama “niçin görülmüyor?” sorusuna yönelik eleştirel kafalar mı yok acaba?
Ama yaygın, ama yerel gazetelerin sayfaları her gün cinayet haberleriyle dolu-dolu çıkıyor. Hepsinde kadına yönelik şiddet ve cinayetler, yaralama ile ilgili haberler.Çarşıda-pazarda, işyerinde, aklınıza gelen her yerde kurşunlamalar, adam öldürmeler, çocuklara tecavüz, soygun ve sabotajlar.
Bu karamsar, bu utanılacak tablo durduk yerde olmuyor elbet. İçgöçmenlik olayının yarattığı “dev köy/kentler” in ürünü “varoş kültürü” TV dizilerinden de beslenerek her gün canavarlaşıp palazlanıyor, cinayet çeşitlerini, kadına şiddetin nasıl yapılacağını öğretiyor sanki…
x xx
İşin tuhaf/acayip tarafı da TV’de dizisi izleme hastalığı giderek yaygınlaşıyor.
Bu kanayan yarayı durduracak, toplumsal sevgi ve saygıyı getirecek çareleri ben değil, görev üstlenenler bulacak, uygulayacak. Yoksa yarın “arpacı kumruları gibi…” düşünmek çözüm getirmez.