Yaşamın Birinci Koşulu: Yapıcı Olmak…

YAYINLAMA: 16 Nisan 2015 / 20.00 | GÜNCELLEME: 16 Nisan 2015 / 20.00

      Her kişi yaşamında  - istemeyerek de olsa-  yanlış yapar. Yanlış yapar da;  bundan kendine bir ders çıkarırsa yaşamına anlam kazandırma yolunda ilk adımı atmış olur. Tabii ki sonradan…  Bilirsiniz, kimi zaman  istim gibi akıl da sonradan geliyor kimilerinde…   Pişmanlık hali…  Bir tür aydınlanma;  ışığa yönelmedir bu davranış her kişi için.

      Bunu yap/a/mayan kişi -yaşarken-  kendi dünyasında bir mahkûmun tutsaklığını sürdürür gider, kendi kafasının içinde.

Bir pranga mahkûmu gibi…

Algı gücünü yitirmiş, yaşamın gerçek anlam ve tadını unutmuş bir kimlik olur toplum ortamında...

Yaşamın gerçek anlamını tatmadan,  toplumsal yarara el uzatmadan var olmak nedir bilir misiniz?

 -Aşılı bir meyve ağacının meyve vermeyişini düşünün…

     Peki, kişiliğini böyle bir duruma düşürmüşİnsana ne dersiniz?

Varlığını insan olarak yaşamak üzere bu fani dünyaya gelen bir kişinin hiçbir şey yapmadan/yapamadan göçüp gitmesi…

Böylelerinin bu toplumda yok olduğunu mu sanıyorsunuz?

                                                       x    xx

İnsan kendi iç dünyasıyla başbaşa kaldığı zamanlarda eğer kendini sorgulayabiliyorsa insandır. Yok, bunu yapamıyorsa, o zaman da kendisine erdem kazandıran, yaşamını anlamlandıran  “hak ve adalet terazisi”nin bir kefesi yok demektir..

      Siz hiç terazisi tek kefeli olup ticaret  yapan esnaf gördünüz mü?

Doğruluğu ya da adaleti bulmak/yakalamak için insan önce kendi iç dünyasının dengesini kurabilmeli ki  kişiliğini zedeleyecek  “haksızlık” yapmış  gibi bir konuma düşmemeli…

Ama ne yazık ki, yaşamında erdemi yakalamayı kendine ilke edinip örnek olmak isteyenler/arzulayanlar  da  var  bu toplumda.

      Genel amaç; “köşeyi dönmek” olunca, o zaman toplumsal adaleti bulmak için bilge insan Diyojen gibi fener yakıp “erdemli kişi” aramak/bulmak  kuşkusu düşüyor beyinlere.

                                                           x   xx

Şimdi geliniz birlikte bir karara imza atalım: Beraber/birlikte mi yaşıyoruz bu ülkede, bu kentte? O zaman  “toplumsal sorumluluk bilinci”yle bireysel eylemlerimizin sağlıklı olmasına özen göstermek gibi bir görevimiz olduğunu unutmadan herkes kendine şu soruyu sormalı:

     “ -Ben bu kent yaşamına nasıl ve ne gibi bir olumlu katkı veriyorum?”

Bu sorunun karşılığında içinizden  -bırakın nehri, dereyi-  bir ufacık  mutluluk çayı akıyorsa ne mutlu size.

Siz bu toplumun kutlanılması gereken değerli bir bireyisiniz.

Ama hayır böyle bir erdemi içinizde yaşayamıyorsanız sizden ricam, eleştiri gözlüğünüzü çıkarıp  çevrenize bir bakınız lütfen. Ve bu kez  eleştiri gözlüğünüzü takıp kendinize sorunuz:  “- Ben bu kent için ne/ler yaptım?”  diye…

                                                               x   xx

      “ İnsanlar yapıcı düşündükçe mutlu oluyor ve daha çok yaşıyor”, diyor bilim adamları.

Yaşamın Birinci Koşulu:  Yapıcı Olmak…