Simülasyon!..
7 Haziran 2015 seçimlerinde AK Parti’nin oy kaybına uğrayacağı, hatta tek başına hükümet kurabilecek milletvekili sayısına bile ulaşamayacağı yaygın bir şekilde yazılıyor, konuşuluyor.
Bu varsayım genelde HDP’nin barajı aşacağı üzerine yapılıyor.
AK Parti’nin en çok eleştiri aldığı ‘kriter’ nedir?
ABD Ohio Üniversitesi ile Koç Üniversitesi’nin birlikte ‘Açık Toplum Vakfı’ için yaptıkları bilimsel saha çalışmasının sonuçlarını daha önce birkaç kez yazmıştım.
Tekrar hatırlatmak isterim, AK Parti için ‘yolsuzluk’ iddiası ancak yüz kişiden 10(ortalama)kişinin üzerinde durduğu, halkın oy vereceği parti için pek de önemli olmayan bir kriter.
O halde çoğunluğun eleştirisi veya başka bir partiye oy verebilirim demesinin nedeni nedir?
Geçinemiyorum, işsizlik, Suriye politikası ve Suriyeliler...
Şimdi, geriye 10 Ağustos 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerine dönelim.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Kardeşim Abdullah Gül’ü yeniden cumhurbaşkanlığına aday gösteriyorum. Bu en çok benim ama bütün partimizin ortak arzusu. Allah nasip ederse, kısmetse Abdullah Gül kardeşimden sonra ben de bu şerefli, yüce makama gelmek isterim” diyerek bütün spekülasyonların ne kadar gayri ciddi olduğunu cümle aleme ifade etti. AK Parti içindeki birlik ve beraberlik doruk noktasına çıktı.
Biraz daha geriye gidelim, 15 Mart 2011. Bu tarih Suriye’de gösterilerin başladığı tarihtir. Bu süreçten önce Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, özel Ata uçağı ile defalarca gittiği Suriye’de Devlet Başkanı Beşşar Esad ve Dışişleri Bakanı Velid Muallim ile görüştü.
Davutoğlu, Esad’dan ‘reform’ yapmasını istiyordu!
“Ortadoğu'daki bu politikamızdan vazgeçmeyiz
Suriye konusunda uygulanacak üç politika var: Birincisi statüko adına Esad'ın yanında olmak, ikincisi Suriye'de yaşananlarla ilgilenmemek, üçüncüsü ise bizim yürüttüğümüz politika yani Esad'la ilişkimizi yürütemediğimiz için halkın yanında olmak. Esad, bizimle beraber bir yolda yürümek yerine babasının yoluna geri dönünce bir tercihte bulunmak zorunda kaldık.Türkiye olarak Suriye'deki zulme karşı bir tavır alıyoruz. Yani Esad, kendi halkına zulüm yapmaya karar verince biz Suriye'nin geleceğine yatırım yaptık” diyordu!
Benim simülasyonuma göre bu olayların hiç birisi olmadı. Erdoğan’ın Esad’la kardeşliği sürdü. Ortak kabine toplantıları artarak devam etti. Esad, Erdoğan’ı hep ağabey, Esma da, Emine Hanım’ı hep abla olarak gördü. Suriye ile olan ticaretimiz sürekli artış gösterdi, ihracatımız için önemli geçiş yolu olan Suriye topraklarını hep kendi topraklarımız gibi kullandık.
Libya’da, Mısır’da, Ortadoğu’da Türkiye hep tarafsız ama ağabey gibi müşfik davrandı, tarafları hep barışa ve kardeşliğe davet etti. Türkiye’nin prestiji yakın tarihte hiç olmadık kadar arttı ve yaygınlaştı.
Başbakan Erdoğan, gelir dağılımındaki uçurumu gidermek için geniş çaplı bir ‘reform’ paketi açıkladı.
Bu arada, AK Parti tüzüğündeki o 3 dönem şartı, partililerin genel isteği üzerine olağanüstü kongrede neredeyse oy birliği ile kaldırıldı.
Çözüm sürecinde önemli gelişmeler oldu. Halkın bu konuya desteği artıyor. HDP, yine seçimlere ‘bağımsız adaylar’ ile gitmeye karar verdi.
Türkiye, dünyanın en önemli enerji koridoru oldu. Demokrasisi ivme kazanan Türkiye, yabancı yatırımcıların gözdesi konumuna geldi.
AB ile ilişkiler buzdolabından çıkarıldı, Erdoğan Avrupalı liderlerin en saygı duyduğu isim oldu. Enerji koridoru ve Ortadoğu ile ilişkilerin mimarı konumundaki Erdoğan’la yakınlık kurmak için dünya liderleri fırsat arıyor.
Benim simülasyonum, bugün AK Parti’ye yöneltilen eleştirilerin (Geçinemiyorum, işsizlik, Suriye politikası ve Suriyeliler...) varlığını ortadan kaldırıyor!
O halde...
Bu seçim devresinde, şimdiden neredeyse Türkiye’nin dörtte üçünü gezen Başbakan Erdoğan’ın anketlerde oy oranı sizce ne olurdu?
Sizin diliniz belki varmıyor ama ben söyleyeyim: Yüzde 60. Daha da fazla değilse...
Eeeh, niye öyle olmadı da böyle oldu?
Yanıtını ben bilmiyorum. Ama bir bilene sorup, yazacağım.
Bugün ziyaretimize Abdülhamit Gül geliyor, ona soracağım.
Tarkan Kadooğlu yine sahnede...
Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nun (TÜRKONFED) yarın gerçekleştireceği Genel Kurul’da halen Başkan Süleyman Onatça’dan görevi Tarkan Kadooğlu’nun devralması bekleniyor.
Kadooğlu, TÜSİAD’da yeniden yönetime giremeyince, “Artık ihmal ettiğim kendi işlerime konsantre olmak istiyorum” demişti.Doğrusu bana pek inandırıcı gelmemişti.
Nitekim yanılmadım, üzüntüsünü ve kırgınlığını çabuk toparlayan Kadooğlu, federasyonlarda sağlanan bir konsensüs sonrasında kendi isminin öne çıktığını dile getirerek, göreve talip olduğunu söyledi.
1974 Cizre doğumlu Kadooğlu, TÜSİAD’ın 2010’da başlattığı Doğu açılımı ile Türkiye’nin patronlar kulübü olarak nitelendirilen derneğin yönetim kuruluna seçilmiş, böylece yönetim kurulunda ‘Kürt’ kimliği ile bulunan isim olmuştu.
TÜRKONFED, bünyesindeki 22 federasyon altında toplanan 150 derneğin gücü ile 208 milyar dolarlık iş hacmine sahip. Federasyon, 1 milyonu aşkın kişiye istihdam sağlayan, 65 milyar dolardan fazla ihracat yapan 12 bin 500 iş insanını ve 30 bine yakın şirketi temsil ediyor.
Kadooğlu’nun yönetim kurulu başkanlığını yaptığı grubun bünyesindeki 15 şirket akaryakıt, gıda, enerji, gayrimenkul ve istasyon işletmeciliği gibi alanlarda faaliyet gösteriyor.